Yİ Parti Genel Akşener, partisinin grup toplantısında konuştu.
Meral Akşener, geçen hafta olduğu gibi bu hafta da kürsüyü vatandaşa bıraktı. Akşener, Serhan isimli üniversite mezunu işsiz bir gence kürsüyü bırakırken, “Biz onların vekili olduğumuz için milletimiz üstte ben aşağıdayım dolayısıyla 2 basamak aşağı iniyorum.” dedi.
Serhan isimli gencin konuşmasının ardından Akşener, konuşmasına devam etti.
Akşener’in konuşmasından satır başları şöyle:
Aziz milletim, değerli milletvekilleri, kıymetli basın mensupları;
Sizleri saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Grup toplantımıza hoş geldiniz, sefalar getirdiniz.
Sözlerimin başında,
Pazar günü Bursa Kestel’de yaşanan sel felaketinde, hayatını kaybeden 6 vatandaşımıza Allah’tan rahmet, ailelerine ve sevenlerine baş sağlığı diliyorum.
Allah milletimizi, memleketimizi, afetlerden, felaketlerden korusun.
Biliyorsunuz, milletçe sadece doğal afetlerle mücadele etmiyoruz.
Hukuk Devleti, Hukukun Üstünlüğü, Tarafsız Yargı kavramları da iktidar eliyle tasarlanan siyasi afetlerle karşı karşıya.
Yargının 3 ayağından biri savunmadır, yani avukatlardır.
İktidar ve küçük ortağı, getirmeye çalıştıkları bir düzenleme ile baroları da ayrıştırmak istiyor.
Dün, bu düzenlemeye karşı, demokratik bir şekilde tepki veren baro başkanları, gündüz, saatlerce güneşin altında, gece de, sağanak yağmurun altında bekletildiler, itilip kakıldılar.
Güneşten ve yağmurdan korunmaları için gönderdiğimiz, tentelerin bile kurulmasına müsaade edilmedi.
İlin valisi çıkıp, çaresizlikle İçişleri Bakanlığı’nı işaret ederek,
“250 metre yürümelerine izin veremediğini.” ifade etti.
Yapılan kasıtlı provokasyona rağmen, demokrasi çizgisinden ayrılmayan ve ne kadar uğraşırsa uğraşsın, iktidara bizleri ayrıştıramayacağını gösteren,
Baro Başkanlarımıza ve cübbesine düğme diktirmemiş avukatlarımıza, sağduyularından ötürü teşekkür ediyorum.
Bu günler elbette geçecek,
Hukukun üstün, yargının bağımsız ve adaletin herkes için olduğu bir Türkiye’de, elbette buluşacağız.
Dava arkadaşlarım;
Biliyorsunuz geçtiğimiz Cumartesi, öğrencilerimiz LGS’ye girdi.
Kendilerine geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.
Sınavların ertelenmesi ve gerekli önlemler alındıktan sonra yapılması için, olağanüstü bir çaba gösteren arkadaşlarıma da buradan teşekkür ediyorum.
Haksız çıkmak isterdik ama;
LGS sınavı sırasında şahit olduğumuz manzaralar, ne yazık ki bizleri yine haklı çıkardı.
Umuyorum ki, bu acemice yapılan sınav organizasyonu, vakalarda bir artışa sebep olmaz.
Yakından takip etmeye devam edeceğiz.
Bu hafta gözümüz kulağımız yine sınav salonlarında olacak.
YKS, yani Yükseköğretim Kurumları Sınavı var…
Olağanüstü şartlara ve zorluklara rağmen, inatla sınava sokulan gençlerimize, zihin açıklığı diliyorum.
Allah yollarını, bahtlarını açık etsin.
