Yusuf Dülger
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Öcalan’a Yetki Dönemi

Öcalan’a Yetki Dönemi

0
Paylaş

Yusuf Dülger yazısında, Abdullah Öcalan’a yetki verilmesi süreci ve bunun Türkiye siyaseti üzerindeki etkileri hakkında sert bir eleştiri sunmaktadır. Yazar, PKK’nın güçlenmesini Amerika, İsrail ve Batılıların desteklediği Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) hedefine bağlamakta ve bu projenin Türkiye’yi zayıflatmayı amaçladığını iddia etmektedir. Metin, PKK lideri Öcalan’a meşruiyet kazandırma çabalarını kınamakta ve özellikle MHP lideri Devlet Bahçeli’nin Öcalan’ın Meclis’e gelmesi yönündeki çağrısını şiddetle eleştirmektedir. Ayrıca, AKP, MHP, Vatan Partisi ve diğer siyasi aktörlerin bu açılım karşısındaki tutumlarını değerlendirmekte ve Atatürk’ün kurduğu laik cumhuriyet ilkelerinden uzaklaşma tehlikesine dikkat çekmektedir. Yazar, bu gelişmelerin Türkiye’de dogmatizmi ve tebaa kültürünü yeniden canlandırdığını öne sürerek, ülkenin Mustafa Kemal Atatürk’ün yoluna dönmesi gerektiği vurgusunu yapmaktadır.

 

Bölücü terör örgütü PKK ile başındaki katilin 1985’ten beri neler yaptığını biliyoruz. PKK’nın arkasında Amerika, İsrail ve sömürgeci Batılıların olduğunu gördük. PKK, TSK’nin verdiği mücadele ve Abdullah Öcalan’ın mahkûmiyetinden sonra zayıflamıştı ama AKP döneminde güçlendi, cinayetlerini sürdürdü.

İsrail büyümek istiyor. Amerika İsrail’i destekliyor; Irak, Suriye ve Türkiye’den ayıracağı topraklar üzerinde bir Kürdistan kurmak, T.C. ve Atatürk’ü yıkmak, Türkiye’de “Osmanlı modelidevlet kurulsun, BOP ile Ortadoğu’ya egemen olmak istiyor. Amerika bu isteğine Turgut Özal ve Recep Erdoğan dönemlerinde kısmen erişti. Bu süreçte Irak ve Libya bölündü, Mısır zayıflatıldı.

BOP için PKK’ya meşruiyet, Öcalan’a hürriyet gerekiyordu. Bu amaçla önümüze yeniden “açılım, terörsüz Türkiye” perdesi açıldı. Dün bu oyuna gelmeyen MHP bugün geldi, karşı çıkanlar “bozguncu” ilan ediliyor. Oyunu biraz irdeleyelim.

1991’de Rusya dağıldı, yeni bir süreç başladı. O zamana kadar “Lenin-Mao” diyenler sonra Atatürk demeye başladılar. Ne var ki, Atatürk’ü tam tanımadıkları, halkla kaynaşamadıkları için başarısız oldular.

Türkiye’nin bir de “milliyetçiyim” diyenleri var. Ancak bunlar cilalı, güdümlü yahut karanlık. Başlarından birinin CIA ajanlarıyla yatıp kalktığını, gençlerimizi birbirine kırdırdığını, ağır bedeller ödediğimizi hatırlayalım.

Bir de “üstat, hazret, mücahit” kesimi var. Bunların bir bölümü, “ılımlı İslam, yeşil kuşak, diyalog” masalını okudu, 6. Filo’ya secde etti. Bazısı Amerikan askerlerinin bacaklarına sarılmak için methiye düzdü. Bazıları Türkiye’yi “Küçük Amerika” yapmak için uğraştı. Bunların beyin ve kanında Atatürk ve T.C. düşmanlığı var. Bunlar Orta Çağ’da yaşamak, güdülmek, Osmanlı tebaası olmak istiyor.

Bir de CHP var. CHP’liler Atatürkçüdürler ama hepsi Atatürk’ü özümsemiş değil. CHP dışındakilerin “Atatürk, Cumhuriyet” diye bir dertleri yok gibi. T.C. ve CHP’sini Atatürk kurdu. Geleceğimiz Atatürk ve Cumhuriyet’te olduğu için CHP ile ilgilenmek, CHP’deki eksikliklerin giderilmesinde gönüllü olmak ve hatta gönül vermek gerekiyor. Bu bir partizanlık değildir, gereklidir. CHP’deki yanlış bir düşünce ve işe seyirci kalmak, hatta sevinmek yanlış olur. 

