Libya petrollerinin % 90’ını ve beş büyük rafinerisinin dördünü bulunduran Bingazi merkezli Sirte’den başlayıp Mısır sınırına kadar uzanan bölgeye yayılan Sirenayka bölgesi, Libya merkezi hükümetinden yarı-özerkliğini ilan etti. Bingazi’de yapılan ve yarı-özerkliğin ilan edildiği “Sirenayka Halkının Kongresi” adlı toplantının öncülüğünü ise Amerikan vatandaşı bir petrol mühendisi olan Muhammed Buysiyer yaptı. Buysiyer’in Libya’yı bölmek dışında ikinci işinin, petrol şirketlerine danışmanlık olduğu görülüyor.
Ülkenin doğusunda yarı-özerklik ilan edilirken, ülkenin batısında Kaddafi’yi deviren aşiretler arasında iç çatışmalar devam ediyor. Hâlâ Kaddafi’ye bağlı olan güçler de varlıklarını sürdürüyorlar. Kısa bir süre önce büyük bir kasaba, Kaddafi güçleri tarafından ele geçirildi.
Özetle Libya hızla parçalanmaya doğru sürükleniyor. Sudan’ın güney petrol bölgesinin Ocak 2011’de bölünme kararı alması ve 9 Temmuz 2011’de resmen bölünmesinden kısa bir süre sonra Libya, komşusu Sudan’ın ayak izlerini takip ediyor. Batı’nın saygın sesi BBC’de bir süre önce yayınlanan bir yorumda İngiliz tarihçi Peter Jones, Libya’nın 1911’de İtalyanlar tarafından yaratıldığını, iki devletli çözümün en iyi çözüm olduğunu ileri sürerek parçalanmasına tarihsel ve politik meşruluk zeminini hazırlıyor. Ülkeler birkaç ayda bölünmez. Sudan da uzun bir iç savaştan sonra bölündü.
Libya’yı bölen güçler şimdi Suriye üzerine odaklanmış durumda. Suriye’de Esad rejimini zor kullanarak devirecek bir askeri müdahalenin Irak benzeri bir iç savaşa neden olması kaçınılmaz. Irak’ta nasıl iktidarı elinde tutan Sünni Arap azınlık (%20-25) temsilcisi Saddam’ın devrilmesinden sonra bugüne kadar devam eden bir iç savaşı sürdürdü ise Suriye’de de Nüsayri azınlık, kendilerine yönelik intikam, dışlama ve cezalandırma politikalarına tepki olarak Esad öldürülse bile savaşı sürdürecektir.
İsrail de Suriye’de, Müslüman Kardeşler’in iktidarı yerine parçalanmış bir Suriye tercih edecektir. Washington ne düşünür ise düşünsün, İsrail, Mısır ve Suriye’de iki Müslüman Kardeşler iktidarı arasında yaşamak istemeyecektir. 1982’de Dünya Siyonist Örgütü’nün yayın organında çıkan bir makalede İsrail’in güvenliği için Irak’ın Şii, Sünni ve Kürt olmak üzere üçe, Suriye’nin ise Nüsayri, Dürzi, Şam ve Halep Cumhuriyetleri olmak üzere dörde ayrılması fikri savunulmuştur. Irak bölünmüştür. Suriye; bu dört bölgeye Kamışlı bölgesinde beşinci bir parçalanma bölgesi olan Kürt bölgesinin katılımı ile beş parçaya bölünmeye doğru ilerlemektedir. Suriye’nin bölünmesi, Türkiye’nin toprak bütünlüğü üzerinde olağanüstü bir yük oluşturacaktır.
Bu arada PKK, İran ile yapılan pazarlık neticesinde ve yüklü bir para alarak, 2000 teröristi Esad rejimine destek vermesi için Suriye’ye kaydırmıştır. Esad da PKK’nın önemli bir gücünü, Halep’in kuzeyine, Türk bölgelerine baskı yapacak şekilde yerleştirmiştir. PKK, bugün için Esad’ın yanındadır. Ancak Esad’ın devrilmesi durumunda Kamışlı bölgesinde en etkin politik-askeri güç haline gelmesi muhtemeldir.
PKK, Türkiye içinde de DHKP/C, TKP/ML gibi terörist örgütler ile işbirliği yaparak, elindeki terörist unsurların önemli bir bölümünü Suriye’ye kaydırdığı için, askeri birliklerin yoğun ve teyakkuz halinde olduğu Güneydoğu Anadolu’dan ziyade, büyük kentlerde toplumsal çatışmaları da körükleyecek eylemler ile muhtemelen Karadeniz, Akdeniz, Osmaniye-Adana hattı gibi çok ses getirecek bölgelerde eylemlere yönelecektir. PKK, Suriye sürecini “Kürt Baharına” dönüştürmenin arayışı içindedir.
AKP hükümetinin Suriye’de Müslüman Kardeşler’i iktidara taşımak amacı ile izlediği ve milli menfaate değil, ideolojik parti dayanışmasına dayanan dış politika, AKP dahil herkese zarar verecek bir noktaya doğru hızla ilerlemektedir. Suriye’de muhalifler ile Esad arasında uzlaşma zemininde gerçekleşecek bir demokratikleşmeyi sağlayabilecek tek ülke Türkiye’dir. Başbakan Erdoğan’ın Şam’a yapacağı bir ziyaret böyle bir süreci başlatabilir.