“İKTİDAR GENÇLERLE SÜREKLİ BİR KAVGA HALİNDE”
Sınavın 25-26 Temmuz’da yapacağınızı açıkladınız, sonra sınavı bir ay öne çektiniz. Dilekçe verdik, düzenlemenin iptalini istedik. Danıştayi, önerimizi iptal etti. Bırakın rahat hazırlansın dedik, salgın daha bitmedi çocuklarımızı göz göre göre tehlikeye atmayın dedik, dinletemedik.
Hafta sonu sınava girecek sayın öğrenciler, sınava giderken önlemlerinizi lütfen alın. Ne kendinizi ne de sevdiklerinizi riske atmayın. Allah her birinize zihin açıklığı versin.
Değerli milletvekilleri, farkında mısınız, AK Parti iktidarı gençlerler sürekli bir kavga halinde. Attıkları hiçbir adımda gençlerimize güven yok. Gençlerin hakkı olduğu zaman hep itip kakmak var.
Şimdi yeni bir yasa hazırlığındalar, 25 yaş altındaki çalışanların sosyal haklarını tırpanlayacak bir formül bulmuşlar. 25 yaş altı çalışanların 10 günden az çalışması durumunda sigorta primi ödenmemesini sağlamaya çalışmışlar. Nasıl depremi fırsat bilip milletin parasını tırpanladılarsa, şimdi de salgını bahane edip işten çıkarmaların önünü açıyorlar. Her 4 gencimizden biri işsiz. Her 10 gencimizin 3’ü ise ne okuyor, ne çalışıyor. 1 milyondan fazla üniversiteli işsizimiz var.
KÜRSÜYÜ İŞSİZ GENCE BIRAKTI
Bu vesileyle, iktidarın bu inadını da aziz milletime şikâyet ediyorum.
Önce ileri bir tarihe alınan, ardından tekrar öne çekilen sınavla ilgili olarak itiraz ettik.
Hukuki yollara başvurduk.
“Sınavın 25-26 Temmuz’da yapılacağını açıkladınız.
Sonra aklınıza esti, sınavı bir ay önceye çektiniz.
Gençlerimiz ve aileleri, planlarını buna göre yaptı, böyle olmaz.” dedik;
Dinlemediler.
Dilekçemizi yazıp başvurduk, “Gençlerimizi zora sokacak bu uygulamayı iptal edin.” Dedik.
Danıştay geçen hafta karar verdi.
Ve yürütmenin durdurulması talebimizi reddettiler.
Mecliste önerge verdik, “Yapmayın dedik, etmeyin dedik.” onu da reddettiler.
Kendimiz için bir şey istemedik.
“Evlatlarımızın planını, programını bozmayın.” dedik.
“Bırakın rahat rahat hazırlansınlar, iki ayaklarını bir pabuca sokmayın.” dedik.
“Bu sıradan bir sınav değil, geleceklerini belirliyor.” dedik.
“Salgın daha bitmedi, çocuklarımızı göz göre göre tehlikeye atmayın.” dedik.
Dinletemedik.
İşte o nedenle;
Evlatlarımıza kulak tıkayanları, evlatlarını candan aziz bilen milletimize şikayet ediyorum.
Hafta sonu sınava girecek sevgili öğrenciler;
Tüm zorluklara rağmen, çalıştınız, çabaladınız.
Sınavın yapılacağı alana girerken her tür önlemi alın.
Sizin büyüklerinizden daha dikkatli olduğunuzu görüyorum.
Ne kendinizi ne sevdiklerinizi riske atmayın.
Ne olur dikkatli olun, tedbiri elden bırakmayın.
Ama sizi yok sayanları da unutmayın, not alın.
Zamanı gelince de hesabını sorun.
Allah yar ve yardımcınız olsun.
Değerli milletvekilleri;
Farkında mısınız;
Ak Parti iktidarlarının gençlerle hep bir sorunu var…
Giydiğine karışıyor.
Yediğine-içtiğine karışıyor.
Oturmasına-kalkmasına karışıyor.
