Robespiere, Danton ve Mara; Fransız İhtilali’nin flaş isimleriydi. Önce birbirlerini yediler sonra da halkı. Napolyon, Fransız halkı adına bütün kazanımların üzerine oturdu. İhtilal olmasaydı o, asla imparator olamazdı. Eğer devrim ideolojisi bireysel egemenlik ideolojisinden (menfaatizm) daha önemli olsaydı; Stalin, yoldaşı Troçki’yi çekiçle, Robespiere, dava arkadaşlarını giyotinle yok etmezdi.
Tarih her ne kadar insanın bugünkü zihinsel yaratıcılığına karşı kurulmuş bir komplo olsa da; sağına soluna saklanan bazı gerçekler menfaatin geçmişteki rolünü anlamaya yardım etmektedir.
İsa’ya, “önce ekmek sonra erdem” diyen engizisyoncu, belki de birçok azizden daha dürüst davranmıştı.
Büyük davaların adamı olarak görülen birçok şahsiyet vardır ki, aslında uğrunda “prangalar çürüttüğü”nü sandığı dava için değil, bireysel amaçlarını tatmin için bütün sıkıntılara katlanmıştır. İdealist tutum her şeyini verip hiçbir karşılık beklememek biçimindeki bir inancı anlatır. Kendisinin idealist olduğunu savunan çoğu insanın idealist olabilmesi için bir yerlerde herhangi bir hizmet veriyor görünmesi yeterli değildir. Öyle insanlar gördük ki, anasının namusunu kurtaran evladın sonradan kalkıp diyetini istemesi gibi bir tutum içine girmişlerdir.
Bu tutum idealizm değil olsa olsa menfaatizm olarak nitelendirilebilir. Statü sahibi yıldız bir insan olmak, kendisinden söz edilmesini istemek, birilerine emir vermek mutluluğunu tatmak uğruna en yakınını gözden çıkarmak, bürokraside hâkim davranış biçimi halini almıştır. Her şeyini çıkarına göre düzenleyen ütilitarian (faydacı) bir insan, en çok aranan ve en çok tasvip gören insandır. Bu tip insan; fazilet, erdem ve ideal duygularının kendisine yüklediği manevi ağırlığın altından kurtulmak için fırsat kollar. Hasbelkader içinde bulunduğu ve hiçbir egoya hizmet etmeyen soyut değer ve ideallerin yerine somut ve kendisine yarar sağlayan yeni değerlerle doldurur. İdealizm artık karın doyurmuyordur. Bu işi senelerdir yaptığını biraz da başkasının yapması gerektiğini yüksek sesle seslendirir durur. Artık erdemi aramak yerine menfaati aramak yeni türden davranış biçimidir. Yüksek mevkilerde arkadaşlar edinmek, onların kapılarında beklemek ve onlarla dost olmak her türden değerin üstüne konur. Cuma namazını kılmak değil, cuma namazında görünmek daha önemli bir hale gelir. Ayakta kalmak, sosyal canavarlar tarafından yutulmak istemiyorsanız her türden entrikayı rahatlıkla kullanabilecek bir durumda olmanız gerekir. Düşenler yüzlerine bakılacak insanlar olamaz, dostlarınızdan düşenlerle karşılaşırsanız görmezlikten geleceksiniz, doğrularınız olsa bile yanlışı yerine göre destekleyeceksiniz.
Otorite nerede, statü nerede menfaatçi de oradadır. Kimin kılıcı daha iyi kesiyor ya da kimin villasından daha parıltılı ışık geliyorsa menfaatçinin yeri orasıdır. Onun için hiçbir şey kesin değildir, Tanrı bile. Doğrunun, iyinin ve ahlakiliğin ölçüsü olarak menfaati almak, menfaatçinin temel tavrıdır. Menfaatçi için hayat da bir alışverişten ibarettir. Dost, düşman, namus, şeref, ahlak, inanç vb. kavramlar menfaatçi için menfaatini en yüksek seviyeye çıkarmaya yarayan aletlerdir. Dünün değerlerini, dostluklarını, davalarını ve ülkülerini dünde bırakmanın menfaatçi açısından yadırganacak bir yanı da yoktur. Dünün menfaatlerine göre bir değere verilen önem, günün menfaatlerinin değişmesi ile değişir. Bu son derece masum bir yaklaşım tarzıdır.
Kısacası menfaat küçük insan ideolojisidir. Göbeği ile gırtlağı arasını aşırı derecede önemseyen her kişinin, bu tür bir ideolojinin pençesinde kıvranması doğaldır. Çoğu kez insanların mide ile zihin, mide ile kalp arasında sıkışıp kalmaları menfaatin etkinliğinin göstergesidir. Menfaat ideolojisinin ilk ve son teorisyeni de olsa olsa şeytan olur.