Bu makale, Yusuf Dülger tarafından kaleme alınan “Düşmanlık ve Akılsız Dindarlık” başlıklı metinden alınan alıntıları sunmaktadır. Yazar, insanların mutluluğunun iyi geçinmeye bağlı olduğunu ve bencillik, kıskançlık gibi huyların bu uyumu bozduğunu savunmaktadır. Dülger, aklı kullanmayan yöneticilerin dünyayı cehenneme çevirdiğini, küresel çatışma riskinin altını çizerek Türkiye’nin çıkarlarının öncelenmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Metin ayrıca akılsız dindarlığı eleştirmekte ve “kutup, şeyh, hazret” gibi iddialı kişilerin çoğunun cahil ve bölücü olduğunu ileri sürmektedir. Yazar, bir camide şahit olduğu tutucu ve dünyayı lanetleyen derviş tipine ait sözleri aktararak, Diyanet’i bu tür safsatalara karşı sessiz kalmakla eleştirmekte ve Türkiye’nin bu iki kıskaç arasında kan kaybettiğini belirtmektedir.
İnsanlar birbirleriyle iyi geçinirlerse mutlu, kavga ederlerse mutsuz olurlar. Geçimi bozan etkenlerin başında bencillik, kıskançlık, benlik, başkalarını küçümseme gibi huylar gelir. Bu huylar birer hastalıktır, kurtulmanın çaresi aklı kullanmaktır.
Aklını kullanmayan kişi ve yöneticiler dünyayı çekilmez hale getirirler. Bugün bir avuç çıkarcı, bencil, kıskanç yönetici Türkiye ve dünyayı cehenneme çevirdi; millet ve devletlerle birlikte hayvan, bitki, taş, toprak ne varsa hepsini yakıyor.
Bunlara “dur” denmezse, bir kenara oturtulmazlarsa, yeni bir dünya savaşı yaşanır, bundan Türkiye’de nasibini alır, Osmanlı’nın yaşadığını yaşar.
Gözü dönmüş, şöhret ve dünyalık hırsı fırlamış, “büyük” diye lanse edilenlerin Firavun, Muaviye, Yezitlerden farkları yoktur. Dünyalık düşüncesinden, şahsi kültür ve birikimlerimizden biraz kurtularak, “Türkiye benden önce” gelir deme zorunluluğumuz var. Yoksa akılsız canlılar olmaktan başka bir özelliğimiz kalmaz.
Bizi mutsuz eden etkenlerden birisi de akılsız dindarlıktır. Bunun temelinde, Allah ile kulları arasına giren “kutup, şeyh, hazret” iddialı kişilere inanma ve kanma var. “Kutup, şeyh, hazret” görünümlülerin çoğu cahil, bölücü ve simsardır. Türkiye ve İslam ülkelerinin yaşadığı acılarda bunların büyük sorumluluğu var.

Geçen hafta bir cenaze için camiye gittim. Camide, “hocam, hocam” diye etrafında dönülen derviş tipli birisi şunları söyledi:
“Başı açık camiye gelmişsiniz, başı açık geziyorsunuz. Olmaz. İmamı Azam başı açık gezmezdi, banyosunu bile başı örtülü yapardı. Kötü bir kadın insanı ömür boyu pişman eder. Dünya lanetlenmiştir. İçindekiler de lanetlenmiştir.”
Böyle bir din ve hocalık olmaz. Dünya ve içindekiler lanetli ise, Yaratan niye yarattı? Türkiye’de böyle meczuplar, bu safsatalara inanan Müslümanlar varsa sorumlusu susan, sorumluluk duygusu taşımayan Diyanet’tir.
Türkiye acımasız düşmanlıkların, akılsız dindarlıkların kıskacında kan kaybediyor, can veriyor. Barış ve aydınlık Türkiye için hepimize görev düşüyor. Henüz gücümüz bitmedi. Daha duyarlı olmak gerekiyor.