Gençliğini hakkıyla yaşamamış adamlar; gençlere sürekli bir ders verme havasında.
Sürekli bir ayar verme havasında.
Sürekli bir parmak sallama havasında…
Bunları yaparken bari onları düşünseler, ama düşünmüyorlar.
Attıkları hiçbir adımda gençlerimize güven yok, hep dikte etmek var.
Gençlerin hakkı hukuku söz konusu olduğunda, hep itip kakmak var, hep dayatmak var.
İşte bu hafta, meclise yeni bir yasa hazırlığı geliyor.
Düşünmüşler taşınmışlar, “Biz bu gençlerimize daha hangi kötülüğü yapabiliriz.” demişler;
25 yaş altındaki çalışanların sosyal haklarını tırpanlayacak, onları işverene ve hayata karşı savunmasız bırakacak bir formül bulmuşlar.
Araya 50 yaş üstü çalışanları da katıp, 25 yaş altı çalışanlar için,
“10 günden az çalıştıkları taktirde, sigorta primi ödenmeyebilir.” diye bir taslak hazırlamışlar.
Akıllarınca, salgın sürecinde bir önlem olarak kullanılan, esnek çalışma uygulamasını, sabit hale getirecekler.
Deprem vergilerini nasıl sabit vergi haline getirip, 18 yıldır milleti yoldularsa, şimdi de salgını fırsat bilip, gençlerimizin sosyal haklarını tırpanlamaya hazırlanıyorlar.
İşten çıkarmaları kolaylaştırıyorlar.
İYİ Parti meclis grubu, bu girişime karşı sonuna kadar direnecek.
Ülkemizin geleceğini ipotek altına alan bu iktidarın, gençlerimizi daha fazla incitmesine müsaade etmeyeceğiz.
Aziz milletim;
Bize göre işsizlik ve daha da önemlisi genç işsizliği, ülkemizin karşı karşıya olduğu en büyük sorunların başında geliyor.
Gençlerimiz yıllarca dirsek çürütüyorlar.
Aileleri ile omuz omuza mücadele veriyorlar.
Çalışıp, çabalayıp büyük bir heyecanla diplomalarını alıyorlar.
Peki ya sonra?
Sonrası yok…
Bugün Türkiye’de genç işsizlik oranı yüzde 24,6.
Yani her dört gencimizden biri işsiz.
İstihdam oranı ise yüzde 27.
Yani her dört gencimizden sadece biri çalışabiliyor.
Her on gencimizin üçü ise ne okuyor ne de çalışıyor.
İşin daha acısı ne biliyor musunuz?
Türkiye’deki işsiz vatandaşlarımızın dörtte biri üniversite mezunu.
Bir milyondan fazla üniversiteli işsizimiz var.
İşte tam da bu nedenle, bu hafta Milletin Kürsüsü’ne genç bir arkadaşımız çıkacak.
İsmi Serhan Korayçiftçi.
28 yaşında, üniversite mezunu, işsiz bir evladımız.
Milleti duymayanlara inat,
“İşsizlik azalıyor.” diyenlere inat,
“Gençler iş beğenmiyor.” diyenlere inat,
Gerçekte gençler ne düşünüyor ne hissediyor, tüm Türkiye duysun diye,
Sözü ve kürsüyü Serhan’a bırakıyorum.
Teşekkür ederim Serhancığım.
İşte gençlerimizin ruh hali…
Serhan ne kadar haklı bir soru sordu;
“Suçlu ben miyim, yoksa beni hayal kurmaktan bile alıkoyan 2020 Türkiye’si mi?”
İşsiz genç Serhan’ın konuşması:
Aynı zamanda Antropoloji alanında devam eden bir yüksek lisansım var. Bunu yapmaktaki amacım Türkiye’ye gelen yabancıların tarihimizi, kültürümüzü iyi tanımalarını sağlamaktı. Tüm bunları öğretim hayatıma sağlamaya çalışmaktaki amacım, ilham kaynağım Mustafa Kemal Atatürk’tü. Yurt dışında katıldığım faaliyetler sırasında orada kalma teklifi aldım.
