Cemal Abi yılların hırpalanmışlığını, alın teriyle silmeyi başarabilmiş bir Anadolu yiğidi. Bugüne kadar hiç olmadığı kadar yıkılmış halde geliyor. Gözlerinde ilk defa çaresizliği görüyorum…
“Cuma namazına gitmeye korkar olduk gardaş” diyerek çöküyor yanıma!..
“Köylü perişan. Mahsulün çoğunu tarlada bıraktık. Söküm parası bile bulamadık, kimisi de değmez dedi, yine bıraktı. Söktüğümüz malı maliyetinin yarısına dahi veremiyoruz.
Belliydi aslında son yıllarda maliyet devamlı arttı. Harcadığımızı alamaz olduk her geçen gün çöktük, bittik…”
Tüm cesaretimi toplayarak; acaba yetiştirdiğiniz ürünleri dikkatsiz mi seçiyorsunuz, diyecek oluyorum…
Gözleri çakmak, çakmak, öfkesini belli etmemeye çalışarak;
“Bana köylü göster ki halinden memnun olsun. Buğday yetiştirenler perişan, kayısı 20 kuruşa gitti, üzüm soğuktan yedi darbeyi, hükümet sırtını döndü. Elma para etmez, patatesi toprakta bıraktık, söküm masrafından kurtulmak için.
Gübre uçtu, mazot ateş pahası, tohum ayrı dert, ilaç yeni masraf kapısı. Elektrik borcunu hiç sorma çıldırırım…”
Gerçekten birçoğu elektrik borçlarının altında ezilmiş, topraklarının haciz yolu ile elektrik şirketinin alacağı günü bekliyorlardı çaresizce…
Banka borçları son aşamada, kooperatif, tarım kredi borçları can yakıyor. Tüm hesaplar ürün kaldırmaya ayarlanmış, gelinen nokta hüsran!…
“Hayvancılıkla uğraşanlarımız zaten bitmişti, biliyorsun” diye mırıldanıyor…
Derin bir ah çekiyor; “Bak geçen gün Niğde-Kayseri yolunu kesenler var ya, köyün tamamı bugünkü hükümete oy vermişti. Bizlerde yarımızdan fazlası bu hükümetin değirmenine su taşıdık. Ama o değirmen bizi öğüttü, tüketti, bitirdi…
Hangi kararı aldıysa biz bedelini ödedik. Girdi fiyatlarını uçurdukça uçurdular.
Tam ürün biraz değerlenecek derken, başladılar ithalata, elimizde kaldı. Komşularımızla gelinen noktada ürün verecek yer kalmadı. Suriye’de savaşın en önünde ne işimiz var? Bedelini kim ödüyor…
İşin daha da can yakan yönü, yetkililer tamamen bizleri sahipsiz bıraktı. Derdimizi anlatmaya bile fırsat tanımıyorlar…
Suriye’den gelenler kadar kıymetimiz yok, kıskanır olduk nerdeyse…”
Konuyu biraz latifeye çekip, havayı dağıtmak istiyorum. “Peki, tamam çok çekiyorsunuz da, Cuma namazına gitmeye korkmanın ne alakası var diyorum!”
Yüzündeki acı daha belirginleşiyor.
Bak diyor bilirsin tüm kuruluşlardan kredi alırken herkes birbirine kefil edilir. Borçlar çoğalıp, mahsulde para etmeyince ödenemedi. Ödeme için bizlerden taahhüt almışlardı, onunda cezası hapis yatmak. Yüzlerce kişi şimdi ceza kıskacında!..
Kaçıyor köylü haliyle…”
Mahcuplaşıyor aniden;
“Herkes Cuma namazına gittiği için namaz sonrası bizi cami çıkışında kolay bulurlar,
toplar götürürler diye korkuyoruz!..”
***
İrkiliyorum!
Topraklarını uluslar arası sermayeye, istikballerini meçhule terk etmekle karşı karşıyalar…
Çaresizler, sahipsizler…
Anadolu’nun temeli tehdit altında!..
Can suyumuz kurutulmak istenmekte….
Durumun vahim olduğunu biliyordum ama bu kadarını hiç tahmin edemezdim.
Sarsılıyorum;
Biraz önce okuduğum manşet şimdi yüreğimi sızlatıyor; “Bir camide oraya!..”
Türkiye; nereye, hangi cami, nasıl yapılmalı kavgasında;
Cemaat kan ağlıyor, Cuma namazı “endişe” konusu…
“Yarabbi nerde hata yaptık” demişim, farkında değilim!…