Rıza Tahir Yel
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Devletin Çöküşü ve Sokakların İflası: Cezasızlık Kültürü Türk Milletini Tehdit Ediyor

Devletin Çöküşü ve Sokakların İflası: Cezasızlık Kültürü Türk Milletini Tehdit Ediyor

0
Paylaş

Vatandaşın sabah evden çıkarken “Sağ dönebilir miyim?” diye endişe ettiği, devletin meşru şiddet tekelinin sarsıldığı bir dönemden geçiyoruz. Trafikteki “çakar”lı imtiyazlılardan , adaletin ancak sosyal medya baskısıyla tecelli ettiği bir hukuk sistemine; “yatarı yok” diyerek sokağa salınan suçlulardan , demografik yapımızı bozan sığınmacı gettolarına kadar uzanan güvenlik krizini inceledik. İşte devletin “fabrika ayarlarına” dönmesi ve sokakların yeniden Türk milletinin egemenlik alanı olması için atılması gereken adımlar.

Siyaset bilimi literatüründe devletin en temel tanımı, “meşru şiddet kullanma tekelini elinde bulunduran organizasyon” olmasıdır. Thomas Hobbes’tan bu yana modern devletin varlık sebebi bellidir: Vatandaşının can ve mal güvenliğini sağlamak. Eğer bir ülkede vatandaş sabah evinden çıkarken “Acaba bugün sağ salim dönebilir miyim?” diye endişe ediyorsa, trafikte hakkını aradığında canından olmaktan korkuyorsa, sokakta yürürken arkasına bakma ihtiyacı hissediyorsa; o ülkede devlet otoritesi sarsılmış, “sosyal sözleşme” iktidar tarafından tek taraflı olarak feshedilmiştir.

Bugün Türkiye’de yaşadığımız tam olarak budur. Saray Rejimi’nin yarattığı Türkiye’de, hukuk devleti yerini “orman kanunlarına”, adalet kavramı ise “güçlünün hukukuna” bırakmıştır.

“Çakar”lı İmtiyazlılar ve Sahipsiz Vatandaş

Konuya trafikteki terörden girelim. Çünkü trafik, bir ülkenin medeniyet seviyesinin ve hukuka saygısının aynasıdır. Bugün Türkiye yolları, sadece kuralların hiçe sayıldığı bir kaos ortamı değil, aynı zamanda Saray’ın yarattığı yeni imtiyazlı sınıfın, Türk milletine tepeden baktığı bir arenaya dönüşmüştür.

Yasadışı “çakar” kullanan, emniyet şeridini babasının çiftliği gibi gören, kendisine yol vermeyen vatandaşı araçtan indirip darp eden o şehir eşkıyaları, bu cesareti nereden alıyor sanıyorsunuz? O cesaret, sadece bellerindeki silahtan gelmiyor. O cesaret, “Bana bir şey olmaz, arkam sağlam” duygusundan, karakolun kapısından girip arka kapıdan çıkacaklarını bilmelerinden geliyor.

Trafikteki “çakar”, sadece bir geçiş üstünlüğü aracı değildir; AKP iktidarının yarattığı kast sisteminin sembolüdür. Bir tarafta her türlü suçu işleme özgürlüğüne sahip, siyasi bağlantıları olan, ihale zengini bir azınlık veya mafyatik yapılar; diğer tarafta ise kurallara uyduğu için cezalandırılan, ezilen, sesi kısılan namuslu Türk vatandaşları.

Twitter Adaleti ve Hukukun İflası

Son dönemde midemizi bulandıran, öfkemizi kabartan üçüncü sayfa haberlerine bakın. Bir maganda kadına saldırıyor, bir diğeri sokak ortasında cinayet işliyor, öbürü trafikte terör estiriyor. Sonuç ne? Karakola götürülüyor, ifadesi alınıyor ve “adli kontrol şartıyla” serbest bırakılıyor.

Ne zaman ki o saldırının görüntüleri sosyal medyaya düşüyor, ne zaman ki Türk milleti Twitter’da ayağa kalkıp “Bu nasıl adalet!” diye haykırıyor; işte o zaman savcılar lütfedip harekete geçiyor. Şüpheli yeniden gözaltına alınıyor ve tutuklanıyor.

Soruyorum size: Adalet, Türk Ceza Kanunu’na göre mi işliyor, yoksa “Trend Topic” listesine göre mi?

Eğer bir ülkede adalet, sosyal medyadaki hashtag sayısına göre tecelli ediyorsa, o ülkede yargı bağımsızlığından söz edilemez. Bu durum, yargı mensuplarının hukuktan değil, siyasi baskıdan ve kamuoyu tepkisinden korktuğunun itirafıdır. Suçluyu serbest bırakan hakim, kanuna değil, “yukarıdan gelecek telefona” veya sistemin çürümüşlüğüne bakarak karar vermektedir.

