Türkiye Devleti ve biz Türkler, tarih boyunca sahnede kalmış bir millet ve devletiz. Pek az dostumuz olmasına karşın alabildiğince hasmımız var. Bu düşmanlık ve hasım, senin karakterindendir. Çünkü sen, tarih boyunca devletsiz kalmadın! Yıkıldın, yakıldın ama hep devlet kurdun. Senin bir adın da devlettir.
Türkiye Asya’da kurulan Türk devletleri sonrası yine tarih sahnesinde. Bu sefer ki korku, ya bütün Türkler bir ve beraber olurlarsa endişesidir. Moderniteyi yakalamış, teknoloji ile tanışmış, demokrasiyi ve laikliği özümsemeye başlamış bir Türkiye ile yer altı ve yer üstü zenginliklerine sahip bu Türk devletleri bir olurlarsa vahşi Batı, ABD ve diğer sarı benizli çiyanların durumu nice olur?
Onun için hiçbir varlığı olmayan Ermenistan’ı bir hançer gibi Karabağ’ın kalbine saplamadılar mı? Azerbaycan ile Nahçıvan’ı ayırıp, Türkiye’nin Uzak doğu ile karayolu iletişimini engellemediler mi?
ABD, PYD ile kol kola girerek, Akdeniz’e bir Kürt koridoru açmak istememiş miydi? Böylece oluşturulacak bir Kürt devletiyle, önce Barzani’nin ipi çekilecek, sonra da Türkiye’nin İslam coğrafyası ile ilişkileri kontrol altına alınmayacak mıydı?
Ama hükümetin yerinde bir kararı ve şanlı Türk ordusunun azim ve gayretiyle bu plan, büyük ölçüde suya düşmedi mi? ABD, kendine atılan bu çalımı içine sindirmiş değil. Kuzey Irak ve Kuzey Suriye’de yediği bu darbenin acısını unutmuş olabilir mi?
Fırat kalkanı operasyonu, Türkiye’nin sigortasıdır, geleceğidir, geleceğinin dayanak noktasıdır. Fırat Kalkanı ile düşmana “DUR” diyen ordunun arkasında seksen milyon olarak durmamız, teröristleri önce hendeklere gömen sonra da canları pahasına bombaların üzerine atlayan güvenlik güçlerimizin: polis, jandarma ve ordumuzun arkasında, yanında olmamız gerekmez mi?
Durup dururken taaaa 2019’un kasım ayında yürürlüğe girecek bir başkanlık Anayasa değişiklik teklifiyle, bu milleti neden bölmektesiniz?
Neden bu milleti, “EVETÇİ” ya da “HAYIRCI” diye kamplaştırmaktasınız?
Bu ayrıştırma kimin işine yarar farkında mısınız? ABD ile AB’nin, Rusya ile Çin ve İRAN’ın.
Oysa gün, birlik ve dirlik günüdür. Türk milletinin toptan Suriye’de emperyalistlerin hain emellerine ”DUR” diyen şanlı Mehmetçiğin arkasında durma günüdür. Ayrılıkta zahmet, birlikte rahmet olduğunu neden unutuyoruz?
Neden bu aziz ve asil milleti, “Şucu-bucu” diye kamplaştırıp, suni krizler çıkarıyoruz?
Türkiye’yi yönetenler bana göre eteklerindeki taşları döküp, derhal Suriye’nin gerçek yöneticileriyle de ikili görüşmelere; devletin bekası ve TSK’nın başarısı için başlamalıdırlar. ÖSO (Özgür Suriye Ordusu) kim, kimlerin kuklası? Kendi içlerinde bile birliği sağlanmamış ÖSO ile nereye kadar?
Eğer ki, amacımız şahsi çıkar ve koltuğu koruma değilse…?!
Esad’la ve Irak merkezi hükümetiyle temaslara derhal başlanmalı. Bu, hem ordumuzun başarısını taçlandırmak hem de Türkiye’ye örülmeye çalışılan örümcek ağını parçalamak için olmalı.
Öyle görünüyor ki, değiştirilmek istenen Anayasa teklifi hem Sayın Erdoğan’a hem de ülkeye bir tuzak. Çünkü birliğimiz bozulmak üzere. Türkiye hızla kamplaşmakta!
Ülke insanı kamplaştıktan, ayrıştırıldıktan sonra “EVET” çıksa ne yazar, “HAYIR” çıksa ne yazar?
Partili Cumhurbaşkanına ben nasıl olur da, “Benim Cumhurbaşkanım” diyebilirim?
Esen kalınız.