Alperen Kavkas
Osmanlı İmparatorluğu çok kültürlü bir imparatorluk olmasına rağmen, aslında, imparatorlukta egemen baskın kültür Türk kültürü idi. Osmanlı her milletten insanlara barış ve huzur götürmüş devleti âliyedir. Osmanlı’nın yabancı uyruktan olan azınlıklara devlet hizmetinde yer vermesi devleti kuran Türk unsurunu ikinci plana itmesi Osmanlıda bir kırılma noktası olmuştur. Devşirme idarecilerin devlet idaresine gelmesi devleti kuran kurucu Türk unsurunun reaya(köylü)diye dışlanması Osmanlı’da kültürel erozyonun bir unsurudur.
Özellikle Tanzimat’la başlayan batılılaşma hareketleri imparatorlukta beklenmedik sonuçlar doğurmuştur. Tanzimatla batılı güçlerin imparatorluğa müdahaleleri çok kolay olmuş gayri Müslim kesim Müslüman unsura nazaran daha ayrıcalıklı bir konuma gelmiştir. Devlet yabancı güçlerin açık pazarı haline gelmiş ekonomik tavizler ve duyunu umumiye gibi sözde ekonomiyi kurtarma çabaları imparatorluğu bir dar boğaza sürüklemiş ülke yabancıların açık pazarı haline gelmiştir.
Düyunu Umumiye’nin günümüzdeki karşılığı IMF politikalarıdır. Osmanlını son zamanlarında özellikle İngilizler ve emperyalist güçler sözde İslamcı grupları bir nevi Truva atı gibi kullanmışlardır. Bilhassa İngilizler işbirlikçileri Şeyh Sait’i kullanarak yeni kurulan cumhuriyeti çok uğraştırmışlardır. Türkiye Şeyh Sait yüzünden Musul’u kaybetmiş, Musul İngiliz sömürgeciliğine terk edilmiştir.
İngiliz Muhipler Cemiyeti, Kürt Teali Cemiyeti, Teali İslam Cemiyeti, Hürriyet ve İtilaf Fırkası gibi milli mücadeleye düşman cemiyetler Türk Milleti’ne milletleşme sürecinde büyük zorluklar çıkarmışlardır. Özellikle İngiliz işbirlikçisi Mustafa Sabri Efendi Türk Milletine kinini şöyle ifade eder: “tövbe yarabbi, tövbe yarabbi, beni Türk Milletinden addetme; elimden gelse bütün insanları Arap yaparım”. O Mustafa Sabri ki Mustafa Kemal ve Kuvayi Milliye güçlerini bir avuç serseri olarak niteleyecek kadar cüretkâr olmuştur. Arkasında İngiliz sömürgeci güçleri vardır. İşin ilginç yanı bu işbirlikçi kişinin günümüzde bazı İslamcı güçler tarafından sahiplenilmesi, hatta iade-i itibarının sağlansın diyecek kadar gaflet ve delalet içinde olanlar vardır.
Cumhuriyet yıllarında Ziya Gökalp, Yusuf Akçura ve Hüseyinzade Ali Turan gibi Türkçü ve milliyetçi kanat Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e devletin kuruluşunda yardımcı olmuşlardır. Atatürk sık sık gerek Gökalp Bey’in, gerekse Akçura’nın fikirlerinden çok yararlanmıştır. Atatürk, “Her ne kadar bedenimin babası Ali Rıza Bey’se de fikirlerimin babası Ziya Gökalp’tir” demiştir. Atatürk 1935 te Türk Tarih Kurumu’nu kurarak başkanlığına Yusuf Akçura’yı getirmiştir.1928 de yeni Tür harflerinin kabulü ve Türk Tarih Kurumunun kuruluşu milletleşme sürecinin en önemli kilometre taşlarındandır.
Özellikle Atatürk’ün ölümünden sonra milli politikalardan sapılması, körü körüne bir Batı hayranlığı özellikle tek parti yönetiminin Jakoben siyaseti, İslamcı partilerin ivme kazanması Türk Devletinin uluslaşma ve kültürel kimliğinde bir tür erozyona uğramıştır.
ABD 12 Eylül’den önce Sovyet bloğuna karşı kullandığı “Yeşil Kuşak” olarak adlandırdığı siyasal İslam modelini 12 Eylül’den sonra özellikle Özal’ın liberal ekonomileri ve kültürel yozlaşma politikaları ile siyasal İslam’ı bir nevi ılımlı İslam olarak kitlelere angaje edilmiş, Türk insanına milli kültürden uzak bir nevi popüler kültür hamburger kültürü kitlelere hâkim olmuştur. Türkiye’de 12 Eylül’den sonra hâkim İslam Protestan İslam bir nevi Weber’ci islamdır. Çünkü Max Weber’e göre kapitalizm bir Protestan ahlakıdır.
Siyasal İslam özellikle Refahyol iktidarı ile cumhuriyet tarihinde maksimum seviyeye gelmiştir fakat Refohyol döneminde toplumda yaşanan huzursuzluklar akabinde 28 Şubat 1997 MGK kararları Siyasal İslam’ın manevra alnını daralttı Refahyol iktidarı istifa etmek zorunda kaldı. Siyasal İslam’ın icraatları kesintiye uğradı özellikle 11 Eylül saldırılarından sonra ABD Ortadoğu’da özellikle Türkiye’de radikal dini unsurları kontrol altına almak için ılımlı islam modelini servis etti. AB politikaları da içine katılarak daha popüler olarak kamuoyuna kurtuluş reçetesi olarak sunuldu. Türk insanı ekonomik olarak abluka altına alındı Türk insanı sadaka kültürü ile popüler kültürün esiri oldu kitle kültürünün esiri oldu. Özellikle devletin önem arz eden kurumları özelleşme adı altında küresel sermayenin eline geçti. Türk insanı gerek ekonomik gerekse kültürel olarak mankurtlaşma sürecine girmiştir.