Boş durmayarak lisans ve yüksek lisans zamanında çeşitli yerlerde kazanarak harçlığımı kazanmaya devam ettim. Yedek Subay olarak bulunduğum TSK’da kendimi geliştirmemi sağlayanlara teşekkür ederim. Akserlikten sonra yaptığım iş başvurularından bir sonuç alamayınca yaşadıklarımı tahmin edebilirsiniz. Başta yakın arkadaşlarım olmak üzere eminim ki benimle aynı sorunla karşılaşmak üzere. İşsiz olmak demek, plan yapamamak, hayal kuramamak demektir.
Bir genç okuyunca hemen iş bulmak, dünyayı gezmek, yuva kurmayı hayal eder. İşte biz gençlerin bugünkü en büyük sorunu o hayalleri kuramamak. Hayal etmek başarmanın yarısı derler ama biz o hayalleri bile kuramıyoruz. Görmüş geçirmiş insanlar nasıl çalıştılarını anlatırlar.
Biz bunları zihnimizde canlandırmaya çalıştığımızda siyah beyaz silik görüntüler canlanıyor. Sadece bizim değil bizim için çalışan anne babalarımızın da hayalleri aynı şekilde yok oluyor. Her çocuğa büyünce ne olursun diye sorulur. Ama büyüyünce kimsenin yüzünde tebessüm kalmıyor. Ben ülkemle ilgili hayal kurmaktan kahrolarak vazgeçtim.
Her şey bu kadar olumsuz mu dediğinizi duyar gibiyim. Ama üzgünüm her şey bu kadar olumusuz. Bu kürsüden konuşan ülkenin geleceğidir. Mustafa Kemal’i örnek alıp kendini geliştirip, idealleri olan ben mi suçluyum, yoksa beni bir işe kavuşturamayan 2020 Türkiyesi mi?
“ESERİNLE ÖVÜNÜYOR MUSUN SAYIN ERDOĞAN?”
Akşener’in konuşmasına kaldığı yerden devam ediyor;
Eserini görüyor musun Sayın Erdoğan;
Hayal kuramayan bu gençlerimiz,
iş bulamayan bu gençlerimiz, mutlu olmak için yüzünü başka ülkelere çeviren bu gençlerimiz, işte onlar senin eserin.
Eserinden memnun musun Sayın Erdoğan?
Suçlu onlar değil, suçlu sensin Sayın Erdoğan.
Dava arkadaşlarım;
Biz gençlerimize yeniden hayal kurdurmanın kavgasındayız.
Biz hayal kurabilen gençlerimizi, iş sahibi yapmanın kavgasındayız.
Gençlerimize, “Sus, otur yerine.” demeyeceğiz, işte aynen böyle; “Kürsü senin, gel konuş.” diyeceğiz.
Çünkü bize göre Türkiye Cumhuriyeti,
“Bütün ümidim gençliktedir!” diyen, muazzam bir vizyonun eseridir.
O eserin en yüksek makamında oturan Sayın Erdoğan anlamasa da;
Biz biliyoruz ki; İmkân verildiğinde, gençlerimiz bu memleketi uçurur.
Yeter ki önleri açılsın.
Yeter ki onları düşünen, onlara inanan bir iktidar olsun.
Aziz milletim;
Türkiye’yi, hiçbir uyarıya kulak asmayan, hiçbir öneriye göz atmayan, akla, bilime inanmayan, tarihten de ders almayan bir zihniyet yönetiyor.
Sayın Erdoğan iki gün önce ne dedi biliyor musunuz;
“Türkiye’yi dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına sokma hedefimize, hiç olmadığımız kadar yakınız.”
