Türkiye dış siyasette çok önemli süreçlerden geçiyor. Suriye ve Suriyeliler meselesi, Doğu Akdeniz’deki yüksek gerilim, Adalar (Ege) Denizi’ndeki adalarımızın Yunanistan tarafından işgal edilmesine rıza gösteren suskunluk, Libya’da yaşananlar… Hepsi de hem tek başına hem de birlikte omuzlarımıza bastırmış bir hâlde… Ekmeğe ulaşmak çok zorlaştı. Üstüne üstlük bir de yaşadığımız salgın gerekçesiyle getirilen kısıtlamaların olumsuz etkileri daha da belirginleşmeye başladı.
Bütün bunların altından kalkabilmenin ilk şartının, içeride Türk Milletinin birlik ve beraberliğinin en üst düzeyde sağlanması olacağı hususunda herkes hemfikir.Ancak gelin görün ki asgari seviyede bir birlikteliğimizin bile son derece zayıfladığının emareleri belirginleşiyor. Bu husus da her geçen gün araştırmaların konusu olmakta. Hatta daha araştırmalara göz atmadan bile üçüncü sayfa haberleri toplumun hâlini yansıtıyor. Televizyonların akşam kuşağındaki programlar bile, içinde bulunduğumuz durumu yansıtıyor.
Ayrışmalar siyasi tartışmalar üzerinden keskinleşmekte, ayrılık çizgileri günbegün kalınlaşmakta. Ama üzerinde düşünüldüğünde meselelerin büyüklüğü ve ağırlığını milletin dikkatinden kaçırmanın bir yöntemi olarak tercih edildiği görülüyor. Bazen olmayan şeyler varmış gibi ortaya sürülüyor bazen de sıradan ve sürçü lisan hatalar dahi en üst düzeyde ve en yüksek perdeden dillendiriliyor. Siyaset, artık sadece rakiplerinin özel hayatı ile daha fazla ilgilenmeye, rakiplerinin bu gibi ahlaki(!) karakteriyle ilgili konuşmaya başladı. Buna benzer ilgi daha önceki dönemlerde de yükselmiş ancak yaralamaktan başka hiçbir işe yaramamıştı. Ve o günlerin kahramanları daha sonra birlikte hareket etmeye başlayınca, etkisini kalıcı toplumsal travmalar hâline çevirdi.
Dedum dedum inanmadunuz…
19 Ocak 2020’de “Ağzının tadı kaçırılan Türkiye!”başlıklıyazımda da yine bir araştırma analizini yaparak Türkiye’nin ayrıştığını yazmıştım. Hem de benzer bir girişle. Bir farkla gailelerimizi somut olarak saymamış, daha çok ekmek ve ağzımızın tadını kaçırmayın demişim.
Hani filmlerde uzaydan tekrar eden sinyal alırlar da kimseye dinletemezler, en sonunda da uzaydan gelen işgalcilerle kıyasıya mücadele ederler ya. Bizimki de öyle… . Hani Temel’in“Dedumdeduminanmadunuz da…” misali…
O gün Kadir Has Üniversitesinde yapılan Türkiye Eğilimleri 2019 araştırmasını inceleyerek: “Türkiye’yi Batılı veya Doğulu Olarak Değerlendirme %45,8 – %54,2; Türkiye’yi Avrupalı veya Ortadoğulu Olarak Değerlendirme %45,7 – %54,3; Türkiye’yi Demokratik veya Otoriter Olarak Değerlendirme %55,7 – %44,3; Türkiye’yi Modern veya Geri Kalmış Olarak Değerlendirme %56,1 – %43,9” sonuçlarını ele almıştım. Yazının sonunda da “Türk Milletini bir arada tutan duygu, düşünce, hayata bakış, dünyaya bakış, birbirine bakış… hâsılı felsefi birliktelik büyük ölçüde çatırdamaktadır.” diyordu.
Bu yazının üzerinden bir yıl geçti. O günkü problemler katlanarak büyüdü. Artık üzerimizdeki ağırlık geometrik olarak artmaya başladı…
Sinyaller daha da artarak geliyor
Gazeteler haberlerinde yer alan bir araştırma bu etkilerin işaretlerini ortaya koyuyor. TurkuazLab’ın yürüttüğü “Türkiye’de Kutuplaşmanın Boyutları 2020 Araştırması”kutuplaşmahakkında önemli bilgiler veriyor.
