Millet Uyanmaya Başladı

GEÇEN YÜZYIL VE ARANAN AİLE BÜYÜĞÜ

Geride bıraktığımız yüz yılla ne yüzleştik, ne de kâr ve zarar hesabı yaptık. Kazandıklarımız mı, yoksa kaybettiklerimiz mi çoktu?
 
Bu soruya cevap vermek elbette zor. Kolay olan tarafı ise, bulunduğunuz yerdir. Nerede bulunuyor ve ne tarafa bakıyorsanız ona göre bir değerlendirme yapabilirsiniz. Bulunduğunuz yer ve baktığınız yer önemlidir.
 
İşin zor kısmı “Müslüman Türk” olarak, bu isim ve bu kimlikle bakmaktır. Bu kültür, bu anlayış ve gelenek tarihin bizi tanıdığı devirden bu tarafa bizi, milletler ailesinin son derece olgun, âdil, sevecen, müşfik, çalışkan, bilge bir “aile büyüğü” olarak tanıdı.
 
Günümüz değerleri ve değer yargıları ile bakıldığında, çok da makbul olmayan bu böyle bir “aile büyüklüğü”ne ise, gelecek, geçmişten daha fazla muhtaç görünüyor.
 
Günümüzün ölçüsüz, ahlaksız, aşırı menfaatperest, merhametsiz ve vicdansız, çıkarcı yapısı elbette uzun ömürlü olmayacaktır.
 
Bahsettiğimiz aile, adıyla, sanıyla insanlık ailesidir.
Bizim dışımızda bulunanların şahadetiyle sabittir ki, bizim “tek pırpırlı onbaşı”mızın aile büyüklüğü yaptığı toprak parçasını bugün birkaç devlete böldükleri halde idare edemiyorlar.

Bölgede yaşayan hemen herkes, dinleri, dilleri, soyları ayrı olmasına bakmaksızın bizim onbaşımızı arıyor.
 
Bu, bizi arama talepleri her geçen gün artmaktadır.
 
Arandığımızı, aranıyorsak bile niçin arandığımızı sadece bizler ve bizimle bu topraklarda yaşayan aile fertlerimiz bilmiyor, hissetmiyor veya fark etmiyor.
 
Balkanlarda farklı dil ve farklı dinlere mensup olanlar, geçen yüz yılı bizden kopmuş ve ayrılmış olmanın acı ve ıstıraplı yıllarını gözyaşları ile geçirdi. Hep bizim onları terk edip, oralarda yetim bıraktığımızı söylediler. Özlemleri, sitemleri, hasretlikleri, sevdaları, sevdikleri ve her zaman özledikleri biz olduk.
   

*  *  * 

 
Mekke, Medine, Kahire, Şam, Halep, Bağdat, Musul, Kerkük ve nihayet Semerkant, Buhara, Türkistan, Bakü, Nahçıvan geçen yüz yılı hasret, gurbet ve hüzünle geçirdi.

Altaylarda, kışın eksi 70 derecede torunlarına umut vererek büyüten “Koca Kam” garip sesler çıkartarak naralar attıktan sonra, “buralarda bir zamanlar adına Türk denen soydaşlarımız vardı. Altayları uzun süre soğuk sebebiyle her tarafı buzlar kapladı. Atlarına yeteri kadar ot kalmayınca atlarına binip gittiler. Çocuklar inanın, buzlar eriyip yeşil otlar tekrar çıktığında, gittikleri gibi, Türkler besili atlar üstünde geri gelecekler”, diye hikâyeler anlattı.

Aradan 80 yıl geçtikten sonra Altaylarda mevsimler değişti. Şimdilerde yazın sıcaklık 30-35 dereceye kadar yükseliyor. Bu hikâyeyi dinleyen çocuklar şimdi soruyorlar:

– Buradan giden Türkler ne zaman gelecekler?

*  *  *

 
ARABIN KÜRSELLEŞME VE TÜRK’E BAKIŞI

Mekke’de ziyaret ettiğim villanın büyük salonu tıklım tıklım dolu. Kutlu Peygamber’in, güzel torunu Hz. Hüseyin soyundan gelen ev sahibi, Ümmü’l Kura Üniveritesi öğretim üyesi olan zat, Mekke’li, Bedevi bir Profesöre soruyor:

–  Türklerin, Hazreti Peygamberin eşyalarını alıp götürmüş olmalarına ne buyurursunuz?

Cevap son derece açık ve kısa:

–  Allah İyi ki Türkleri yaratmış. İyi ki, onlar alıp götürdüler. Buralarda kalsa kapanın elinde bir parçası kalacak, belki de her parçası ayrı bir gâvura antika diye satılmış olacaktı. Hâlbuki Türkler aldılar, götürdüler ve nerede saklandığını, nasıl sergilendiğini biliyoruz. Her görmek istediğimizde, evimizden daha rahat ve emin bir şekilde gidip ziyaret ediyoruz.