“Yatarı Yok” Kültürü: Suça Teşvik Yasaları

Burada asıl suçlu sadece o magandalar değil, onları cesaretlendiren İnfaz Yasası’dır. Cezaevlerini boşaltmak uğruna, siyasi suçluları ve düşünce suçlularını içeride tutup, hırsızı, gaspçıyı, uyuşturucu satıcısını sokağa salan bu zihniyet, Türkiye’yi bir suç cennetine çevirmiştir.

Suç dünyasının jargonu bellidir: “Bunun yatarı yok.” Yani, “Suçu işlerim, cezası 3 yılın altındaysa denetimli serbestlikle elimi kolumu sallayarak gezerim.” Denetimli serbestlik, bir ıslah kurumu olmaktan çıkmış, suçlu için bir “ödül”, mağdur için ise bir “işkence” mekanizmasına dönüşmüştür. Devlet, kendi vatandaşını korumaktan acizdir. Hukukun caydırıcılığını yitirdiği yerde, bireysel silahlanma ve “kendi adaletini sağlama” eğilimi artar. Bugün Türkiye’de bireysel silahlanmanın rekor seviyeye ulaşması, milletin devlete olan güvenini kaybettiğinin en somut göstergesidir.

Sessiz İstila ve Sokağın Değişen Sosyolojisi

Ve tabii ki, bu güvenlik krizini konuşurken odadaki fili, yani Sessiz İstila gerçeğini görmezden gelemeyiz.

Türkiye’nin demografik yapısını bozan, 13 milyon sığınmacı ve kaçağı bu ülkeye dolduran zihniyet, sokaklarımızın güvenliğini de dinamitlemiştir. Sadece kendi vatandaşımızın değil, Ortadoğu’nun ve Asya’nın suç kültürünü de ithal ettik. Belinde döner bıçağıyla sokaklarımızda gezen Afgan çeteleri, Suriyeli mafya yapılanmaları, parklarımızda kadınlarımızın videosunu çeken sapıklar… Bunlar, “Ensar-Muhacir” romantizmiyle açıklanabilecek durumlar değildir.

Türk polisi, kendi vatandaşını coplarken gösterdiği cevvalliği, ne yazık ki siyasi talimatlar yüzünden bu kaçaklara karşı gösterememektedir. Sınırlarımız “yol geçen hanına” dönerken, şehirlerimizin merkezleri de “getto”lara dönüşmektedir. Kayıt dışı insanların, kayıt dışı silahlarla, kayıt dışı suçlar işlediği bir Türkiye’de huzurdan bahsedebilir misiniz?

Türkiye’nin sokakları, Türk milletinin egemenlik alanıdır. Ancak bugün o sokaklar, Türk çocukları için güvensiz, suçlular ve kaçaklar için ise birer özgürlük alanıdır.

Çözüm: Fabrika Ayarlarına Dönüş ve Zafer Partisi

Bu karanlık tablodan çıkış mümkündür. Ancak bu, mevcut iktidarın pansuman tedbirleriyle veya “Sarı Muhalefet”in ürkek tavırlarıyla olmaz.

Çözüm nettir:

  1. Hukukun Üstünlüğü: Yargı, siyasetin köpeği olmaktan kurtarılacak. Suç işleyenin kimliğine, partisine veya mezhebine bakılmaksızın en ağır cezalar uygulanacak.
  2. İnfaz Sistemi: “Yatarı yok” algısı yıkılacak. Suç işleyen, bedelini cezaevinde ödeyecek.
  3. Sığınmacıların Dönüşü: Türkiye’nin en büyük güvenlik sorunu olan sığınmacı ve kaçaklar, hukuka uygun şekilde vatanlarına gönderilecek. Sokaklarımızdaki ithal suç unsurları temizlenecek.
  4. Devlet Otoritesi: Devlet, şefkatini mazluma, demir yumruğunu ise magandaya, mafyaya ve teröriste gösterecek.

Zafer Partisi olarak söz veriyoruz: Türkiye’yi yeniden hukuk devleti yapacağız. Kadınların sokakta korkusuzca yürüyebildiği, trafikte kuralların işlediği, “Bana bir şey olmaz” diyen suçlunun o geceyi nezarethanede, sonrasını hapishanede geçireceği bir Türkiye’yi inşa edeceğiz.

Türk Milleti çaresiz değildir. Çare, Atatürk’ün çizdiği yolda, bilimin ışığında, hukukun güvencesinde, milli bir duruştadır.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Haberiniz ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!