Aynen böyle dedi…
Türkiye, 2019 yılında, 755 milyar dolarlık milli gelirle, dünyanın 19’uncu ekonomisi oldu.
10’uncu sıradaki Kanada’nın milli geliriyse, 1 trilyon 730 milyar dolar.
Türkiye 2020’de yüzde 100 büyüse dahi, ilk 10 ekonomi arasına giremiyor.
Mevcut durumda, bırakın ilk 10’u, ilk 20’de kalamama riskimiz var.
Yani, “Eğam bizimle eyleniyi…”
Sayın Erdoğan ve ekibi gerçeklikten uzaklaştıkça, biz ısrarla hakikati söylemeye devam ediyoruz, ama nafile…
“ERDOĞAN’IN O SÖZÜNÜN SONUÇLARINI YAŞIYORUZ”
“İşsizlik kanayan yaramızdır, çare bulun.” diyoruz;
Dalga geçer gibi, “Hani nerede işsizlik?” diyorlar.
Eşle dostla doldurdukları Türkiye İstatistik Kurumu’ndan aldıkları, sipariş tablolarla, milleti kandıracaklarını sanıyorlar.
Damat Bakan, “Bana bu ay şu kadar enflasyon, bu kadar işsizlik lazım.” diyor.
TÜİK, siparişi adrese teslim ediyor.
Verileri çarpıtırak, algıyı kontrol edip, krizi yönetebileceklerini zannediyorlar.
Ne yapıyorlar biliyor musunuz;
Gidip vatandaşa soruyorlar.
Diyorlar ki, “Çalışıyor musun?”
Hayır diyor.
“Peki, bir iş olsa çalışır mısın?” diye soruyorlar.
Elbette “Evet” diyor.
Sonra altın soru geliyor.
Diyorlar ki;
“Son 4 haftada, herhangi bir resmi kuruluşa, iş başvurusu yaptın mı?”
O işsiz vatandaşım, “Hayır yapmadım.” dediği anda, hayatı birden düzene giriyor.
Neden biliyor musunuz, çünkü artık işsiz sayılmıyor.
İşi yok, ama en azından, iktidarın gözünde artık işsiz değil.
Güler misin, ağlar mısın?
Oysa aynı vatandaşım aylarca iş aramış, bulamamış.
Bulamayınca da umudunu kesip, resmi kanallarla iş aramaktan vazgeçmiş.
İş aramadığı için de, Ankara’daki kayıtlara göre artık işsiz değil.
Son bir senede, 1 milyon 600 bin kişi, iş bulmaktan ümidini keserek istihdamdan çıktı.
Son bir senede, işgücümüz 2 milyon 235 bin kişi azaldı.
Ama bunlar Damat Bakan’ın umurunda mı?
Elbette değil.
Dava arkadaşlarım;
Damat Bakan bilmez ama, bakın yönetim bilimci Peter Drucker ne diyor:
“Ölçemediğin bir şeyi yönetemezsin.”
Ve açıkça görüyoruz ki yönetemiyorlar.
Yanlış verilerle atılan adımların sonuçları da yanlış olur.
Bu kadar basit.
Yalan yanlış veriler üzerinden, siyasal kampanya yaparak kriz yönetme devri çoktan geçti.
Temenniyle ülke yönetme devri artık bitti.
Çünkü milletimiz hayatın içinde ve gerçeği tüm açıklığıyla yaşıyor.
Akrabayla, eşle, dostla, yandaşla doldurdukları TÜİK, ne derse desin, genç işsizliği Türkiye’nin en önemli sosyoekonomik problemidir.
Türkiye, 2019’da, OECD ve Avrupa Birliği ülkeleri arasında, en yüksek genç işsizliğine sahip ekonomilerden biri oldu.
AB ortalamasının yüzde 14,3,
OECD ortalamasının yüzde 11,2,
Güney Kore’nin yüzde 10,4,
Meksika’nın yüzde 7,2 oranına sahip olduğu bir dönemde, yüzde 25’in üzerinde bir genç işsizlik oranı, artık kaybedecek vaktimizin olmadığını apaçık gösteriyor.