Söz dönüp İslam dünyasına geldiğinde ise, bu ailenin en seçkinlerinden biri, “şu anda ancak sanal bir İslam âlemi”nden söz edileceğinden bahsettikten sonra, Türkiye’de, ordu ile ilgili lüzumsuz tartışmalardan, batının talepleri ile askerlerin geri çekilmesinden rahatsızlığını belirttikten sonra, size açıkça bir şey söyleyeyim mi, diyor.

Ortalık tam bir sessizlik içinde, aynı zamanda hukukçu olan zat konuşmayı sürdürüyor:
 
– Her şeye rağmen dünyada yaşayan Müslümanların tamamının geleceğe olan güvenlerinin bir tek dayanağı vardır, bu dayanak da olmasa bu sanal ortamdan çıkıp yaşayan, gerçek Müslümanlıktan ve İslam kardeşliğinden asla bahsedemeyiz. Dünya Müslümanlarının tek dayanağı Türk Ordusu’dur!

Batı bunu fark ettiği için Türk Ordusu ile ilgili, onu yıpratacak, küçültecek ve umut olmaması için gereken yere gönderecek taleplerde bulunuyor.”

Mekke’de oturan Kutlu Peygamberin “Ehlibeyt”ine mensup insanın gördüğü bu hakikati, ülkemizdeki Müslümanlara ve özellikle de kendisine “İslamcı” diyenlere nasıl anlatacağız?

*  *  *

PKKLILAR VE TERÖR

İnsanlık ailesinin ülkemizde yaşayan batılı çocukları ise, cambaza baktırmaya devam ediyor. Göz boyayıcıların boyadıkları gözlerinin yalancı, sihirli renkleri arasında “mikro milliyetçilik” yaparak, esrarcının, başına geleceklerden habersiz,  sarhoşken yaşadığı hayalleri yaşıyor. “Altın vuruş”u yaptığından ayrı devlet kuracağı hayaller peşinden koşan PKK’lı Kürt başta olmak üzere, “altın vuruş”tan kurtulan olmadığını, bu vuruşun kendisini çöplükte ölümle tanıştıracağını asla hatırlamıyor.

İran – Irak savaşı sırasında olduğu gibi, canını, namusunu, malını koruma kaygısına düşecek Gorani ve Sorani Kürtleri’nin “Peşmerge” adıyla ülkemizin güneyine sığınmışlardı..
 
Şimdi bizim “Kırmanç” aşiretlerinin de onlar gibi aynı tehlikeli duruma düşme noktasına doğru gittiklerini ve kendilerini kollayacak, can, namus ve mallarını koruyacak Türk’ten gayrı millet, Türkiye Cumhuriyeti’nden başka devlet olmadığını kimseler hatırlamıyor mu?..

ŞEHİT ANALARI

Çocuğunu askere gönderen ve peşinden de PKK terörü sonucunda bayrağa sarılı, “şehit” olarak gelişi üzerine “vatan sağolsun” diyerek, kimseyi suçlamayan Allah’a tevekkül eden Türk kadını, olgunluğun, asaletin ve haysiyetli bir timsali olarak yüreğimize su serpiyor.

Güney doğudan batıya gelmiş, batıda niye geldiğini unutarak, bozgunculuk yapan ve teröristlere sempati besleyen zavallılara, suçlamadan acısını yüreğinde gizleyerek hayretle bakıyor..

Bu analar; ana meselemizi, anayurdumuzda nasıl çözeceğimizi ve geleceğe nasıl bakacağımızı da anlatıyor.

*  *  *

ŞÖYLE BİR DUA ETMELİYİZ

Herkesi seven, herkesi, üzerimizde hakkı olan komşusu, hatta bize Allah’ın emaneti olarak bakan, adalet, merhamet ve hakkaniyetle yönetme, ehliyete göre kendisini geliştirme ve yükselme imkânı sağlayacak bir gelecekte, ailemizi demokratik hukuk devleti içinde mutlu etme arzumuzun gereklerini yapabilmek için şöyle bir duaya muhtaç olduğumuzu düşünmüyor musunuz?

– Allah’ım aklımı, ilmimi ve sevgimi artır, bu ahmaklar kötü niyetli değil, cahilliklerinden bilmiyorlar; onlara da akıl, ilim ve sevgi nasip et!

*  *  *

Bu millet uyanmaya başladı ve gerçeği gördü.

Yüreğiniz ferah, bahtınız açık olsun. Gelecek, mutlaka gelecek.

İçinde bulunduğumuz sıkıntıyı, sıkıntılı günleri demokrasi ve hukuk içinde geçiştirelim, gerisi kolay.

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!