24 Şubat 2012’de yayınladığımız “Suriye’de İç Savaş-2” başlıklı yazıda Suriye’de Esad rejiminin dışarıdan bir müdahale ile devrilmesinin Orta Doğu’da Irak-Lübnan ve Suriye’yi kapsayan bir bölgesel iç savaşa neden olacağını ifade etmiştik. Aynı yazıda Suriye’deki gelişmelerin Lübnan’da bir iç çatışmanın ilk ateşini yaktığından bahisle Kuzey Lübnan’daki Tripoli kentinde Esad yanlısı Nasuriler ile muhalefeti destekleyen Sünniler arasında çıkan çatışmalardan bahsetmiştim. Yine aynı yazıda Irak Başbakanı Maliki’nin Suriye’ye Şii milisleri Esad rejimine destek için yollarken, Iraklı Selefi grupların da Esad ile savaşmak için Suriye’ye gittiklerinin altını çizmiştim.
Aradan geçen üç ay içinde gerek Lübnan’da gerek Irak’ta iç istikrarın daha da bozulduğu görülüyor. Artık Trablusşam ve Beyrut’ta da çatışmalar yaşanıyor. 20 Mayıs’da Sünni Şeyh Abdülvahap’ın öldürülmesinden sonra çatışmalar arttı. Lübnan’da Sünniler ile Şii Hizbullah arasındaki gerilim yükselirken çatışmalar da artıyor. Hizbullah, Lübnan’da sadece bir parti değil, kendi ordusu, hastaneleri, okulları ve hatta kara telefon sistemi olan bir devlet. Hizbullah ordusu ile İsrail ordusu bile 2006’da yaşadığı travmadan sonra savaşma konusunda çok istekli değil. Rus Dışişleri Bakanlığı 23 Mayıs’ta yaptığı açıklamada Suriye’yi istikrarsızlaştırmak isteyen güçlerin Lübnan Hükümetinin Suriye’ye yabancı müdahalesine karşı tavrını cezalandırmak için Lübnan’ı istikrarsızlaştırdığını iddia etti. (Global Research, 23 Mayıs 2012.)
Aslında bugün Suriye’de ve Lübnan’da yaşananların 2007’de ABD’nin Orta Doğu stratejisinde yaşanan bir yeniden düzenlemenin devamı olduğu konusunda önemli iddialar olduğunu görüyoruz. Bu düzenlemenin 12 Temmuz–15 Ağustos 2006’da yaşanan İsrail-Hizbullah savaşından sonraya gelmesi de tesadüf değil. Bu yeniden düzenlemeyi Amerikalı ünlü gazeteci Seymour Hersch ilk kez The New Yorker dergisinde 2007 Mart’ında yazdığı “The Redirection” adlı makalesinde açıklamıştı. Hersch, ABD’nin İran’ın Irak savaşından güçlenerek çıkması, Hizbullah’ın İsrail Ordusu’na direnmesi ve Suriye-İran ittifakını kırmak için bir strateji geliştirdiklerini kaydetmektedir. Bu stratejinin temelinde asıl tehdidin Sünni radikal terör örgütleri değil, İran olduğu kabulü yapmaktadır.
Yeni strateji ABD ile Suudi Arabistan arasındaki dört ilkeli bir anlaşmaya dayanıyor. Anlaşmanın birinci ilkesi İsrail’in İran konusundaki güvenlik endişelerinin S. Arabistan ve diğer Sünni Arap devletleri tarafından paylaşıldığı hususu. İkinci ilke, S. Arabistan’ın Hamas’ı İran ile bağlarını koparmak, El Fetih ile ortak hükümet kurmak ve daha az anti-İsrail bir söylem geliştirmek konusunda ikna etmesi. (Hersch’in makalesi yazıldıktan beş sene sonra bu süreç başladı.) Üçüncü ilke, Amerikan yönetiminin Sünni Araplar ile Şii Hilaline karşı birlikte çalışması ve dördüncü ilke, S. Arabistan’ın Suriye’de muhalefete para ve lojistik destek aktarması.
Bu anlaşma çerçevesinde Lübnan’a da büyük bir rol düşmesi kararlaştırılmış. Lübnan’da Suriye üzerine yıkılmaya çalışılan Hariri suikastı sonrasında Suriye Ordusu’nun uzun yıllar işgal altında tuttuğu Lübnan’dan çekilmesi sonrasında ABD ve S. Arabistan tarafından desteklenen Siniora Hükümeti, Lübnan’ın kuzeyinde (burası Suriye’nin de güney sınırı) Afganistan’da El Kaide kamplarında yetişmiş radikal Sünni örgütlerin yerleşmesinin önünü açıyor ve silahlanmalarına destek oluyor. Ayrıca Lübnan’da hapishanelerde bulunan Sünni terörist unsurlar da çıkarılan aflar ile 2007’de serbest bırakılmaya başlanıyor. Bu bölgenin Suriye’de ayaklanmanın merkezi olan Humus ve Hama’ya uzaklığı 50/100 kilometre.
Bu arada Lübnan Dürzîlerinin lideri Velid Canpolat da 2006 sonbaharında Beşşar Esad’ın devrilmesi için ABD’ye çağrıda bulunuyor ve Esad yerine Suriye’de Müslüman Kardeşler ile görüşülmesini öneriyor. Zaten 2005’te Amerikan Milli Güvenlik Konseyi ile görüşen Müslüman Kardeşler’e ABD’nin desteği ile Suudi ekonomik yardımı başlıyor.
Bugünlere böyle geliniyor. Hersch’in makalesi bir istihbarat raporu gibi açık. Son bir yılda Suriye’de ve son üç ayda Lübnan’da olanları bir de bu gözle okumanızda yarar var.