Kutuplaşma daha çok siyasi anlayışlar üzerinde yoğunlaşmaya ve geleceğe dair endişelerin öne çıkmasına dönmüş. Mesela Ülkenin gidişatı hakkında görüşler başlığı altında “Ülkemiz iyi yolda (katılıyorum)” seçeneğine AKP %57, MHP %37, İYİ Parti %15, CHP %10, HDP %5 katılıyorum diyor. 24 Haziran seçimleri üzerinden bir değerlendirme yapalım. (Geçerli oylar ve partilerin aldıkları oylar üzerinden analiz yapılmıştır.)
Partilerin aldığı AKP 21.338.693, MHP 5.565.331, İYİ Parti 1.993.479, CHP 11.354.190, HDP 5.867.302 oylar üzerinden cevap oranları çarpıldığında katılan sayıları çıkacaktır.
Yukarıdaki cevap oranları ile: AKP 12.163.055, MHP 2.059.172, İYİ Parti 299.022, CHP 1.135.419, HDP 293.365 seçmenin Ülkemiz iyi yolda kanaatine katıldığı düşünülebilir (Toplam: 15.950.033)
Bu sayı da toplam geçerli oy (50.137.175) ile oranlandığında %31,81 elde edilir. Bu da Katılıyorum diyenlerin genel içindeki oranına dair önemli bir göstergedir. Diğer partileri de düşünerek bu oranı %35’e çıkarsak ve biraz daha tolerans göstererek bakıp, haydi %40 olsun desek dahi %60 Ülkemiz iyi yolda seçeneğine katılmıyor demektir.
Araştırmanın “5 yıl öncesine göre ülkenin ekonomik durumu daha iyi”veya“1 yıl içerisinde ülkenin ekonomik durumu daha iyi olacak” seçeneğine “Katılıyorum” diyenlerin oranı yukarıdakilerden çok daha düşük.
Daha da dikkat çekicisi olan yakın hissettiği partinin taraftarına vatansever, onurlu, ülke yararına çalışan, açık fikirli diye bakma oranı %80 ve üzerindeyken; karşı parti taraftarına kibirli, bağnaz, zalim, bencil, ülkeye tehdit oluşturan gibi olumsuz bakışlar %75 ile %85 arasında.
Gençlerin ıstırabını hem gazetelerde okuyor hem de hemen hemen her ailede bizzat yaşıyoruz. Gelecekten ve ülkeden ümidini kesmiş umutsuzlar ordusu her geçen gün biraz daha büyüyor.
İki bin yıl önceden bugüne mektuplar
Romalı Seneca Mektuplar’ında, “Tanrı insanın içine tanrısal bir tohum serpmiştir” diye yazıyor.Secde Suresinin 9. Ayetindeki “Ona [İnsana] ruhundan üfledi.”ne kadar benziyor değil mi? İnsanlar öyle bir zenginlik hırsına kapılmışlardır ki, “Parayla her şey yapılabilir olmuştur artık, bu yüzden insanlar daha da cüretlidirler. Bu yozlaşmadan gençler de paylarını alıyorlar.” diye de yazmış.
Hz. İsa’dan da önce doğan ve onun dini daha Roma’ya gelmeden ölen ahlakçılığı ile bilinen Seneca “Ahlak bozulmaya başlayınca yasalar koymak gerekti çünkü krallıklar [Yönetimler H.P.] birer tiranlığa dönüştü.”diyor.
Seneca’dan son alıntıyla günümüze dönelim.“Dört ana erdem vardır. 1) Ilımlılık, ölçülü olma 2) Cesaret, acılara katlanma gücü, 3) İleri görüşlülük, akıllı olma 4) Adalet.” diyor ve ekliyor “Erdem ölümlülere nasip olan tek ölümsüzlüktür.” (Seneca, Ahlakî mektuplar EpistualeMorales, Türkân Uzel, Türk tarih Kurumu1999, 2. B)
Atatürk ölümsüzlüğünü, erdemliliği ile gerçekleştirmişti.