Rıza Tahir Yel
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Kamu-Özel Ortaklıkları: Gölgedeki Fatura Kimin Cebinden Çıkıyor?

Kamu-Özel Ortaklıkları: Gölgedeki Fatura Kimin Cebinden Çıkıyor?

0
Paylaş

Mega projelerin ihtişamlı perdeleri arkasında gizlenen ağır faturalar, vatandaşa kesilen cezalar ve eşitsizliği derinleştiren teşvikler… Türkiye’nin ekonomik gidişatında çarpıcı gerçekler ve Zafer Partisi’nin çözüm önerileri bu yazıda!

Türkiye’de son 20 yılda kamu-özel ortaklıkları, sözde “mega projelerin” finansmanı ve hayata geçirilmesi için sıkça kullanılan bir yöntem oldu. Yavuz Sultan Selim Köprüsü, Osmangazi Köprüsü, Avrasya Tüneli ve şehir hastaneleri gibi projeler, özel sektörle iş birliği içinde hayata geçirildi. Ancak bu projelerde kullanılan “yap-işlet-devret” modeli ve döviz cinsinden verilen gelir garantileri, kamu maliyesi üzerinde ağır bir yük oluşturuyor. Örneğin, Osmangazi Köprüsü’nde araç geçiş garantileri, beklenen trafiğin çok altında kalmasına rağmen devletin yüklenici firmalara milyonlarca dolar ödeme yapmasını gerektiriyor. Bu ödemeler, doğrudan vatandaşın cebinden çıkıyor; çünkü kamu bütçesinden yapılan harcamalar, vergi gelirleriyle finanse ediliyor.

Bu projelerin bir diğer sorunu, ihale süreçlerindeki şeffaflık eksikliği. Kamu ihalelerinin büyük bir kısmı, sınırlı sayıda şirket arasında dağıtılıyor ve bu durum, rekabetin azalmasına yol açıyor. Sayıştay raporları, bazı projelerde maliyetlerin şişirildiğini veya ihale süreçlerinin usulsüz olduğunu ortaya koyuyor. Bu, kaynakların verimli kullanılmadığını ve belirli sermaye gruplarının haksız kazanç elde ettiğini gösteriyor. Vatandaş açısından bu durum, hem yüksek geçiş ücretleri hem de artan vergi yükü olarak geri dönüyor. Örneğin, köprü ve otoyol ücretleri, enflasyonun çok üzerinde artarken, bu projelerden faydalanamayan düşük gelirli kesimler, dolaylı olarak bu yükü sırtlanıyor.

Teşvik Politikaları ve Eşitsizlik

Hükümetin teşvik politikaları, ekonomik büyümeyi desteklemek ve yerli sanayiyi güçlendirmek amacıyla uygulanıyor. Ancak bu teşviklerin dağılımı, genellikle büyük sermaye gruplarına odaklanıyor. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın sağladığı vergi indirimleri, hibe destekleri veya düşük faizli krediler, çoğunlukla büyük holdinglere veya stratejik sektörlerde faaliyet gösteren şirketlere yöneliyor. Küçük ve orta ölçekli işletmeler (KOBİ), bu teşviklerden yeterince faydalanamıyor. Bu durum, ekonomik eşitsizliği derinleştiriyor ve piyasada rekabeti bozuyor.

Örneğin, otomotiv veya enerji sektörüne sağlanan teşvikler, büyük şirketlerin kârlılığını artırırken, küçük işletmeler yüksek enerji maliyetleri ve artan vergilerle mücadele etmek zorunda kalıyor. Vatandaş bu politikaların etkisini, artan hayat pahalılığı ve geçim zorluğu olarak hissediyor. TÜİK verilerine göre, Türkiye’de enflasyon son yıllarda %80’leri aşarken, reel ücretler eriyor ve alım gücü hızla düşüyor. Teşviklerin büyük şirketlere yönelmesi, istihdam yaratma potansiyelini de sınırlıyor; çünkü KOBİ’ler, Türkiye’de istihdamın büyük bir kısmını sağlıyor.

Artan Cezalar: Devletin Gelir Arayışı mı?

Son günlerde kamuoyunda tartışılan bir diğer konu ise devletin özel sektöre yönelik cezaların artması ve vatandaşa kesilen trafik cezaları. Özellikle özel sektöre “çeşitli bahanelerle” kesildiği iddia edilen cezalar, zaten ekonomik sıkıntılarla boğuşan işletmeler üzerinde ek bir baskı yaratıyor. Bu durum, devletin bütçe açıklarını kapatmak için farklı gelir kapıları aradığı yorumlarına neden oluyor. Özel sektör temsilcileri, bu cezaların yatırım ortamını olumsuz etkilediğini ve haksız rekabete yol açabileceğini belirtiyor.

Benzer şekilde, trafik cezalarında yaşanan artış ve vatandaşların “tuzağa düşürülerek” ceza kesildiği iddiaları da büyük tepki topluyor. Hız limitlerinin aniden düşürülmesi, radar ve kamera uygulamalarının şeffaf olmayan şekilde kullanılması, cezaların caydırıcılık yerine gelir elde etme amacı taşıdığı algısını güçlendiriyor. Bu durum, zaten ağır vergi yükü altında ezilen dar gelirli vatandaşların bütçelerinde ciddi bir yük oluşturuyor ve ekonomik sıkıntılarını daha da derinleştiriyor.