Güneydoğu Anadolu, Doğu Karadeniz ve İç Anadolu Bölgelerimizde genç işsizlik oranları oldukça yüksek.
Şaşırtıcı şekilde, Ankara ve İzmir için de durum farklı değil.
2019’da İç Ege Bölgesinde, 2014’e kıyasla, genç işsizlik oranı, iki kattan fazla artmış.
Daha vahim bir durum ise, üniversite mezunu gençlerimizin işsizlik oranında ortaya çıkıyor.
15-24 yaş aralığındaki gençlerimizin, 1,2 milyonu üniversite mezunu.
Bunların üçte biri, yani 400 bin geçimiz, iş aramayı bırakmış, işgücüne katılmıyor.
Geri kalan 800 bin gencimizin ise, 259 bini işsiz.
Yani 15-24 yaş arasındaki gençlerimizin yarıdan fazlası işsiz.
Sayın Erdoğan’ın “her üniversite mezunu iş bulacak diye bir şey yok.” diyerek, itiraf ettiği başarısızlıklarının sonuçlarını, böylece hep birlikte yaşıyoruz.
“BÖYLE DEVLET YÖNETİLMEZ”
Biliyorsunuz, kendisi bir ara açtığı üniversiteleri anlatarak geziyordu.
Artık gezemiyor…
Çünkü 2006-2015 yılları arasında açılan yeni üniversitelerden mezun olan gençlerin, üniversite mezunu işsiz sayılarına etkisi, özellikle son yıllardaki işsiz sayısı artışlarından görülüyor.
İşsizlik üniversitelere yığıldı.
Bu arada, 2016-2019 yılları arasında kurulmuş olan 31 üniversite de henüz mezun vermedi.
Bu üniversitelerin de mezun vermeye başlayınca,
Eğer yeterli istihdam alanı sağlanamazsa, üniversite mezunu işsizlerde, ilave bir artış olması şaşırtıcı olmaz.
Memleketin her meselesine çözümü bina dikmekte bulan bu zihniyetin, bizi getirdiği nokta maalesef bu.
Yol arkadaşlarım;
Üniversite mezunu işsizlerin sayısının artması, “Ne eğitimde ne de istihdamda olan”, “boşlukta” bir nüfus yarattı.
Üniversiteden mezun ettiğimiz gençlerimiz, her sene daha fazla işsizliğe mahkûm edildi.
Hâlihazırda, 15-29 yaş aralığında,
ne işte, ne de okulda olmayan çocuklarımızın sayısı 5 milyonu aştı.
Bu rakam, işçisi, memuru, sözleşmelisi, kadrolusu, ülkemizin tüm kamu istihdamından daha fazla.
Aileler, önce okul maliyetlerinden, sonra çocuklarına iş aramaktan yorgun.
Gençlerimiz ailelerine destek olamadıkları gibi, hala harçlık alıp onlara yük olmaktan üzgün.
Onca insanı mutsuzluğa, umutsuzluğa mahkûm etmeye ne hakkınız var?
Onca insanın hayallerini yok etmeye ne hakkınız var?
Böyle beceriksizlik olmaz.
Böyle umursamazlık olmaz.
Böyle devlet yönetilmez!
Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi, tüm bu sorunları hızlıca çözecekti değil mi?…
Bakalım çözmüş mü?
TÜİK’in işsiz sayısına, iş aramaktan umudunu kesmiş olan vatandaşlarımızı, iş aramayıp çalışmaya hazır olanları ve mevsimlik çalışanları ilave edince “Geniş Tanımlı İşsiz Sayısını” buluyoruz.
Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemine geçildiğinde, 1 Temmuz 2018’de,
Bu sayı 5,6 Milyon kişiydi.
