İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, yeni yasama döneminde yapılan ilk grup toplantısında açıklamalar yaptı. Sözlerine Azerbaycan’a destekle başlayan Akşener, Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın açıkladığı Yeni Ekonomi Programı’na tepki gösterdi.
Akşener’in açıklamalarından satır başları şöyle:
Aziz milletim, değerli milletvekilleri, kıymetli basın mensupları,
Sizleri saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
“Güneşin gölgesinde yatıp, serinleyenler,
Yitirse üzülmeyen, bulsa sevinmeyenler,
Buzdan ateş yakanlar, taş pişirip yiyenler,
Mide saltanatına boş verenler merhaba!
Nefsi üçten dokuza boşayan er yiğitler,
Yüreği kardan beyaz, bahtı esmer yiğitler,
Batılın önünde set, hakka rehber yiğitler,
Fazilet kavgasında baş verenler merhaba!”
İYİ ve Cesur kardeşlerim;
Bu toplantımız, herhangi bir toplantı değildir.
Bu toplantımız, milletimizin, uzun yıllar sonra, güneşin doğuşuna tanıklık edeceği, yeni bir dönemin işaretidir.
20 Eylül Pazar günü yaptığımız, 2. Olağan Kurultayımızın görkemi ve etkileri, iktidar yürüyüşümüzü bir kez daha ilan etmiştir.
Bu vesileyle, bir kez de Gazi Meclisimizin çatısı altında, tüm dava arkadaşlarımı kutluyor, ve tekrar ediyorum ki;
Hazır olun.
Millet Bizi Çağırıyor!
Hayallerimizle, planlarımızla, projelerimizle, zengin, mutlu ve güçlü bir Türkiye’yi inşa etmek için, milletimizin çağrısına, milletimizin emrine, baş-göz üstüne diyoruz.
Yolumuz açık olsun.
Bu kutlu yolda, Allah yar ve yardımcımız olsun.
Aziz milletim;
Tarihimiz kutlu çağrıların, kutlu mücadelelerin tarihidir.
Türk Milleti, herkesin “Bitti” dediği anlardaki dirilişin adıdır.
Bugün, Türk tarihi yeni bir mücadeleye, yeni bir dirilişe sahne oluyor.
Bugün, gözümüz gönlümüz, Can Azerbaycan’dan gelecek haberlerde.
Ve bugün, “İki devlet, tek millet” diyebilen tüm yürekler birlikte.
Allah şahit, yüreğimiz Azerbaycan’da atıyor.
İki gün önce yeni bir muştu geldi.
Dediler ki, koca yürekli Mübariz İbrahimov’un şehit olduğu karakolda, artık ay-yıldızlı bayrak dalgalanıyor.
Yüce Allah’tan niyaz ediyorum ki, o kutlu bayrak bir gün Karabağ’da da dalgalansın.
Ve çırpınsın Karadeniz, bakıp Türk’ün bayrağına.
Bahtiyar Vahapzade’nin dediği gibi;
“Bir ananın iki oğlu,
Bir emelin iki kolu.
O da ulu, bu da ulu,
Azerbaycan – Türkiye.
Dinimiz bir, dilimiz bir,
Ayımız bir, yılımız bir,
Aşkımız bir, yolumuz bir,
Azerbaycan – Türkiye.
Birdir bizim her halimiz,
Sevincimiz – melâlimiz.
Bayraklarda hilâlimiz,
Azerbaycan – Türkiye.”
Bakü’ye selam olsun!
Hazar rüzgarıyla dalgalanan ay-yıldıza selam olsun!
Kelbecer’e, Fuzuli’ye, Hankendi’ne, Şuşa’ya, Gence’ye selam olsun!
Türk’ün askerine selam olsun!
Türk’ün bayrağına selam olsun!
Aziz milletim, değerli milletvekilleri;
İktidar, Azerbaycan’a destek konusunda doğru bir duruş sergiliyor.
Bu duruşu destekliyoruz.
Umarım ki; bu vesileyle gözlerini, gönüllerini ve akıllarını, ihvan coğrafyasından alıp, Türk Dünyası’na çevirirler.
Umarım ki;
Geçmişimizin ve geleceğimizin bu kutlu coğrafyasının, ne anlama geldiğini anlarlar.
