Zafer Partisi tam da bu noktada “Enerjide Tam Bağımsızlık” anlayışıyla Türkiye’nin bölgesel güç olmasının yolunun, enerji üzerinden gelen dış baskılardan kurtulmasından geçtiğini savunmakta; ulusal çıkarları önceleyen, dışa bağımlılığı azaltan, çevreci ve kalkınmacı bir enerji politikası önermektedir.
Giriş: Enerji Çağının Kalbi
Dünyanın ekonomik çarklarını döndüren enerji kaynaklarının başında gelen petrol ve doğal gaz, 20. yüzyıldan bu yana küresel siyaset ve güvenlik stratejilerinin şekillenmesinde belirleyici bir rol oynamıştır. Bu kaynakların en yoğun bulunduğu ve dünya petrol rezervlerinin %65’ine, doğal gaz rezervlerinin ise %30’una ev sahipliği yapan Basra Körfezi, yalnızca bir coğrafi bölge değil, aynı zamanda küresel çıkarların çarpıştığı bir satranç tahtasıdır. Basra Körfezi ülkeleri; Suudi Arabistan, İran, Irak, Kuveyt, Bahreyn, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri ve Umman, hem zenginlik hem de kırılganlık bakımından dikkat çeken bir yapıya sahiptir.
Tarihsel Arka Plan ve Büyük Güçlerin İlgisi
Petrolün 19. yüzyılda stratejik bir kaynak olarak önem kazanması ve 20. yüzyıl başlarında Körfez bölgesinde keşfedilmesi, İngiltere başta olmak üzere Batılı güçlerin ilgisini çekti. Zamanla bu ilgi, bölgenin en büyük alıcısı ve stratejik yöneticisi haline gelen ABD’ye geçti. 1930’lardan itibaren enerji bağımlılığı artan ABD, özellikle 1970’lerdeki petrol krizleriyle birlikte Ortadoğu petrollerine adeta mahkûm hale geldi. Bu dönemde Carter ve Eisenhower doktrinleriyle ABD, Körfez enerji sevkiyatını güvence altına almak adına askeri müdahale dâhil olmak üzere pek çok seçeneği gündeme aldı.
Petro-Dolarlar ve Küresel Finansın Dönüşümü
1973 ve 1979 petrol krizleri, enerji üreticisi Körfez ülkelerinin ellerine büyük miktarda finansal kaynak geçmesini sağladı. Ancak bu sermaye çoğunlukla kalkınma projelerine değil, Batılı bankalara ve finans kuruluşlarına yönlendirildi. Körfez’in biriken serveti, ABD’nin bütçe açıklarını kapatmasına ve gelişmekte olan ülkelere kredi sağlamasına hizmet etti. Petro-dolar sistemi ile Körfez ülkeleri, kendi gelirleriyle Batı ekonomisini ayakta tutan ama kendileri ekonomik ve siyasal olarak bağımlı kalan aktörler hâline geldiler.
Silahlanma Yarışı: Güvenliğe Yatırım mı, Bağımlılığın Derinleşmesi mi?
Enerji gelirlerinin artışı, Körfez ülkelerinde büyük bir silahlanma hamlesine neden oldu. Ancak bu silahlar, Batı teknolojisine bağımlı oldukları için Körfez ülkelerine askeri güç değil, askeri zayıflık getirdi. 2019’daki Aramco saldırısı gibi olaylar, bu ülkelerin aşırı harcamalara rağmen güvenliklerini sağlayamadığını kanıtladı. Halktan kopuk yönetimlerin ayakta kalma aracı olan bu militarist politikalar, bölgedeki toplumsal meşruiyet sorununu derinleştirdi.
Yeni Güçler Sahada: Çin, Hindistan ve Rusya’nın Yükselişi
2000’li yıllarla birlikte küresel enerji tüketiminde Çin, Hindistan ve Rusya gibi yeni aktörlerin yükselişi Körfez ülkeleri için alternatif ortaklar doğurdu. Bu gelişme, Körfez ülkelerine dış politikalarını çeşitlendirme fırsatı sunarken aynı zamanda bölgeyi yeni bir küresel rekabet ve çatışma alanına dönüştürdü.
Zafer Partisi’nin Perspektifi: Milli Enerji Stratejisi Şart
Basra Körfezi ve benzeri enerji merkezlerinde yaşanan gelişmeler, Türkiye’nin enerji politikaları açısından da önemli çıkarımlar barındırmaktadır. Zafer Partisi, Türkiye’nin dışa bağımlı enerji modelinden çıkarak, milli ve bağımsız bir enerji stratejisi izlemesi gerektiğini savunmaktadır. Parti programında yer alan temel yaklaşımlar şu şekildedir:
- Enerji güvenliğinin, milli güvenliğin bir parçası olarak ele alınması ve enerji tedarikinde dışa bağımlılığın %70’lerin altına düşürülmesi hedeflenmektedir.
- Yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarının (hidroelektrik, güneş, rüzgâr, jeotermal) önceliklendirilmesi ve bu alanda Ar-Ge yatırımlarının artırılması gerektiği vurgulanmaktadır.
- Nükleer enerji üretiminin kamu çıkarları çerçevesinde planlanması, dış aktörlere bağımlı santrallerin yerine, teknoloji transferi sağlayan ve yerli katkı oranı yüksek yatırımların teşvik edilmesi önerilmektedir.
- Türk dünyası ve Orta Asya ülkeleriyle enerji diplomasisinin geliştirilmesi, TANAP gibi projelerin artırılması ve Türkiye’nin bir “enerji geçiş ülkesi” değil, “enerji merkezi” olması hedeflenmektedir.
- Enerji gelirlerinin spekülatif değil, üretim ve teknolojiye dayalı yatırımlara dönüşmesi gerektiği, petrol ve doğal gazdan elde edilen gelirlerin halkın refahı için kullanılmasına öncelik verilmesi gerektiği vurgulanmaktadır.
Sonuç: Enerjide Bağımlılığın Bedeli, Milli Stratejinin Gerekliliği
Basra Körfezi’nin jeopolitiği, zenginliğin aynı zamanda ne denli büyük kırılganlıklar barındırabileceğini göstermektedir. Körfez ülkeleri enerjiyle zenginleşirken siyasi, ekonomik ve güvenlik açısından Batı’ya göbekten bağlı hale gelmişlerdir. Türkiye’nin bu hataları tekrar etmemesi için enerjide stratejik bağımsızlık, üretim odaklılık ve çok kutuplu dış politika temelinde bir enerji vizyonu benimsemesi elzemdir.
Zafer Partisi tam da bu noktada “Enerjide Tam Bağımsızlık” anlayışıyla Türkiye’nin bölgesel güç olmasının yolunun, enerji üzerinden gelen dış baskılardan kurtulmasından geçtiğini savunmakta; ulusal çıkarları önceleyen, dışa bağımlılığı azaltan, çevreci ve kalkınmacı bir enerji politikası önermektedir.