Türkiye Cumhuriyeti’nde TBMM’nin değerli üyelerini kim seçiyor? Diye sorduğumuzda alınan cevap; asla tatmin edici değil.
Vekillerimiz, vatandaş tarafından değil de parti Genel Başkanlarınca belirlenip seçildiği için; vatandaşa karşı asla bir sorumluluk taşımamaktalar.
Onlar kendilerini: listelere koyan, seçilmelerini sağlayan liderine karşı sorumlu saymaktalar. Bunun içinde liderin her dediğini harfiyen yerine getirmekteler.
Lider “evet” diyorsa parmaklar, EVET olarak kaldırılmakta. Lider “hayır” diyorsa parmaklar, “HAYIR” olarak kalkmaktadır.
İşin en kötüsü de, hiçbir vekil, Partinin ve Genel başkanın gidişatı hakkında asla olumsuz düşünemez, olumsuz eylemde bulunamaz.
Bu, eleştiriden uzak, denetimden ırak bir Genel Başkanlık sistemi getirmiştir.
Onun için Türkiye’de hiç partide “Parti içi demokrasi” işlememektedir.
Bir AKP’li dostuma: “Şu vekillerinizi bir sayar mısın?” dedim. Başladı saymaya: bir. İki, üç, beş… Ve durdu. “Ne oldu?” deyince.
“Yahu ne olacak Nazım Bey, vekillerimi ben seçmiyorum ki!” dedi.
Bu, utanılacak ve üzerinde düşünülecek bir konudur.
Güya benim vekilim amma; vekilimi ben seçemiyorum. Bu, maalesef istisnasız AKP, CHP, MHP için de geçerlidir.
AKP’de Sayın Erdoğan’ın seçtiği ve evet dediğinin dışında birinin vekil, bakan, başbakan, müsteşar, meclis başkanı olma şansı var mı?
CHP’de Sayın Kılıçdaroğlu’nun işaret etmediği kimselerin vekil olma şansı var mıdır? Gerçi bu seçimlerde CHP, kısmen önseçimle belirledi ya!
MHP de, Sayın Bahçeli’nin listeye koyduğu kişilerin dışında bir Allah’ın kulunun, vekil olma şansı yüzde kaçtır?
Durum böyle olunca; Türkiye’de bir lider sultası ve lider hâkimiyeti sürmekte! Değerli vekillerimiz, bu engeli aşarak kendi hür ve özgür görüşlerini asla belirtememekteler.
Lidere “Yaptığın yanlış” , “Bu hareket doğru değil” dese. Adı gibi biliyor ki bir daha seçimde listeye giremeyecek.
Onun için varsa yoksa liderdir. Liderin gözüne girebilmek ve seçilmeyi garantilemek içinde; susmayı, konuşmamayı yeğlemekteler.
Şimdi şöyle bir kanıya varacağım.
Partilerinde, parti içi demokrasiyi uygulayamayanlar; ülke de demokrasi uygulayabilirler mi?
Onun için; aynaya bakalım ve son sözümüzü söyleyelim: Kalkınan bir Türkiye’nin ilk ve öncelikli şartı; hür iradelerini açıklayabilen vekillerden geçer. Onun da yolu vekili, seçmenin bizzat seçmesi. Vekilin de seçmenine sorumlu olmasıdır.
Esen kalınız.