Ve umarım ki; geçmişte attıkları, kardeşliğimizin ruhuna aykırı adımları, bir daha tekrarlamazlar.
Desteğimizle birlikte, aynı zamanda iktidarı uyarmak istiyorum;
Bu konuda, tek bir devletle değil, taraf olabilecek tüm devletler ve kuruluşlarla diplomasi yürütülmeli.
Aklı devreye sokmak ve sonuç alacak adımlar atabilmek çok önemli.
Azerbaycan’ın haklılığı en büyük gücümüz.
Bu gerçeği, doğru zaman ve zeminlerde ortaya koyabildiğimiz takdirde sonuç alabiliriz.
Ermenistan’ın işgalci olduğu gerçeği,
Azerbaycan topraklarının 5’te birinin işgal altında olduğu gerçeği, elimizdeki en önemli kozdur.
Bu kozu akıllıca kullanmalı, Ortadoğu politikalarındaki beceriksizliği tekrar etmemeliyiz.
Bu vesileyle, şehitlerimize Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı, gazilerimize sağlık ve afiyet diliyor,
Ve diyorum ki;
Bir kere yükselen bayrak, bir daha inmez!
Tanrı Türk’e yar olsun,
Azerbaycan var olsun!
TÜRK MİLLİYETÇİLERİ DE SARAY BAHÇESİNE DİKİLECEK LALE DEĞİLDİR.
Dava arkadaşlarım;
Devlet yönetmek ciddiyet ister.
Biliyorsunuz, son günlerde yeni bir suni tartışmanın fitili ateşlendi.
“Suni gündemleri fısıldayan adam” Sayın Bahçeli, “Anayasa Mahkemesi’nin yapısı değiştirilmeli.” dedi.
Sayın Erdoğan da, Meclis açılışında, Anayasa Mahkemesi ile ilgili bir değişiklik önerisi gelirse, “evet” diyebileceğini ima etti.
Anayasa Mahkemesi; demokrasi ile yönetilen bir devletin en önemli güvencelerinden biridir.
Hukuk sisteminde, kuvvetler ayrılığı ilkesinin olmazsa olmaz unsuru ve hukuki gücüdür.
Anayasa Mahkemesi; hukuka ve adalete aykırı çıkarılan kanunların, yanlış verilen mahkeme kararlarının, vatandaşın yenilen, gasp edilen hakkının, dönüp dolaşıp geldiği ve çarptığı duvardır.
Güçlü bir Anayasa Mahkemesi, ülkenin teminatıdır.
Güçlü bir Anayasa Mahkemesi, milletin teminatıdır.
Anayasa Mahkemesi, bizim de onaylamadığımız birçok karara imza attı.
Ancak karar çıktıktan sonra, hukuk devletine olan inancımız gereği, bu kararlara hep uyduk.
Çünkü sözünü ettiğim devlet ciddiyeti bunu gerektirir.
Her kararını beğenmek zorunda değilsiniz.
Ancak her kararına uymak zorundasınız.
Anayasa bir toplumsal sözleşmedir.
Anayasa Mahkemesi de, o sözleşmeyi korumakla mükellef, anayasal bir kurumdur.
Dolayısıyla, mevcut anayasa kapsamında verdiği kararlar üzerinden, böyle bir kurumun iktidar tarafından tehditkâr bir dille tartışmaya açılması,
hukuk sistemimize vurulacak çok büyük bir darbedir.
Değerli milletvekilleri;
Biz diyoruz ki;
Türkiye’de bir sistem sorunu var.
Denge ve denetleme mekanizmaları yok edildi.
Yargı bağımsızlığı, medyanın özgürlüğü yok edildi.
Bu sebeple, adalete güven kalmadı.
Bu sebeple, ekonomiye güven kalmadı.
Bu sebeple, yolsuzluk milli kaynaklarımızı tüketmeye devam ediyor.
Türkiye’nin tez zamanda kuvvetler ayrılığına dayanan yeni bir sisteme ihtiyacı var.
Biz bunu söylüyoruz.
Küçük ortaksa, üyelerinin büyük çoğunluğunu iktidarın atıyor olmasıyla yetinmeyip, burayı nasıl “Partili Anayasa Mahkemesine” dönüştürürüz, bunun peşinde…
Neymiş, Anayasa Mahkemesi Başkanlık Sistemi’ne göre yeniden düzenlenmeliymiş…
Beyefendiyi;
Doların 8 liraya dayanması rahatsız etmiyor.
