10 Ağustos tarihinde yapılacak Cumhurbaşkanı seçimi kaosa değil barışa hizmet etmelidir. Her şeye muktedir, hikmetinden sual edilmeyen, anayasayla kendisini bağlı görmeyen bir zihniyetin devletin tepesine gelmesi her şeyi daha da kötüleştirecektir. Türkiye’nin bugün ihtilafa değil uyuma, çatışmaya değil işbirliğine, tefrike değil tevhide, kutuplaşmaya değil omuz omuza vermeye ekmekten daha çok ihtiyacı vardır.
Her alanda kutuplaştırılmış, ayrıştırılmış, ötekileştirilmiş, yarılmış ve karşı karşıya getirilmiş yapıların birliğini ve bütünlüğüne her zamankinden fazla ihtiyaç vardır. Cumhurbaşkanı olarak devletin başına gelecek şahsiyetin her kesime ve herkese eşit mesafede duran biri olması her şeyden elzemdir.
Türkiye’de toplumu birbirine bağlayan bağlar lif lif koparılmışken, halk damar damar ayrıştırılmışken bardağı taşıracak son damlaya ya da gerilimi ateşleyecek son bir kıvılcım her şeyi berbat edebilir. Devleti ve halkı öfkeli, hırçın, buyurgan ve savurgan bir dil iyice bölecektir.
Ortadoğu fokur fokur kaynayan bir kazana dönmüştür. Türkiye’nin sınırlarındaki ülkelerde kan gövdeyi götürüyor. Türkiye yeni yeni devletlere sınır oluyor. Bölge ülkelerinde vuku bulan kanlı mezhep kavgasında Türkiye resmen taraf olmuş durumdadır. Bu dönemde Türkiye bir mülteciler kampı haline gelmiştir.
Ortadoğu’da kartlar yeniden dağıtılıyor ve bu süreçte Türkiye’de cumhurbaşkanı seçimi yapılıyor. Bölgeyi çok iyi tanıyan, saygın ve analiz yeteneği olan bir Cumhurbaşkanı hem Türkiye hem de bölge için hayati öneme haizdir. Bölgede savaşın değil barışın dili olacak bir cumhurbaşkanı Türkiye yönünden kazanç olacaktır.
Seçilecek Cumhurbaşkanının -bölge ülkelerinde de barış için- herkeste ve her kesimde asgari düzeyde de olsa üzerinde mutabık kalacağı birisi olması beklentisi vardır. Ancak böyle birisi Türkiye gibi bir devleti işletebilir, kurumlar arasında uyum ve ahengi sağlayabilir.
Muhalefetin “çatı adayı” olarak sunulmuş olan Ekmeleddin İhsanoğlu Türkiye’nin içinde bulunduğu İslam jeopolitiğini çok iyi tanıyan bir bilim ve fikir adamıdır. İçeriden çok dışarıda tanınmaktadır. Milli, ilmi, ahlaki ve ilmi tarafıyla tanınmaktadır.
İhsanoğlu, muhafazakâr bir iktidara karşı muhalefet tarafından çıkarılmış muhafazakâr bir aday olması sebebiyle önemli bir algı değişimine neden olmuştur. Halkın değerleri, gelenekleri, inançları ve kültürüyle barışık bir aday olarak farklı kesimlerin geniş mutabakatı sonucu olarak halkın tercihine sunulmuştur. Türkiye’de yıllardır süren suni tartışmaları bu tercih büyük ölçüde anlamsızlaştırmıştır.
İhsanoğlu, süren tartışmalarda taraf olmamış, donanımlı, tarafsız ve kucaklayıcı bir profildir. Bu vasıflar Türkiye’nin en çok fazla ihtiyacı vardır.
AKP’nin propaganda makinesi, İhsanoğlu’nu kirletmekte ve karalamakta zorlanacaktır. Her ne kadar derhal “Küresel proje adamı”, “Mason”, “Sisi’ye karşı tavır almayan kişi”, “Türkiye’yi tanımayan aday”, “yerli değil Mısır’lı” gibi söylemlere başladılarsa da inandırıcı olma ihtimalleri her zamankinden zayıftır.
İhsanoğlu’nun seçilme ihtimali -mevcut şartlarda en az Erdoğan kadar hatta ondan biraz daha- fazla vardır. Ancak seçimin bir algı sorunu olduğu bilinmelidir. Gerçek siyasi durum yerine süreçte algının nasıl oluşturulacağı ve kim tarafından yönlendirileceğine bağlı olarak sonuç ortaya çıkacaktır. İhsanoğlu ve kendisine destek veren partiler ve sivil toplum örgütlerinin yapacağı çalışmalar, oluşturulacak algı seçimin sonuçlarını etkileyecektir.
Bu vesileyle sosyal olaylarda sonuçların önceden tayin edilemez olduğunun altını çizmek gerekir. Herkesim her sonuca şimdiden hazır olmalıdır. Seçim gibi bir sosyal olayda hiç kimse hiçbir şeye karşı sigortalı değildir. Sonuçta İhsanoğlu’nun Cumhurbaşkanlığı adayı olarak ilan edilmesiyle seçim Erdoğan için çantada keklik olmaktan çıkmıştır. AKP çevrelerindeki tedirginlik, telaş, asabilik ve kaygının nedeni budur.