Sahip olunan toprakların gerçekte fethi için o topraklar üzerinde yaşayan insanların fethi gerekir. İnsanı fethedilmeden toprağın fethi arızi bir durum yaratır. Toprağın kültürle işlenmesi, mimari eserlerle donatılması, yolların, fabrikaların yapılması da işin fiziki yönüyle ilgilidir. Bu yüzden akılcı fatihler, fetih hareketlerinin hedef kitlesi olarak “kâinatın özü” olan insanı almışlardır. Çünkü onlar fethin insanla başladığını ve insanla da bittiğinin farkındaydılar. “Kalenin içinden fethedilmesi” kavramı da bunu anlatır.
Gönül, yürek ve ruh uygun hale getirilmeden fiziki direnişi kırmak çok zordur. Yani önce kavramlar, yöntemler, düşünme biçimleri, idrakler zapt edilir daha sonra da yer altı ve yer üstü zenginlik kaynakları. Uygulanan strateji, toplumları mallarla teslim almadan önce kavramlarla teslim almak üzerine kuruludur.
Egemen olmak isteyen güç, kendi yasalarının, insanlık anlayışının, ahlaki duruşunun sömürmeyi hedeflediği toplumunkinden üstün olduğunu o toplumun fertlerinin bilinçaltını işgal ederek kanıtlar. Ondan sonrası kendiliğinden gelir. Bu bakımdan toplumların gelişmişlik düzeyleri aynı zamanda manevi işgale uygunluk düzeylerini de gösterir.
Eğer bir toplumda yüzme bilmediği halde denize girenlerin, elektrik kablosunu çıplak elle tutanların, dere yatağına ev yapanların, bırakın depremi, rüzgârda bile yıkılması muhtemel apartmanlardan binlercesini dikenlerin ve kırmızı ışıkta durmasını bilmeyenlerin sayısı dahi bilinmiyorsa o toplum zihinsel işgale uygun demektir.
Bu bakımdan herhangi bir maddi ya da siyasi hâkimiyet zafer için asla yeterli değildir. Maddi zaferler ancak kültürel ve manevi mücadelenin kazanılması için uygun bir zemin yaratırlar, hepsi o kadar. Kaldı ki maneviyatı fethedilen toplumların üzerinde maddi hâkimiyet kurmak ve sürdürmek çok daha kolaydır.
Bu yüzden tarih boyunca çoğu ülkelerin maddi sahibi başkaları, manevi sahibi ise daha başkaları olagelmiştir. Kısacası bir ülkeye siyaseten hükmetmek yeterli değildir bunun ekonomik ve kültürel egemenlik ile tamamlanması şarttır.
Bir bölgeye kan dökerek, can vererek ve bedel ödeyerek fiziken hâkim olunabilir, oraya bayrak dikilebilir. Ancak orada kalabilmek, tutunabilmek ve kurumsallaşabilmek her şeyden önce oradaki insanların kültürel ve ekonomik yönden fethi ile mümkündür. Bölgeyi fethetmeden önce yüreklerin fethi büyük avantaj sağlar. Bu yönden de teknolojiden önce filolojiye, etnolojiden önce sosyolojiye, fizyolojiden önce de psikolojiye önem vermek gerekir.
Hele hele demokrasilerin çağı, başlı başına bire bir insan fetih çağıdır. Öyle nitelikli elit aramaya da gerek yoktur. Burada temel amaç herhangi bir siyasi program için mümkün olduğu kadar insanı ikna etmektir. Günümüzde medya ve diğer kitle iletişim araçlarının grup bağlarına ve aidiyet duygularına saldırarak imha ettiği ve atomize hale getirdiği bireyin etki altına alınması artık çok daha kolaylaşmıştır.
Milletlerin değerlerine, inançlarına, törelerine, geleneklerine ve giyim-kuşamına müdahale ederek herhangi bir siyasi kazanım elde etmek mümkün değildir. Düşmanın fethi, Yavuz’ca yöntemlerle olsa da milletin fethi, ancak Yunus’ça yöntemlerle mümkündür. Zafere ancak yılların oluşturduğu ön yargıların aşılmasıyla ulaşılabilir. Başarı için sevgi yeterli değildir, aynı zamanda güven de gereklidir. Ancak halkın gönlünü fethetmek için de onun yüreğine girmek gerekir. Tarih, milletiyle kavga eden siyasi iktidarların, önce meşruiyetlerini sonra da etkinliklerini kaybederek gerçek yerleri olan tarihin çöplüğüne atıldığının sayısız örnekleriyle doludur. Milletin oyuyla iktidar olmayı amaçlayanlar, milletin değerleriyle kavga etmeyi bir kenara bırakıp onun gönlünü fethetmenin yolunu bulmalıdırlar.