İflas eden şirketler rahatsız etmiyor.
İşsizliğin artması, gençlerin umudunu kaybetmesi rahatsız etmiyor.
Ama bir tek Anayasa Mahkemesi rahatsız ediyor.
Neden?
Çünkü verdiği yüzlerce karar arasından birkaç tanesi, iktidarın ve küçük ortağın dediğine tersmiş, işte ondan.
İnsana sorarlar;
Türkiye’nin ekonomisini uçuşa geçirdiniz de Anayasa Mahkemesi mi engelledi?
Türkiye’de işsizlik sorununu çözdünüz de Anayasa Mahkemesi mi engelledi?
Vatandaş sizden, işsizliğe, hayat pahalılığına çözüm bulmanızı bekliyor.
Bu kadar yetkiyle bile Türkiye’nin sorunlarını çözemiyorsanız, suçluyu başka yerde aramayın.
Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ni getiren siz,
Yasayı yazan siz,
Şikâyet eden yine siz…
Anayasa Mahkemesi, sizin referanduma götürdüğünüz anayasayı, uygulamakla görevli.
Kendi yazdığınız anayasaya bile uymak, bu kadar zor mu geliyor?
Hukuka uymak, sizi bu kadar mı rahatsız ediyor?
Beyler!
Türk devleti sizin oyuncağınız değildir.
Türk milliyetçileri de saray bahçesine dikilecek lale değildir.
Siyasi menfaat hesabıyla, ya da sırf canınız öyle istiyor diye,
Türk devletinin temelleriyle daha fazla oynamayın.
Yönettiğiniz yer, oyun bahçesi değil,
Devlet yönetiyorsunuz, devlet!
“DAMAT BEN ORAYA BAKMIYORUM DİYOR.”
Aziz milletim, değerli dava arkadaşlarım;
İktidar ve küçük ortakları memleketi bu yapay gündemlerle oyalamaya çalışırken,
Damat Bakan da pembe tablolarla milletimize yeni masallar anlatıyor…
Biliyorsunuz geçen hafta, yine ve yeniden, yeni bir ekonomik program açıkladı.
Bu defaki programın temasını da, görünüşe göre “Bu Damat nereye bakıyor?” olarak belirlemişler…
Yeni program, Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nin Türkiye’ye verdiği zararın itirafnamesi gibi.
Hatta Damat Bakan bu defa, kayınpederinin 2023 hedeflerini bile boşa çıkarmayı başarmış.
İktidar 2023 yılı için ne vadetmişti?
Mesela, 2 trilyon dolar milli gelir demişti.
Peki Damat Bakan ne diyor?
Bunun yarısı bile değil, sadece 875 milyar dolar milli gelir diyor.
Bu arada sözüm ona doları önemsemiyor ama, tüm rakamları da dolar olarak açıklıyor…
Mesela iktidar, 2023’te Türkiye’yi en büyük ilk 10 ekonomiden biri yapmayı vadetmişti.
Damatsa, ilk 20 ekonomi arasında kalabilmeyi hedefliyor.
Mesela iktidar, 500 milyar dolar ihracat sözü vermişti.
Yeni ekonomi programı ise, bunun yarısından bile azı, 214 milyar doları hedefliyor.
Sayın Erdoğan diyor ki,
OECD ülkeleri arasında pandemiden en az etkilenen üçüncü ülkeymişiz…
Ama maalesef gerçekler Sayın Erdoğan’ın hayallerinden biraz farklı:
OECD ülkelerinin büyük çoğunluğunun parası, dolar karşısında değer kazandı.
37 OECD ülkesi arasında değeri en çok düşen para Türk Lirası oldu.
Şili’nin parası bile değer kazandı, Türk Lirası, sadece bir ayda yüzde 30 değer kaybetti.
Pandemiden bu yana gelişmekte olan ülkelerin dolar karşısındaki performansına bakıyoruz:
Bu ortalamaya göre doların, bugün 6 lira 20 kuruş olması gerekirdi.
Bakın gelişmiş ülkelerin para birimleriyle değil,
gelişmekte olan ülkelerin para birimleriyle karşılaştırıyorum.