Amerika Büyük Ordaoğu Projesi’ni (BOP) gerçekleştirmek için önceki yıllarda bizden bazılarına: “Öcalan ile anlaş” dedi, adımlar atıldı. Sorunlar çıkınca duruldu. Şimdi yeniden harekete geçildi. Dün Öcalan-DEM karşıtı olan Devlet Bahçeli, bugün düşünce ve saf değiştirdi; “Abdullah Öcalan Meclise gelsin konuşsun. İmralı’ya gidip söyleyelim, Öcalan Terörü bitirsin…”

Bahçeli’nin Meclis’e çağırdığı, ayağına gidelim dediği kişi, 40-50 bin yurttaşımızı katleden, Türkiye’nin bir bölümünü Kürdistan yapmak için uğraşan, Amerika’nın taşeronu PKK’nın başındaki Öcalan’dır.

Bahçeli’nin son çağrısını MHP milletvekilleri ayağa kalkarak alkışladılar. MHP’nin tüm il ve ilçe örgütlerinden, tüm ülkücü kuruluşlardan en ufak bir tepki gelmiyor, hepsi Bahçeli’yi savunuyor.

Erdoğan ve AKP’si zaten baştan sona sessiz. “Teröristlerle pazarlık yapılmaz” diyenler hedef gösteriyorlar. Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek Öcalan’ı “devlet-millet kaynaştırıcısı” diye tanıtıyor. Vatan Partililer firesiz, “Perinçek haklı” diyorlar. Davutoğlu ve Babacan ekibi esen rüzgârla uyumdalar. Dervişoğlu ve Özdağ bu açılıma karşılar. CHP ikircikli, ne yapacakları açık değil. TSK dahil, devletin ilgili tüm kurum ve yönetici kadroları suskun, verilecek komuta ayak uyduracaklar gibi.

T.C. bir çadır devleti değil, hukuk devletidir. Bizde, çadır hayatında bile akıl ve iç hukuk vardı. Zor ve ağır koşullar altında T.C. Devleti’ni kuran Mustafa Kemal, daha ilk yıllarda ayrılıkçı Kürt ırkçılığının vahşi ve sinsi adımlarıyla karşılaşmış, dış baskılara boyun eğmemiş, Vahdettin ve Damat Feritlerin konumuna düşmemiş, suçluları cezalandırmış, kimsenin ayağına gitmemiş, özür dileyenleri bağışlamış, devlet olmanın gereğini yapmıştı.

Mustafa Kemal bunları yaparken, bir taraftan da fikri, irfanı ve vicdanı hür nesiller yetiştirmiş, kendisi gibi düşünmeyenleri susturmamıştı.

Gelinen bugünkü noktada Erdoğancı, Bahçelici, Perinçekci olanlar birer ses cihazı gibiler. Görüşlerine ters düşerseniz hemen itiraz ediyor, liderlerini kutsuyorlar. Birileri bir bölücüyü tahta oturtuyor, ardılları susuyor. Demek Türkiye’de, Atatürk’ten sonra dogmatizm, saltanat, tekke ve tarikatların kapıları yeniden açılmış, tebaa kültürü gelişmiştir. O halde yeni Tıbbiyeli Hikmetlere ihtiyacı var. Demek siyasetin “içtihat kapısı” zincirlenmiş.

Yarattığı bunca acılardan sonra Öcalan’ın söz ve karar sahibi olması, Öcalan’ı eleştirenlerin hedef gösterilmesi bana uydurma Ermeni katliamı gerekçesiyle şehit edilen Boğazlayan Kaymakamı Kemal Bey’i, Urfa Mutasarrıfı Nusret Bey’i hatırlattı. 

Biz o acıları tekrar yaşarız ama bildiğimiz doğru yoldan dönmeyiz.

Zamanı gelince güneş yine doğacak, yarasalar yine sinecek. Günü gelince bir Mustafa Kemal daha çıkacak, Vahdettin, Damat Ferit, Ali Kemal, Mustafa Sabri gibileri gidecekler.

PKK-Öcalan sahneleri bize, Resneli Niyazi, Namık Kemal, Reşit Galip gibi düşünce ve eylem insanlarını yetiştirmek zorunda olduğumuzu da gösterdi. Bunu ihmal edersek, Sevr Haritası önümüze yine konur, 1918-1923 arasını yeniden yaşarız.

Bu günlerde Öcalan, “devlet adamı, bilge, hâkim, savcı, arabulucu” konumuna getiriliyor. Bazıları milletin kendine verdiği yetkiyi bu katile devrediyor. Öcalan’a meşruiyet kazandıranlar kendi meşruiyetlerini kaybediyorlar. Bunların kimler olduğunu yarın Öcalan’ın huzurunda göreceğiz.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Haberiniz ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!