Rıza Tahir Yel
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Mutfakta Yanan Ateş: Demokrasi Sandıkta Değil, Tencerede Sönüyor

Mutfakta Yanan Ateş: Demokrasi Sandıkta Değil, Tencerede Sönüyor

0
Paylaş

Siyaset biliminin duayeni Robert Dahl, modern demokrasinin sandıktan çok daha fazlası olduğunu onlarca yıl önce ortaya koydu. Bugün Türkiye’nin derin ekonomik buhranı, Dahl’ın iki temel ekseni olan “rekabet” ve “katılım” şartlarını nasıl yerle bir ediyor? Fırsat eşitliğinin olmadığı bir zeminde, medyanın tekelleşmesi, devlet kaynaklarının kullanımı ve “aş ve iş” siyaseti, seçmen iradesini ekonomik yoksunluğun ipoteği altına alıyor. Bu yazı, seçim sürecinin adilliğini sadece oy pusulasında değil, mutfaktaki yangında arıyor.

Demokrasiyi sandığa gitmekten ibaret sanan yaygın bir yanılgı vardır. Oysa siyaset biliminin duayenlerinden Robert Dahl, “Poliarşi” (Çoklu Yönetim) olarak kavramsallaştırdığı modern demokrasinin, sadece periyodik seçimlerden çok daha fazlası olduğunu onlarca yıl önce ortaya koymuştur. Dahl’a göre bir rejimin demokrasiye yaklaşabilmesi için iki temel eksen gerekir: Kamusal muhalefet (rekabet) ve kapsayıcı katılım.

Basitçe ifade etmek gerekirse, herkesin oy verebilmesi (katılım) ve iktidara karşı örgütlenip onu eleştirebilmesi, alternatif sunabilmesi (muhalefet) gerekir.

Ancak bu iki eksenin adil bir zeminde işlemesi için gereken, genellikle göz ardı edilen bir “ön koşul” vardır: Fırsat eşitliği. İşte tam bu noktada, yazımızın temel tezi devreye giriyor: Ekonomik özgürlükler korunmadığında ve derin bir ekonomik buhran toplumu esir aldığında, seçimler eşit şartlarda gerçekleşmez.

Bugün Türkiye’nin içinde bulunduğu derin ekonomik buhran, Dahl’ın teorik çerçevesini laboratuvar titizliğiyle test eden acı bir saha çalışmasına dönüşmüş durumda. Seçimlere gidilecek, sandıklar kurulacak, partiler yarışacak; peki bu yarış “eşit şartlarda” mı gerçekleşecek?

  1. Eşitsiz Rekabet: Medya ve Sermaye Gücü

Dahl’ın “kamusal muhalefet” şartı, vatandaşların alternatif bilgi kaynaklarına erişimini zorunlu kılar. Eğer vatandaşlar sadece iktidarın sesini duyuyorsa, muhalefetin eleştirilerinden ve vaatlerinden habersizse, ortada gerçek bir rekabet yoktur.

Günümüz Türkiye’sinde ekonomik buhran, bu durumu nasıl perçinliyor?

  • Medyanın Mülkiyeti: Ekonomik gücün büyük ölçüde siyasi iktidarla uyumlu bir sermaye çevresinde toplanması, medyanın da büyük oranda tek sesli hale gelmesine yol açtı. Bağımsız kalmaya çalışan birkaç yayın organı ise, ekonomik buhranin ortasında ayakta kalma mücadelesi veriyor. Kağıt maliyetleri, resmî ilan ambargoları ve ağır vergi cezaları, onları ekonomik bir kıskaçta boğuyor. Vatandaş, bir yanda devasa bütçeli propaganda aygıtlarını, diğer yanda “bağış” isteyerek hayatta kalmaya çalışan cılız sesleri görüyor. Bu, eşit bir enformasyon yarışı değildir.
  • Devlet Kaynaklarının Kullanımı: Ekonomik buhran, devlet bütçesini ve kamu kaynaklarını siyasetin en güçlü silahı haline getirir. İktidar partisi, doğası gereği devletin tüm olanaklarını (ulaşım, güvenlik, tanıtım bütçeleri) kullanırken, muhalefet partileri yüksek enflasyon ortamında üyelerinden topladıkları aidatlar ve yetersiz Hazine yardımlarıyla kampanya yürütmek zorundadır. Bir adayın binlerce araçlık konvoyla miting yaptığı yerde, diğer adayın benzin parasını düşünmek zorunda kalması, Dahl’ın “rekabet” ilkesinin daha en başından sakatlandığını gösterir.
  1. İradenin İpoteği: “Aş ve İş” Siyaseti

Dahl’ın ikinci ekseni olan “katılım” da ekonomik buhranden payını alır. Katılım, sadece oy kullanma eylemi değil, aynı zamanda bu oyu özgür ve özerk bir iradeyle kullanabilmektir.