Avrupa ülkeleriyle değil, Kenya’yla karşılaştırıyorum.
Sisi’nin yönettiği Mısır’la karşılaştırıyorum.
Türkiye’nin performansı maalesef onların bile altında…
Türk Lirası dünya liginde kiminle yarışıyor biliyor musunuz?
İflas eden Arjantin’le yarışıyor.
9 yıldır iç savaşla boğuşan Suriye’yle yarışıyor.
Damat Bakan’ı tebrik edebiliriz.
Bir ülkede iç savaşın ekonomik yıkımıyla,
bizdeki damadın ekonomik yıkımı aynı…
Kendine gel Sayın Erdoğan!
Bu işi layıkıyla yapacak yüzlerce aday dururken,
hazineyi damadına emanet edersen olacağı bu.
Türk ekonomisi, damadının mıncıklayacağı oyun hamuru değil.
Türkiye Cumhuriyeti de sizin deneme tahtanız değil.
Türk Lirası, 83 milyonun alın teridir.
Türk Lirası değerliyse, Türk milletinin emeği değer bulur.
Türk Lirası değerliyse, Türk milletinin alım gücü artar.
Ne söz verdiniz, nereye geldik?…
Ama beyefendiler, Damat Bakan’ı eleştiriyoruz diye dönüp bize kızıyorlar.
Evet, damadın bakan olmasını Türkiye’ye yakıştıramıyoruz.
Muz cumhuriyetlerine yakışan bu adam kayırmacılığı, içimize sindiremiyoruz.
Ancak sadece damat olduğu için değil, gelmiş geçmiş en kötü ekonomi yönetimini sergilediği için kızıyoruz.
Ekonomiden de, maliyeden de, anlamadığı için kızıyoruz.
Birbiri ardına hata yaptığı için kızıyoruz.
Türk Lirası’nın değeri erirken, “Ben oraya bakmıyorum ki…” diyen pişkinliğine kızıyoruz.
Ve bu yetkiyi de, evine ekmek götüremeyen emeklilerden, Cebinde parası olmayan gençlerden, Sınavda başarılı olup, mülakatta elenenlerden, İYİ Parti’ye oy vermiş milyonlardan, ve geleceği gasp edilen milletimizden alıyoruz.
DAMAT BEY, SEN NEREYE BAKIYORSUN?
Dava arkadaşlarım;
Damat Bakan’ın öyle bir ekonomi anlayışı var ki; insan bazen “şaka mı yapıyor” diye düşünmeden edemiyor.
Bakın birkaç basit örnek verelim:
Damat Bakan, 2020’de doları 6.91 lira, 2021’de ise 7.68 lira öngörmüş.
Evet yanlış duymadınız.
Bir sene sonra dolar ortalama 7.68 lira olacakmış…
Güler misin, ağlar mısın?…
Arkadaşlar dolar daha dün 7.76 liraydı!
Bu aymazlık yetmezmiş gibi;
Bir de gazeteciler döviz kurunu sorduğunda, dönüp “ben işin orasına bakmıyorum” diyor.
Bunu bu ülkenin Hazine ve Maliye Bakanı söylüyor…
Damat Bey!
Döviz kuru bir ülkenin parasının değeridir.
Bir ülkenin refahını belirleyen en önemli gösterge de parasıdır.
Paramız değerini yitiriyorsa, bil ki fakirleşiyoruzdur.
Binlerce fabrikanın döviz borcu var.
Tekstilden otomotive, ilaç sanayinden gıdaya, ürettiğimiz her ürün ithalata bağımlı.
Döviz kurları arttığında, peynir fiyatları bile artıyor.
Bak teknoloji ürünü demiyorum, peynir diyorum peynir!
Çünkü süt hayvanlarının yemi, dolarla alınıyor.
Sütten peynir yapan üretim tesisleri, dolarla kuruluyor.
Peynirin paketleri dolarla ithal ediliyor.
Peyniri marketlere nakleden tırlar, dolarla alınıyor.
O tırların yaktığı mazot, dolarla alınıyor.
Geçtiği yol ve köprülerin borcu bile, dolarla ödeniyor.
Üzerimizdeki kıyafetlerin kumaş boyaları, dolarla satın alınıyor.
Uzaktan eğitim için gereken tabletler, dolarla alınıyor.
Bindiğiniz otomobiller, dolarla alınıyor.
