Koronavirüs hastalığı (COVID-19) SARS-CoV-2 olarak da adlandırılan virüsün yol açtığı bir hastalıktır. Virüs insanlarda şiddetli akut solunum yolu sendromuna sebep olmaktadır. Henüz hastalıkla ilgili tüm bilgiler sahip değiliz. Ancak birçok ülkede bilim insanları aşı dahil bu konudaki araştırmalarını yoğun olarak sürdürmektedir. Hastalık İlk kez 1 Aralık 2019 tarihinde Çin’in Hubei bölgesinin başkenti konumunda olan Wuhan kentinde ortaya çıktı ve oradan tüm dünyaya yayıldı. Mart 2020 tarihinde ise Dünya Sağlık Örgütü pandemi ilan etti. O günden bugüne her ülke hastalığı farklı boyutlarda yaşadı ve milyonlarca insan hastalığa maruz kaldı. 23 Nisan 2021 tarihi itibariyle üç milyondan fazla insan hayatını kaybetti, ülke ekonomileri alt üst oldu.
Pandeminin başlamasının üzerinden bir yıldan fazla süre geçmiş olmasına rağmen hastalık henüz kontrol altına alınabilmiş değil. Korona sonrası her şeyin farklı olacağı söylenmektedir. Bu doğrudur. Öyleyse salgından öğrendiklerimizi fert fert not etmeliyiz. Bu yetmez; sosyologlar, psikologlar, hekimler, ekonomistler, toplum bilimciler, siyasiler de not etmeli ve oluşan bilgileri karar alma süreçlerine dahil etmelidir. Ben de bu duygularla hastalığı hem kendi vücudunda yaşamış birisi hem de bir veteriner hekim olarak salgından öğrendiklerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
İlk olarak “Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi, olmaya devlet cihanda, bir nefes sıhhat gibi” deyişi aklıma çivi gibi çakıldı. “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” sözünün boş bir söz olmadığını ot-çöp ile tedavi olunacağını sanan ampirikler de dahil herkes anladı.
Tıp eğitiminin ve sağlık alt yapısının insanı yaşatmak için ne kadar önemli olduğu ve sağlığın ticarete konu edilmemesi gerektiği görüldü. Korona hem kişilerin hem de süper güçlerin kibrini yendi.
Sosyal devlet olmanın gereklerini yerine getirmemenin bedelini toplum olarak ödedik. Salgın döneminde birçok insanımız “sosyal yardımlara” muhtaç hale geldi. Kişisel ve kamusal tasarrufun ne kadar gerekli olduğunu salgın bizlere bir kez daha hatırlattı.
Salgın, hayvancılığın kırsal kesimde yaşayanların geçim kaynağı olmasının yanında, ülkelerin ekonomik kalkınması ve gıda güvencesi için hayati öneme sahip olduğunu bir kez daha teyit etmiştir. Kovid-19 salgını, veteriner hekimliğin hayvan hastalıkları ile mücadelenin yanında halk sağlığı ve gıda güvenliği konusunda da kilit rol oynadığını ve tek sağlık yaklaşımının önemini ortaya koymuştur. Öyle ise tüm dünya “Tek Sağlık ve Sıfır Açlık” hedefinde birleşmelidir.
Gıdada kendi kendine yeterli olmanın önemi ve tarımın ihmal edilemezliği akıllara kazındı. Kovid-19 salgını ve sonrasında hayvansal üretimin temel girdileri olan ilaç, aşı, yem ve yem hammadde fiyatlarında tüm dünyada artışlar oldu. Öte yandan karantina ve diğer kısıtlamalar nedeniyle iş gücüne ulaşımda ve lojistikte birçok ülkede sıkıntı yaşandı. Tarım ve Orman Bakanlığının bu tür olumsuz gelişmelere karşı hazırlı olmadığı ve krizi günlük kararlar ile yönetmeye çalıştığı görüldü.
Ülkemizde yetiştiriciler şap, verem, tüberküloz, antraks, tavuk vebası gibi hastalıklarının yıkıcı etkilerine karşı biyo-güvenlik önlemlerine aşina olmasına rağmen korona salgını sırasında işçileri ve hayvanları güvende tutacak biyogüvenlik planlarını hazırlayamadı, yetkili otoriteler bu konuda tedbirler geliştiremedi.
Canlı materyal ile üretim yapan işletmelerde çalışan bakıcılar ve sağlık hizmeti götüren veteriner hekimlerin evde kalmasının mümkün olmadığı, bakım besleme, aşılama ve tedavi gibi hizmetler ertelenemez olduğu yetiştiriciler ve yönetenler tarafından anlaşıldı.
Sağlık çalışanlarından sonra veteriner hekimler, çiftçiler, hayvan ve su ürünleri yetiştiricileri, arıcılar da bu salgında kilit çalışanlar olarak alkışı hak eden meslekler oldular.
Sağlık istismarları başladı. Beslenme ve gıda tavsiyesi tavsiyelerinde bulunan blog, kitap ve internet sitelerinde artış gözlendi. Korona sürecinde herkes güçlü bağışıklık sisteminin hastalıklardan korunmada ne kadar önemli olduğunu yeniden hatırladı. Bağışıklık sistemini güçlendirmek için normal beslenmenin dışında vitaminlerden, bitki çaylarından, değişik gıda takviyelerinden yararlanmanın yollarını aradı. Bunu fırsat bilen üretici firmalar ise ürünlerine olmadık mucizeler yükleyerek ölçüsüz ve yüksek fiyatla pazarlama yoluna gittiler. Etik ve yasal olmayan bu duruma yetkili merciler hiçbir önlem almadı.
Tüm dünyada bilim insanları seferber olmuş aşı ve ilaç üretme derdinde iken, bazıları virüse karşı kelle paça, patlıcan, turşu suyu mercimek, gargara önerdiler. Halk sağlığı hiçe sayıldı. Her konuda konuşan sözde uzmanlar bu dönemde de korona uzmanı kesildiler, bilim dışı söylemlerine televizyonlarda devam ettiler.
Face Time ve Zoom gibi uzaktan görüntülü görüşmeler hayatımızın vazgeçilmezleri arasında yerini aldı.
Hiyerarşik korku yüzünden doğru bilgi sahibi olunamadı, doğru veriye ulaşmakta uzmanlar dahil hepimiz güçlük çektik.
Algıyı yönetmek ile krizi yönetmenin aynı şey olmadığı anlaşıldı. Krizi yönetemiyorsan, kriz seni yönetir. Savaşta yarım tedbir, tedbir değildir ilkesi unutuldu.
Karantinanın bulaşıcı bir hastalığa maruz kalmış veya hastalığın kuluçka süreci içinde hastalığa yakalanmış olma potansiyeli olan insan veya hayvanların bu hastalığı yaymalarının önüne geçmek için hareketlerinin kısıtlanması, hastalığın görüldüğü bölgeden dışarı çıkmalarının engellenmesi kuralı defalarca delindi. Karantinayı deldiğiniz anda mücadelenin başarısız olacağı unutuldu.
Yaşadığımız olumsuzluklara rağmen toplumda yardımlaşma, birlik beraberlik ruhu, sabır, metanet gibi değerlerimizin halen yaşıyor olduğunu görerek teselli bulduk.
Son söz olarak zor günlerde en güvenilir sığınağın Türk milletinin değerleri olduğunu herkes hatırladı. 24 NİSAN 2021