Yusuf Dülger
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Hafızlar Allah’a Torpil Yapamaz

Hafızlar Allah’a Torpil Yapamaz

0
Paylaş

Kaynak, Yusuf Dülger’in “Hafızlar Allah’a Torpil Yapamaz” başlıklı yazısından alıntılar sunmaktadır ve temel olarak İslam’daki şefaat kavramını ve din eğitimindeki yanlış uygulamaları eleştirmektedir. Yazar, Kur’an’ın canlı olmadığını ve kimseye şefaat edemeyeceğini, şefaatin yalnızca Allah’ın iznine bağlı olduğunu ve Kur’an’daki ayetlerin şefaatin kıyamet gününde tamamen Allah’a ait olduğunu gösterdiğini savunmaktadır. Metin, din adına yazılan her şeye inanılmaması  gerektiğini vurgulayarak, “hafızların şefaatçi olacağı” iddiasının yetersiz hocalardan ve din sömürüsü yapma hevesinden kaynaklandığını ileri sürmektedir. Ayrıca, Kur’an’ın Arapçasını ezberlemenin yeterli olmadığına, aksine Türkçesini öğrenmenin ve din eğitiminde yapısal sorunların bulunduğuna dikkat çekmekte; lüks dini binalar ve imamlara sağlanan ayrıcalıklar gibi ruhbanlığı hortlatan uygulamaları eleştirmektedir.

 

Bazı hadis kitapları “Kuran ve hafızların kabirde ve öbür dünyada müminlere şefaat edeceğini” yazıyor. Kuran Allah’ın vahyidir; acısı, sevinci olan bir canlı değildir. Dolayısıyla bir kişi yahut meleğe varıp söz söylemez, birilerinin leh ve aleyhinde şahitlik yapmaz. Kuran’a göre tüm insanları yaratan Allah’tır. Allah bir kişiyi bir başkasının aracılığıyla cezalandırmaz yahut ödüllendirmez, kul ve kamu hakkını bağışlamaz, kulları ile olan hesabını kendisi görür.

Şefaat; ikili yapma, ortaklık demektir. Biz buna yardımcı olma, torpil yapma, acıma, kurtarma deriz. Allah, “Allah’ın şefaat izni verdiği kişinin dışında kim şefaat eder?” (Bakara: 255) der, şefaati garanti etmez, şefaat edecek kişiyi belirtilmez. Kuran’da şefaatle ilgili yeterince ayet ver. Bazıları şöyle: “Kıyamet gününde kimse kimseye şefaat edemez.” (Bakara:48) “Allah’ın şefaat izni vermediği hiç kimse bir başkasına şefaat edemez.” (Bakara:255, Yunus:3) “Allah’tan başka şefaatçi yoktur.” (Enam: 51, 94) “Kıyamet gününde şefaat bütünüyle Allah’a aittir.” (Zümer: 44)

Din adına yazılan ve söylenen her şeye inanılmaz. Bir şeyin doğru olup olmadığı sağduyuyla, Kuran’la anlaşılır. Allah Kuran’da düşünmemizi isterken, düşünmemizi engelleyen-uyuşturucu dahil-her şeyi yasaklıyor. Durum bu iken, “hafızların şefaatçi olacağı” iddiası nasıl ve niçin ortaya çıkmıştır? Birikimsiz hocaların ayet ve hadisleri yüzeysel yorumlarından, “şeyh, üstat” geçinenlerin Allah ile kulları arasına girme hevesinden ortaya çıkmıştır. Hz. Peygamber kızı Fatma’ya: “Babam peygamber diye güvenme. Vallahi seni ben de kurtaramam” diyor, şefaat (torpil) kapısını kapatıyor.

Biz yukarıdaki ayetleri öğrenmiş ve özümsemiş olsaydık, cahiliye dönemi putperestlerinin yaptıklarını yapmazdık. Cahiliye putperestliği sıkıntı yaratıyor. Bunu Diyanet ve ilahiyatlar önleyecek ama oralarda bu kadro ve cesaret yok! 

Biz, “Kuran’ı Arapça ezberlemek yeter, hafılar bizi kurtarır” diyerek Türkçesini öğrenmiyoruz. Yetmez. Burada önemli olan Kuran’ın Türkçesini öğrenmemiz, hafızlarımıza öğretmemizdir. Kuran’ın ne söylediğini bilmemek eksikliktir, bilmeyenler yararsızdır. Ben yıllarca imam hatip, ilahiyat okudum. Bize Kuran’ın ne dediği öğretilmedi, sadece bazı sure, ayet ve dualar ezberletildi. Sınıfları geçtik, imamlık, öğretmenlik yaptık, emekli olduk ama hayatımız “Kuran cahili” olarak bitiyor. Denebilir ki: “Siz kendiniz öğrenseydiniz, engel olan mı var!” Doğrudur ama Kuran/din öğretiminin taşları yanlış döşenmişse, tek başına iş yapamıyorsunuz. Bu yetersizliğin giderilmesi için toplumsal istek ve baskı gerekiyor.

1960-1973 yılları arasında Kuran kursu, imam hatip okulu, ilahiyat fakültesi gibi yerlerde okudum. O zamanlar imam, müftü, dernek başkanı gibi kişiler, “Allah rızası için hafızlara yardım edin” diye halka çağrı yaparlar, halk bu çağrıya uyarak bize para verirken, ev yemeklerine götürürken, diğer okullara giden arkadaşlarımıza bu desteği vermez, onlar güçlükler içinde yaşardı. Aradan 60-65 yıl geçti, bu anlayış değişmedi, 10-15 yıldır arttı bile. 

Günümüzde yapılan Kuran kursu ve imam hatiplerin binalarına bir bakın, bir de normal ortaokul, lise, endüstri meslek lisesi gibi okulların binalarına bakın. Dinî olanlar çok masraflı, lüks ve yeterli, öbürleri sıradan ve yetersiz. Çevrenizdeki ilçe, kasaba ve köylere bakın; imamların lojmanları var, mesken sorunları yok ama oralardaki öğretmenler bundan mahrumlar, her gün il ve ilçe merkezlerine gidip geliyorlar. Bu ayıplı hayat Diyanet ve dinci politikacıların eseridir. Bu gidiş bizi Orta Çağ’ın çürük Hristiyan dünyasına götürür. Tek dünyalı bir din bizi mutlu etmez. Tek kanatlı bir kuş uçamaz. Tek kanatlı uçak yerinden kalkamaz.

Hz. Peygamber: “İslam’da ruhbanlık yoktur” diyor ama Türkiye’de İslami eğitim öğretim görmüş, alanında görev almış kişilerin çoğu ruhbaniyeti (Allah ile kulları arasına girmeye, din sömürüsü yapma) hortlatmak için uğraşıyor.

Bunların önünü kesmek her Müslüman’ın görevidir.

Bir sonraki yazımın başlığı Millî Eğitimimiz Bulanık.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Haberiniz ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!