İşte bu yüzden, döviz arttığında, hemen her şeye zam geliyor.
Hal böyleyken;
Bir ülkenin Hazine ve Maliye Bakanı, “Ben döviz kurlarına bakmıyorum.” diyebilir mi?
Allah aşkına söyler misin Damat Bey, sen nereye bakıyorsun?
Yeni ekonomi programına göre, 2020 – 2023 dönemindeki bütçe açığı, son 10 yıldan daha yüksek olacak.
Böylece hazinenin borç stokunda da, 15 yıl öncesine geri gitmiş olacağız.
Peki artan sadece devletin borcu mu?
Tabii ki değil.
İktidara geldiklerinde yüzde 18 olan özel sektör dış borcunun,
milli gelire oranı tam iki katına çıkmış.
Türkiye’nin dış borcunun milli gelire oranı, 2001 krizi seviyesinin bile üstünde.
Ama belli ki Damat Bakan, memleketi döviz cinsinden ne kadar borçlandırdığına da bakmıyor.
Allah aşkına söyler misin Damat Bey, sen nereye bakıyorsun?
Hamdolsun, enflasyonda da 15 sene öncesinin gerisine gidiyoruz.
Damat Bakan, enflasyonun bu sene sonunda yüzde 10.8 olacağını söyledi.
Yahu senin güya tarafsız Merkez Bankan bile, bunu daha yüksek beklediğini senden 10 gün önce söyledi.
Nitekim dün, türlü oyunlara rağmen enflasyon yüzde 11.75 çıktı.
Ama belli ki Damat Bakan, kendi Merkez Bankası’nın enflasyon açıklamalarına da bakmıyor.
Allah aşkına söyler misin Damat Bey, sen nereye bakıyorsun?
Dahası var:
Arkadaşımız program lansmanında çıkıp, hiç sıkılmadan diyor ki;
“Bu program istihdam odaklı ve kapsayıcı bir program.”
Biz de doğal olarak hemen, istihdam rakamlarına bakıyoruz…
Geçen sene bu ülkede 28 milyon kişi çalışıyormuş.
Bu sene 26 milyon 700 bin.
Geçen sene hazırladığı programda, “2021’de, 30 milyon kişi çalışacak” demiş, bu programda ise “Pardon yanlış yaptım, seneye 28 milyon kişi çalışacak.” diyor.
İşgücüne katılım oranını düşürmüş, sonra da utanmadan, “Ben istihdam odaklı program hazırladım.” diyor.
Belli ki Damat Bakan, gençlerin, işsizlerin sorunlarına da bakmıyor.
Allah aşkına söyler misin Damat Bey, sen nereye bakıyorsun?
Dava arkadaşlarım;
Türkiye ilginç, bir o kadar da tehlikeli bir yönetim anlayışıyla karşı karşıya.
Milli Eğitim Bakanı, EBA sisteminin çökmesini önemli saymıyor.
Sağlık Bakanı, testi pozitif çıkanları hasta saymıyor.
Ekonomi yönetimi, son bir ayda iş başvurusu yapmayanları işsiz saymıyor.
Damat Bakan, dolardaki artışı saymıyor.
Ama hepsi bir araya gelip,
Köprülerden, otoyollardan, tünellerden geçmeyen araçları sayıyorlar,
Yolcu garantili havalimanlarından uçmayan yolcuları sayıyorlar,
Ve o beş müteahhitin eline bu milletin paralarını tıkır tıkır sayıyorlar.
Bakın, Sayıştay yeni raporunu meclise teslim etti.
Tek bir örnek vereyim:
Raporda diyor ki;
“Bu köprü ve otoyollarda, 2019 yılı itibarıyla “Vazgeçilen gelir tutarı” 36 milyar 800 milyon lira.”
Aynı zamanda Sayın Erdoğan’ın konuşmasından anlıyoruz ki,
pandemi döneminde milletimize verilen nakit desteği 35 milyar lira.
Bakar mısınız;
83 milyon vatandaşa 35 milyar, o beş müteahhide 36 milyar lira.
O da, yaptıkları ve yapacakları ödemeler hariç, sadece “Vazgeçilen gelir tutarı”…
Hayatı hiçe sayılan millet kaybediyor,
o beş müteahhit kazandıkça kazanıyor.