Partili Cumhurbaşkanlığı Sisteminin ilk 20 ayının sonunda, 7,9 Milyon kişiye ulaştı.
Artış oranı yüzde 40!
Plansız, programsız, ortak akıldan yoksun bir yönetim anlayışının, yarattığı savrulmanın sonucu işte budur.
Buradan Sayın Erdoğan’a sesleniyorum;
Milletimiz fakru zaruret içinde, harap ve bitap düşmüşken, üstüne bir de vatandaşına yalan söylemeyi bırak artık.
Sayın Erdoğan;
TÜİK’in “dokunuşlarına” rağmen, İşsizlikte, son 60 yılın en kötü 10 yılı sana ait.
Son 60 yılın en kötü 5 yılı da sana ait.
Tüm zamanların en kötü 3 yılı ise;
Partili Cumhurbaşkanlığı sistemine,
Cumhur Koalisyonuna,
Damadına,
Yani o da sana ait Sayın Erdoğan.
Aziz milletim;
Bu yönetim sistemi ve onun ekonomiden sorumlu damadı,
Çalışmak ve emeğinin karşılığını almak isteyene,
Ve özellikle de bu ülkenin üniversite mezunu gençlerine sırtını çevirdi.
Amerika’da bir üniversite mezunu genç, asgari ücretin 4 katıyla iş buluyor.
Almanya’da ve Avrupa’nın pek çok ülkesinde bir üniversite mezunu genç, asgari ücretin en az 3 katıyla işe giriyor.
Yani Türkiye şartlarına uyarladığımızda;
Bir üniversite mezunu genç, aylık 8-10 bin lira ile işe başlıyor.
Bizim Türkiye’yi taşıyacağımız medeniyet seviyesi işte budur.
Hep söylüyorum, “Türkiye büyük ve güçlü bir ülkedir.”
İşsizine iş bulacak, açını doyuracak, vatandaşına refah sunabilecek kadar zengin bir ülkedir.
Mesele, iktidarın neyi öne koyduğudur.
Mesele, ülkeyi yönetenlerin, önce kimi düşündüğüdür.
Mesele, gencinin geleceği için mi, yoksa koltuğunun geleceği için mi çalıştığıdır.
“AK PARTİ VE İYİ PARTİ ARASINDAKİ EN BÜYÜK FARK”
Sevgili gençler;
Nasıl bir düzende yaşadığınızın farkına varın:
Bütün Türkiye hep birlikte yemeğe gidiyoruz.
Çoğunuzun cebinde para yok, o yüzden en fazla bir çay söyleyebiliyorsunuz.
Ama aynı masada oturan bazıları, sipariş verdikçe veriyor.
Bir insanın yiyemeyeceği kadar çok yemek söylüyorlar.
Siz yutkunurken, onlar yiyip, içip, eğleniyorlar.
Ama hesap geldiğinde ortadan yok olup, tüm hesabı size bırakıyorlar.
Hem sofradan aç kalkıyorsunuz hem de o hesabı siz ödüyorsunuz.
İşte bu kadar adaletsiz bir sistemde yaşıyorsunuz.
Ak Parti ve İYİ Parti iktidarı arasındaki en büyük fark;
bu sofrada yemeği kimin yiyeceği, hesabı kimin ödeyeceğiyle ilgilidir.
Söz veriyorum, iktidara geldiğimizde, kimse size yemediğiniz yemeğin hesabını ödetemeyecek.
Biz işte bunun için varız.
İYİ Parti işte bunun için var.
Peki bunu nasıl başarabiliriz?
Bunu kuvvetler ayrılığı ile başarabiliriz.
Bunu demokrasi ile başarabiliriz.
Bağımsız yargı ile, bağımsız medya ile, bağımsız denetleme kurumları ile başarabiliriz.
İktidarı denetleyen kurumlar güçlü ve bağımsız olursa, ülkenin kaynakları da o kadar adaletli dağılır.