Ekonomik buhran, vatandaşın bu özerk iradesini nasıl ipotek altına alıyor?

  • Bağımlılık ve Vesayet: Yüksek enflasyon, işsizlik ve hayat pahalılığı, milyonlarca vatandaşı temel ihtiyaçlarını karşılayamaz hale getirdiğinde, devreye “sosyal yardımlar” girer. Elbette sosyal devlet bir haktır. Ancak bu yardımlar, şeffaf kriterlere göre değil de siyasi sadakate göre dağıtıldığı algısı güçlendiğinde, bir hak olmaktan çıkıp bir “lütuf” ve “vesayet” aracına dönüşür.
  • “Mutfaktaki Yangın” ve Siyasal Tercih: Barınma, beslenme gibi en temel Maslow ihtiyaçlarını (gıda, su, barınma, sağlık hizmetleri, sanitasyon ve temel eğitimi içerir.) karşılayamayan bir birey için “ifade özgürlüğü”, “yargı bağımsızlığı” veya “dış politika” gibi soyut kavramlar ikinci plana düşer. Siyasal tercih, bir dünya görüşü beyanından çok, “kısa vadeli ekonomik hayatta kalma stratejisine” dönüşür. “Tenceremin kaynaması için kime oy vermeliyim?” sorusu, “Ülkemin geleceği için kim daha doğru bir vizyon sunuyor?” sorusunun önüne geçer. Bu durum, seçmen iradesinin ekonomik yoksunluk tarafından rehin alınmasıdır.
  1. Korku ve Güvencesizlik İklimi

Ekonomik özgürlüklerin yokluğu, sadece yoksulluk değil, aynı zamanda güvencesizlik demektir. Özellikle iş güvencesinin zayıf olduğu, işten çıkarılmanın kolaylaştığı bir kriz ortamında, vatandaşlar siyasi görüşlerini ifade etmekten çekinirler.

Bir fabrikada çalışan işçi, iktidarı eleştirdiği için işini kaybetmekten; bir küçük esnaf, muhalif bir paylaşım yaptığı için belediye ruhsatının iptal edilmesinden veya vergi denetimine uğramaktan, yaptığı bir sosyal medya paylaşımı veya beğenisi sebebi ile gözaltına alınmaktan korkuyorsa, orada Dahl’ın bahsettiği “kamusal muhalefet” ortamı yoktur. Ekonomik buhran, otosansürü ve korkuyu besleyerek siyasal katılımı daha sandığa gitmeden boğar.

Sonuç: Demokrasi Sadece Sandık Değildir

Robert Dahl bize, bir seçimin adil olup olmadığını sadece oy sayım tutanaklarına bakarak anlayamayacağımızı öğretir. O seçime giden sürecin adil olup olmadığına bakmalıyız.

Bugün Türkiye’de yaşadığımız ekonomik buhran, sadece alım gücümüzü eriten, bizi yoksullaştıran bir istatistikler bütünü değildir. Bu kriz, aynı zamanda demokrasimizin temellerini aşındıran siyasal bir olgudur.

Medyada seslerin kısıldığı, sermayenin tek elde toplandığı, vatandaşların geçim derdiyle iradelerinin ipotek altına alındığı ve insanların işlerini kaybetme korkusuyla sustuğu bir ortamda yapılacak seçimler, Dahl’ın standartlarına göre “eşit şartlarda” gerçekleşmiş sayılmaz.

Ekonomik özgürlükler ve adalet sağlanmadan, siyasi özgürlükler sadece kağıt üzerinde kalır. Mutfakta yangın varken, sandıktan çıkan sonuç, halkın özgür iradesinden çok, ekonomik çaresizliğinin bir yansıması olur.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Haberiniz ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!