İşte Türkiye’ye reva gördükleri gerçek bu.
DERHAL EKONOMİDEN SORUMLU BİR CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI ATAYIN
Değerli milletvekilleri;
Devlet idaresini de, ekonomi idaresini de aile şirketine çevirdikleri için, gerçeklikten iyice koptular.
Doğru tedavinin ilk adımı, teşhisi doğru yapmaktır.
Arızanın neden kaynaklandığını doğru tespit etmeden, çözümü bulamazsınız.
Buradan iktidarı bir kez daha uyarıyorum;
Ekonomide zikzak yapmaktan vazgeçin!
Sonuçlarını iyice düşünmeden, acele kararlar alıp uygulamaya koymayın.
Piyasaların güvenini sarsan açıklamalardan vazgeçin.
Piyasalar için hayati önemdeki konuları, önemsemiyor gibi rol yapmayın.
İlk iş ekonomi yönetimindeki koordinasyonsuzluğu ortadan kaldırın.
Hazine ve Maliye Bakanı, yasal olmayan bir şekilde, ekonomiden sorumlu Bakan gibi davranıyor.
Ama, ne bunu yapacak bir hukuki alt yapı var, ne de kendisinin bu işi görecek kurumsal alt yapısı var.
Derhal ekonomiden sorumlu bir Cumhurbaşkanı Yardımcısı atayın.
Strateji ve Bütçe Başkanlığı’nı güçlendirin ve makro perspektifi yeniden yakalayarak, atanacak Cumhurbaşkanı Yardımcısına bağlayın.
Bir ülkeyi ayakta tutacak olan kurumlarıdır.
Kurumları daha fazla itibarsız hale getirmek yerine çalıştırın.
Önümüzdeki aylarda salgının tekrar artma riskini dikkate alarak, gelir kaybına uğrayan küçük snafımızı, sanatkarlarımızı ve işini kaybeden çalışanlarımızı, borçla değil doğrudan nakit yardımlarıyla destekleyin.
Öncelikli olmayan harcama programlarını iptal edin, devletin bütçesini, salgından olumsuz etkilenen vatandaşlarımızı destekleyecek şekilde, yeniden düzenleyin.
2021 yılını, “israfla mücadele yılı” ilan edin diyeceğim ama, o size zor gelir,
En azından “devlette tasarruf yılı” ilan edin…
Kamu hizmet bina yapımlarını durdurun, kırtasiye, mobilya, taşıt kiralama, temsil ağırlama giderlerini kısın.
Hızla artan faiz giderlerini azaltabilmek için, ekonomide güveni tesis edecek adımlar atın,
Size defalarca söylediğimiz yapısal reformları başlatın.
Hiçbir denetimi olmayan, keyfi harcama yaptığınız, giderek büyüyen bir kara delik haline gelen, Varlık Fonu’nu hemen kapatın.
Bu adım bile ekonomide güvenin artmasına katkı yapacaktır.
Milletin ve memleketin faydasına olacak her türlü girişiminizi destekleriz, ama bu dediklerimizi yapabilmek için, önce kafayı değiştirmeniz gerekir.
Türkiye’de hukukun tesis edilmiş, demokrasinin işliyor, uluslararası ilişkilerin de rayında olması gerekir.
Tüm bunları sağlayacak olan da, güven veren ve istikrarlı bir sistemdir.
Bizi küçük ortakla el ele verip içine soktuğunuz bu ucube sistemin,
artık Türkiye’ye katacağı bir şey kalmadı.
Devleti ve ülkenin geleceğini, bir kişinin iki dudağı arasına hapseden,
tek adam sisteminin faturası, her geçen gün artıyor.
Çok geç olmadan bu yoldan dönün.
Bu güzelim ülke hepimizin.
Gelin, İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e geçiş için, gerekli adımları iktidar ve muhalefet olarak el ele atalım.
BU SİSTEM, HER TÜRLÜ YANLIŞA, HER TÜRLÜ YOLSUZLUĞA DAVET ÇIKARIYOR
Aziz milletim;
2002 senesinde, milletin dertlerini, isteklerini önceleyen bir Ak Parti vardı.
Bugünse, elindeki medya gücüyle, her türlü başarısızlığı örtmeye çalışan bir anlayış var.
Ülkeyi ne kadar kötü yönetirsem yöneteyim, bana oy verirler diyen bir anlayış var.