Vatandaş Üzerindeki Yük: Vergiler ve Hayat Pahalılığı

Yanlış ekonomik politikaların vatandaş üzerindeki en somut etkisi, artan vergi yükü ve hayat pahalılığı. Kamu-özel ortaklıkları ve teşvikler için harcanan kamu kaynakları, bütçe açığını büyütüyor. Hükümet, bu açığı kapatmak için dolaylı vergilere (KDV, ÖTV) ağırlık veriyor. Türkiye’de vergi gelirlerinin yaklaşık %70’i dolaylı vergilerden geliyor ve bu, düşük gelirli kesimleri orantısız şekilde etkiliyor. Örneğin, akaryakıt, doğalgaz ve temel tüketim mallarındaki ÖTV artışları, vatandaşın günlük hayatını doğrudan zorlaştırıyor.

Ayrıca, döviz cinsinden verilen gelir garantileri, Türk Lirası’ndaki değer kaybıyla birleştiğinde, devletin ödeme yükümlülüklerini artırıyor. Bu durum, daha fazla borçlanma veya vergi artışı anlamına geliyor. Vatandaş, bu politikaların sonucunda hem yüksek enflasyonla hem de artan kamu hizmet maliyetleriyle mücadele etmek zorunda kalıyor. Örneğin, şehir hastanelerinin yüksek kira bedelleri, sağlık hizmetlerinin maliyetini artırıyor ve bu yük, dolaylı olarak hastaların ödediği katkı paylarına yansıyor.

Zafer Partisi’nin Ekonomi Politikaları: En Güçlü Çözüm Önerisi

Türkiye’deki mevcut ekonomik sorunlara alternatif çözüm arayışları kapsamında, Zafer Partisi’nin ekonomi politikaları da kamuoyunda tartışılıyor. Sosyal medya ve gazetelerde yer alan bilgilere göre, Zafer Partisi’nin ekonomi programının temel odak noktalarından biri, Büyük sermaye gruplarını zenginleştirme ve servet transferi yerine Türk vatandaşlarına harcanması gerektiği yönünde. Parti, kamu harcamalarının Türkiye ekonomisi üzerinde ciddi bir yük oluşturduğunu iddia ederek, bu harcamaların kısılmasıyla bütçede önemli bir tasarruf sağlanabileceğini savunuyor.

Parti, ayrıca üretim odaklı bir ekonomiyi, yerli üretimi ve ihracatı destekleyerek dış ticaret açığını kapatmayı hedefliyor. Mevcut vergi sistemindeki dolaylı vergi yükünün azaltılması ve vergi adaletinin sağlanması gerektiği de parti programında vurgulanan diğer önemli noktalar.

Şeffaflık ve Denetim Eksikliği

Bu politikaların en büyük eleştiri noktalarından biri, şeffaflık ve denetim eksikliği. Sayıştay ve diğer bağımsız denetim kurumlarının raporları, kamu kaynaklarının kullanımında ciddi usulsüzlükler olduğunu gösteriyor. Ancak bu raporların çoğu kamuoyuyla yeterince paylaşılmıyor veya gerekli yaptırımlar uygulanmıyor. Şeffaf olmayan ihale süreçleri ve teşvik dağılımları, “kroni kapitalizm” (ahbap-çavuş kapitalizmi) eleştirilerini güçlendiriyor. Bu durum, vatandaşın devlete olan güvenini zedeliyor ve ekonomik adaletsizlik algısını artırıyor. Özel sektöre kesilen cezalar ve trafik cezaları gibi uygulamaların da bu şeffaflık eksikliği ve denetim sorunları bağlamında değerlendirilmesi, kamu yönetimindeki güven sorununu daha da derinleştiriyor.

Çözüm Önerileri

Türkiye’nin ekonomik politikalarında daha adil ve sürdürülebilir bir yaklaşım için bazı adımlar atılabilir. İlk olarak, ihale süreçlerinin şeffaflığı artırılmalı ve bağımsız denetim mekanizmaları güçlendirilmelidir. Teşvik politikaları, KOBİ’leri ve yerel ekonomiyi destekleyecek şekilde yeniden tasarlanabilir. Ayrıca, kamu-özel ortaklıklarında gelir garantilerinin Türk Lirası cinsinden yapılması ve uzun vadeli yüklerin azaltılması, bütçe üzerindeki baskıyı hafifletebilir. Son olarak, dolaylı vergilere bağımlılığın azaltılması ve vergi sisteminin daha adil hale getirilmesi, vatandaşın üzerindeki yükü hafifletebilir. Kamu yönetiminde şeffaflığın ve hesap verebilirliğin artırılması, hem özel sektöre uygulanan cezaların adil olmasını sağlar hem de trafik cezaları gibi uygulamalardaki suiistimal algısını ortadan kaldırır.

Sonuç

Türkiye’de hükümetin yanlış ekonomik politikaları, kamu kaynaklarının belirli sermaye gruplarına aktarılması, şeffaflık eksikliği ve son dönemde artan cezalar, vatandaşın sırtına ağır bir yük bindiriyor. Mega projeler ve teşvikler, ekonomik büyümeyi destekleme potansiyeline sahip olsa da, mevcut uygulamalar eşitsizliği artırıyor ve kamu kaynaklarını verimsiz kullanıyor. Vatandaş, bu politikaların bedelini artan vergiler, yüksek enflasyon, geçim zorluğu ve artan cezalarla ödüyor. Daha şeffaf, adil ve sürdürülebilir politikalar, hem ekonomiyi güçlendirebilir hem de vatandaşın refahını artırabilir. Ancak bunun için Zafer Partisi’ nin cesur adımları ve güçlü bir siyasi irade gerekiyor.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Haberiniz ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!