vahit-turk

Soru

0
Paylaş

Prof. Dr. Vahit Türk, bir NATO Genel Sekreteri’nin basına verdiği tepkiyi gözlemleyerek gazetecilik etiği, bağımsız düşünce ve basın özgürlüğünün önemine değiniyor. Ayrıca utanma duygusunun insanlığın önemli bir özelliği olduğunu vurgulayarak, toplumsal ahlaki yozlaşma örnekleri sunuyor. Ülkesindeki yolsuzluk, kayırmacılık ve rüşvet gibi durumları ironik bir dille eleştiren yazar, bu sorunların cezasız kalmasının ve meşrulaştırılmasının tehlikelerine dikkat çekiyor. Yazar, bu olumsuzlukların olmadığı ideal bir toplumun hayalini kurduğunu ifade ediyor.

Birkaç gün önce TV’de NATO Genel Sekreterinin basın toplantısına denk geldim. Bir gazetecinin “Trump’a babacık demekten siz hiç utanç duymadınız mı?” sorusunu duyunca hem şaşırdım hem de bakalım nasıl tepki verecek diye dikkat kesildim ama adam utanmamış olacak ki pişkin pişkin, yılışık biçimde sıradan bir durummuş gibi geçiştirdi.

Birkaç gündür beynimde dolanıp duran bu soru ve soruyu soran gazeteci bana kişioğlunun çoktandır unuttuğu gazeteciliğin ne olduğunu, nasıl soru sorulacağını, bağımsız düşünmenin ne demek olduğunu, özgürlüğün ne anlama geldiğini, basın ahlakının ne kadar gerekli olduğunu, kişioğlunun bütün bunlara ne kadar ihtiyaç duyduğunu ve daha pek çok şeyi düşündürdü. Ayrıca güzel ülkemizin bütün bunlara sahip olmasından dolayı da kendi kendime “Ne kadar şükretsek yöneticilerimizin hakkını ödeyemeyiz” diyerek sevindim.

Bir ülkede basın organlarının en az yüzde doksanı doğrudan hükümet sözcüsü, yüzde onu ise muhalefet sözcüsü olursa, göz göre göre pek çok yayın organına çökülürse orada kendine ait düşüncesi olan ve bağımsız denilebilecek gazeteci olmaz, olan da yazacak, konuşacak yer bulamaz. Çok şükür bizde böyle şeyler olmuyor.

Diktatörlükle yönetilen ülkelerde bir gazeteci iktidarın ya da muhalefetin büyüğüne yukarıdaki gibi bir soru sormaya kalksa hiç kimseye gerek kalmadan öteki gazeteciler onu linç eder. Çok şükür bizde böyle bir şey de olmaz.

Utanmak son derece değerli ve yalnızca insana has bir özelliktir. Utanmayı yitiren kişilerin, toplulukların ve ulusların geleceği olmaz. Biz, “Allah utandırmasın” deyip kendi aklımızla utanmayı gerekli görmez, pek çok konuyu olduğu gibi bu konuyu da Allah’a havale eder, işin içinden sıyrılırız.

Örnek olmak üzere bir profesörün rektör atanmak için kapı kapı dolaşması utanç vericidir. Bizim profesörlerimiz bunu yapmazlar

Bir milletvekilinin çalıp çırptıktan sonra yaptıklarına Allah’ı ortak etmeye çalışması ve Allah beni vererek imtihan etti diyebilmesi utanç vericidir. Ancak kendine ait cemaati olan biri böyle bir söz söylediği için imanının ne kadar güçlü olduğu düşünülüp alkışlanır. Biz de mi! Yok canım, ne arar, ayıp değil mi!

Bir rektörün eşine şirket kurdurup rektörü olduğu üniversitenin bütün ihtiyaçlarını o şirket üzerinden alması utanç vericidir ama bu durum, söz konusu kişinin ikinci kez atanmasını bile engelleyemez. Kim yapmış, ne kadar ayıp!

Bir bakanın kendi şirketinden temizlik malzemesi alması utanç vericidir ama utanıldığı görülmemiştir. Bizde mi, hiç görülmez…

Yapacağı iş için yasal yükümlülük gereği devletten ruhsat almak isteyen kişiye “falan cami/kilise/havra için şu kadar yardımda bulunman gerek” denildiğinde rüşvet istendiğini anlamayıp “Tamam, hesap numarası verin” diyen saf yurdum insanına “Hayır, parayı nakit bize getireceksin” diye kurum kurum kurulmak ahlaksız bir rüşvet almak yoludur ve utanç vericidir ama bu, Kuruma kurum katılarak ödüllendirilir.

Çok şükür bu söylenenlerin hiçbiri bizde olmaz, bizim utanacak bir işimiz olmadığı için biz utanmaz adamlarız.

Bütün bunlar hem utanç vericidir hem de dünyanın bütün yasalarına, ayrıca bütün dinlere göre de suçtur. Dinler, bunların kişiyi cehenneme götürecek günahlar olduğunu da söyler. Gerçi kişioğlu acayip bir mahluk olduğundan “günah işleme özgürlüğümü engelliyorsunuz diye şikayetlenebilir” ve suçu, günahı meşrulaştırmanın dini bir yorumunu, bir yolunu bulur ve buna da “kitabına uydurmak” der, alçağın kitabı nasıl bir kitapsa…

Acaba yukarıdaki soru gibi soruları sorabilecek gazeteciler olsa, tenezzül sözcüğünden haberli bilim insanları olsa, helali haramı, kul hakkını gözeten din adamları olsa, emeğin ne olduğunu ve emeğe saygıyı bilen bir toplum olsa, “çalıyor ama çalışıyor” deyip hırsızlığı meşrulaştırarak pay uman bir toplum değil de hırsızlığın kötü, suç, günah olduğunun bilincinde olan yurttaş türü olsa, insanlar, özellikle de farklı bir insan türü haline gelen siyasetçiler hırsızlık yapmanın cezalandırılacağından emin olsa nasıl bir dünya olurdu.

Kısaca kişioğlu ahlakı yitirmeseydi, ahlaksızlığı ahlak durumuna getirmeseydi ne durumda olurdu!

Bütün derdimiz başkaları, çok şükür bizde bunlar olmaz, insanlarımız mutlu, umutlu, güler yüzlü, gelecekten emin, nezaket ve saygı çerçevesi içinde yaşayıp gideriz. Allah bozmasın, Allah utandırmasın…

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Haberiniz ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!