Hizmet üretmek yerine, yalan üreten, palavra satan bir anlayış var.
45 yıldır çalışan bir fabrikayı, “dostlar alışverişte görsün” mantığıyla, yeniden açan bir sahtekarlık var.
Siz fakirleşirken, gençler işsiz gezerken,
Şatafattan vazgeçmeyen, devletin kaynaklarını saçıp-savuran bir arsızlık var.
Beğenmedikleri gazetecileri hapsedip, özgür medyaya yasak yağdıran, ama kendi kanallarının sabah kuşağında dönen ahlaksızlıkları, görmeyen bir ikiyüzlülük var.
Milletin alın terini çalıyorlar.
Gençlerin geleceğini çalıyorlar.
Sizin haber alma özgürlüğünüzü bile çalıyorlar.
Ekonomide yaşattıkları felaketleri, adeta bir zafer olarak sunuyorlar.
Tüm bunları Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi sayesinde yapıyorlar.
Yasama Sayın Erdoğan’ın elinde.
Yürütme Sayın Erdoğan’ın elinde.
Yargı Sayın Erdoğan’ın elinde.
Denetim Sayın Erdoğan’ın elinde.
Medya da Sayın Erdoğan’ın elinde.
Bu sistem, her türlü yanlışa, her türlü yolsuzluğa davet çıkarıyor.
Biz; yasamanın da, yürütmenin da, yargının da, denetimin de, medyanın da bağımsız olmasını istiyoruz.
Denetim kurumları, lüks harcamaları, usulsüz ihaleleri, akraba kayırmacılığını denetlesin istiyoruz.
Haramzadelerin şiddetinden korkan bir medya değil, harama el uzatanların korkacağı bir medya istiyoruz.
Talimat bekleyen değil, hukukun emrinde hakim ve savcılar yetişsin istiyoruz.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni, milletin ortak aklı olarak görmek istiyoruz.
Meclisin zıtlaşmayı değil, toplumsal uzlaşmayı temsil etmesini istiyoruz.
Fakir ve zorluklarla boğuşan bir ülke yerine, zengin, mutlu ve güçlü bir Türkiye istiyoruz.
Bunun için de;
Kuvvetler ayrılığına dayalı yeni bir anayasa ile İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem diyoruz.
TENCERESİ KAYNAMAYAN ANNELERİMİZ BİZİ ÇAĞIRIYOR
Aziz milletim;
Türkiye bu nobranlığın, beceriksizliğin, bu israf düzeninin elinde zor günler yaşıyor.
Ama milletimiz buna mahkûm değil.
Milletimiz mührü vuracak, biz de aldığımız yetkiyle Türkiye’yi bu sarmaldan çıkaracağız.
İYİ ki, İYİ Parti var dedirteceğiz.
Bu çürümüşlüğün, bu arsızlığın çözümü var;
İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’le, millet yeniden iktidara gelecek.
Eş, dost, akraba vesayeti bitecek, söz de, hakimiyet de, yeniden kayıtsız şartsız milletimizin olacak.
Bu hafta “Bir Memleket Meselesi” diyerek çıktığımız yola,
Memleketi ilçe ilçe, köy köy gezmeye, kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Saraya kapanıp, millete kulaklarını tıkayanlara inat,
Milletimizin derdini dinlemeye, o dertlere çözüm üretmeye devam ediyoruz.
Çünkü, tenceresi kaynamayan annelerimiz bizi çağırıyor.
Çünkü, ay sonunu getiremeyen babalarımız, emeklilerimiz bizi çağırıyor.
Çünkü, iş bulamayan gençlerimiz, gördükleri şiddet bir türlü bitmeyen kadınlarımız bizi çağırıyor.
Çünkü, siftah yapamayan esnaf, iflas eden işletmecilerimiz bizi çağırıyor.
Yani Millet, Bizi Çağırıyor!
Milletimiz bizi çağırıyor ve biz geliyoruz.
Yarınlara umut olmak için sırt sırta verip hep birlikte güneşli günlere yürüyoruz.
Allah yolumuzu açık, bahtımızı güzel eylesin.
Yeni yasama döneminin ülkemize ve milletimize hayırlar getirmesini diliyor,
Sizleri Allah’a emanet ediyorum.