Özgür Çelik
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Adaletin Sesi Kısılıyor

Adaletin Sesi Kısılıyor

0
Paylaş

Siyasetçiler, fikirlerini cesurca ortaya koymadıkça, halk gerçekleri öğrenemedikçe, özgürlükler kısıtlandıkça bu ülkenin geleceği karanlığa sürüklenir. Ümit Özdağ yalnız değildir. Bu dava, Türkiye’nin demokratik vicdanının, özgürlüklerin ve hukukun sınandığı bir davadır. Bu utancın son bulması, sadece bir siyasi figürün değil, tüm toplumun hakkıdır.

11 Haziran 2025’te İstanbul Silivri’de sadece bir siyasetçi değil, aynı zamanda Türkiye’nin fikir özgürlüğü ve muhalefet hakkı yargılandı. Zafer Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Ümit Özdağ’ın sanık sandalyesinde oturduğu dava, salt bir ceza mahkemesi olmanın çok ötesindeydi. Bu dava, ülkemizde siyasetçilerin fikirlerini özgürce ifade edip edemeyeceği, muhalefetin ne kadar güçlü ve cesur olabileceği sorusunun da tartışıldığı bir turnusol kağıdıydı.

Suçlama basit görünüyor: “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek.” Deliller ise Özdağ’ın sosyal medya paylaşımları, siyasi açıklamaları ve sığınmacı politikalarına dair eleştirileri. Ancak bu basit görünümün ardında çok daha derin ve tehlikeli bir tablo var.

Özdağ, 19 Ocak’ta Antalya’da yaptığı bir konuşma sonrası “Cumhurbaşkanına hakaret” iddiasıyla gözaltına alındı. Ardından, hiç bağlantısı olmayan başka bir suçlama, “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” ile karşı karşıya kaldı. Sosyal medya paylaşımlarının bazılarının ise daha önce takipsizlik kararı alındığını, bazıların ise Zafer Partisi kurulmadan öncesine ait olduğunu biliyoruz. En ilginç ve tartışmalı paylaşımı ise olaylardan tam 67 gün önce yapılmış ve o dönem suç unsuru olmadığı belirtilmiş. Buna rağmen aynı paylaşım, olayların fitilini ateşleyen kıvılcım olarak iddianamede kullanıldı. Emniyetin olaylardan aylar sonra hazırladığı rapor, somut deliller yerine sadece “değerlendirildiği” ifadeleriyle yetinmiş.

Peki gerçek ne? Kayseri’de yaşanan olaylarda, organize bir hareket veya Zafer Partisi’nin bir dahli olduğu konusunda hiçbir somut kanıt yok. Gözaltına alınanlar arasında parti üyeleri yokken, partinin liderinin bu olayların sorumlusu olarak gösterilmesi hukuk mantığıyla bağdaşmıyor.

Burada önemli olan şu: Bir siyasetçinin, toplumun kaygılarını dile getirmesi, kamu kaynaklarının kullanımı üzerine eleştiri yapması, hatta sığınmacı politikalarını tartışmaya açması artık suç mu? Üstelik bu eleştiriler, tahrik edici bir dilden uzak, sadece bilgi verme ve kamuoyunu bilgilendirme amacı taşıyor. Bu durumda muhalefetin sesi kısılıyor, iktidarın politikaları eleştirilemez hale geliyor. Oysa demokratik bir ülkede, farklı görüşlerin açıkça ifade edilmesi, siyasetçinin en temel görevidir.

Ümit Özdağ, sadece bir siyasetçi değil aynı zamanda bir akademisyen. Kitapları akademik kaynak olarak kullanılıyor. Onun savunmasında da öne çıkan temel unsur şu: Bu dava, PKK ile iktidar arasında bir mutabakata yönelik eleştirilerinden dolayı açıldı. “Ben eğer dışarıda olsaydım, PKK’yla görüşmeyin diye uyaracaktım,” dedi. Bu sözler, Türkiye’de muhaliflere yönelik baskının, adeta ikinci sınıf vatandaşlık muamelesine dönüşmesinin ifadesi.

Duruşma süreci, hukukun tarafsızlığından uzak bir tabloyu da gözler önüne serdi. Tam 142 gündür tutuklu olan bir siyasi lider, somut bir delil olmadan cezaevinde tutuldu. Bu durum, hukukun bir cezalandırma aracı haline geldiği ve “tutukluluğun tedbir değil ceza” olduğu algısını güçlendiriyor.

Üstelik duruşmada hazır bulunanlar arasında çok sayıda avukat, siyasetçi, baro başkanı ve yurttaş vardı. Bu geniş destek, sadece bir kişinin değil, Türkiye demokrasisinin geleceğinin savunulması anlamına geliyor.

Adalet ve hukuk, sadece iktidarın hoşuna gidenlere hizmet ettiği sürece, toplumda derin yaralar açılır. Bugün susturulan muhalefet yarın herkes için bir tehdit olur. Ümit Özdağ davası, aslında Türkiye’de ifade özgürlüğünün, demokratik muhalefetin ve hukuk devletinin geldiği noktayı simgeliyor.

Silivri’de verilen karar, sadece Özdağ’ın kaderini belirlemeyecek. Aynı zamanda Türkiye’nin demokratik geleceğinin ne kadar açık ve özgür olacağına dair güçlü bir işaret olacak. Hukuk, tarafsızlıkla konuşacak mı, yoksa adaletsizlik listesine yeni isimler mi eklenecek?

Böyle bir süreçte, herkesin hatırlaması gereken şey şudur: Siyasetçiler, fikirlerini cesurca ortaya koymadıkça, halk gerçekleri öğrenemedikçe, özgürlükler kısıtlandıkça bu ülkenin geleceği karanlığa sürüklenir.

Ümit Özdağ yalnız değildir. Bu dava, Türkiye’nin demokratik vicdanının, özgürlüklerin ve hukukun sınandığı bir davadır. Bu utancın son bulması, sadece bir siyasi figürün değil, tüm toplumun hakkıdır.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Haberiniz ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!