Yani, iktidar istediğine ihale dağıtamaz.
Yani, ülkenin tüm kaynakları, birkaç müteahhite peşkeş çekilemez.
Yani, devletin her kurumu, her çalışanı denetlenir ve yolsuzluk yapılamaz.
Hedefimiz iktidara kim gelirse gelsin doğru işleyecek bir sistem inşa etmek.
İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem dediğimiz işte budur.
Ve kimsenin şüphesi olmasın, başaracağız.
Dava arkadaşlarım;
Tarih;
Milletini güçlendirmeden önce, kendini güçlendiren,
Milletini düşünmeden önce, kendini düşünen,
Milletini zenginleştirmeden önce, kendini zenginleştiren nice iktidarların hazin hikayeleri ile doludur.
Biz böyle bir hikaye yaşanmasın diye, Memleket Masası’nda buluşmayı önermiştik.
Ancak Sayın Erdoğan, artık kimin dost, kimin düşman olduğunu maalesef ayırt edemiyor.
Başkanlık sistemini övenleri dost, eleştirenleri düşman zannediyor.
Damadına sahip çıkanları dost, damattan bakan olmaz diyenleri düşman zannediyor.
Yanına matruşka gibi dizdiklerini dost, hakikati söyleyen bizleri düşman zannediyor.
Ne diyeyim Sayın Erdoğan?
Kimi insan böyledir, kandırılmayı sever.
Biz anlatmaktan yorulduk ama, sen kandırılmaktan yorulmadın.
Madem bizi dinlemiyorsun, bari Yunus Emre’yi dinle;
“İş bu meclise gelmeyen,
Anıp nasihat almayan,
Eliften bayı bilmeyen,
Okur kişi olur bir gün!
Yunus sözün bunu söyler,
Aşkın Deryasını boylar,
Şu yüce köşkler saraylar,
Viran olur kalır bir gün!”
Aziz milletim;
İYİ Parti iktidarında, sadakat değil, liyakat aranacak.
İYİ Parti iktidarında, başta gençlerimiz olmak üzere, her vatandaşımın fırsat eşitliği olacak.
İYİ Parti iktidarında, EYT’lilerin çilesi sona erecek.
3600 ek gösterge sözü verilenlerin, hakkı teslim edilecek.
Öğretmenlerin, sağlıkçıların, işçilerin, gasp edilen hakları teslim edilecek.
İYİ Parti iktidarı, Türkiye’nin prangalarından kurtulduğu bir kalkınma dönemi olacak.
Ülkemizi nasıl rahatlatacağız, vatandaşımıza nasıl nefes aldıracağız göreceksiniz.
Çünkü;
Adalet ve demokrasi olursa güven olur.
Güven olursa yatırım olur.
Yatırım olursa iş bulunur.
İş bulunursa, çarklar döner, tencere kaynar, yüzler güler.
Yüzler gülerse, gençlerimiz yeniden hayal kurar.
Gençler hayal kurarsa, Türkiye hak ettiği geleceğe ulaşır.
Formül basit.
Bütün mesele “önce millet, yalnız millet.” diyebilmek.
“Varlığım Türk varlığına armağan olsun.” diyebilmek.
Dava arkadaşlarım;
Bu gerçeği artık herkes görüyor.
Milletimiz bu düzenin böyle gitmeyeceğini artık görüyor.
İktidar yolun sonuna geldiğini artık görüyor.
Çünkü biz geliyoruz.
Karanlık gecenin ardından söken şafak gibi geliyoruz.
Boyun eğmeden, pes etmeden geliyoruz.
Çıktığımız yoldan sapmadan, emin adımlarla geliyoruz.
Korkmadan, hakikati anlatarak geliyoruz.
Çünkü artık güneşin doğma zamanı,
Çünkü artık İYİlerin zamanı!
Sağ olun, var olun.
Allah’a emanet olun.