7 Haziran seçimleri S. Erdoğan’ın hayallerini alt üst etti. Morali bozuldu. Daha düne kadar PKK’ya toz kondurmayan, bebek katilini neredeyse abdestli-namazlı dini bütün bir Müslüman olarak halka sunmaya çalışan, ona “Sayın “ denmesini mübahlaştıran bir konumdan, “Kandili temizleyeceğiz” noktasına gelen AKP ve Erdoğan’la karşı karşıyayız.
PKK, 13 yıldır ayak ayak üstünde saltanat sürdüğü şehir ve dağlarda; birden bire tahmin etmediği bir kıskaçla karşı karşıya kaldı. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin çelik iradesiyle yüzleşmekte.
Bu yüzleşme onlara oldukça ağır geldi. Paniklediler, Kandildeki beyin takımının, PKK’lıları kaderleriyle baş başa bırakarak kaçtıkları da gelen haberlerde.
PKK, ülkenin üniter yapısını bozmaya Türkiye’den koparılacak topraklar üzerinde bir Kürt devleti kurmaya programlı bir terör örgütüdür.
Nihayi amacı budur.
Bu amaca endeksli bir örgüt ve temsilcileriyle 13 yıldır hangi “Çözümü” yapacaktı Sayın Erdoğan? Bunu bilen varsa Allah aşkına lütfen söylesin!
Türk Ordusu’nu bir gece tepesinde bomba olarak yağar gören PKK, kendince eylemlerini başlattı. Güya bıraktığı silaha (!) yeniden sarıldı.
PKK’nın TBMM’indeki uzantısı HDP ve onun eş başkanı S. Demirtaş, TSK’nın operasyonlarını devamlı eleştirmekte. Bu operasyonların derhal durdurulmasını istemekte; aklınca devleti tehdit ederek, “Sonuçlarına katlanırsınız” demekte.
İşi bununla da bırakmayarak, şehitler üzerinden politika üretmeye soyunmuş, “ Biz evlatlarımızı değil, kanın durması için kendimizi feda ederiz.” Şeklinde kulaklara hoş gelen açıklamalar yapıyor.
Bu açıklamalar hiçte samimi değil inandırıcılığı da yok.
PKK hızla dağa çocuk kaçırmakta; ama eş başkanlar nedense bu konuya hiç değinmemekteler ve gerekli hiçbir önlemin alınması için de çaba göstermemekteler.
Neden acaba?
Oysa öğrendiğimiz kadarıyla PKK son altı ayda yaklaşık 3.000 (Üç bin) çocuğu, ailelerini tehdit ederek, korkutarak, zorla dağa kaçırmıştır.
Bu çocukların analarının acı çığlıkları, kimi zaman TV ekranlarına da yansımaktadır.
Bu çocukların yaşları 13 ila 17 aralığında geneli de Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgesinden koparılan çocuklardır.
Sadece Suruç’tan kaçırılan çocuk sayısı 400. Bu rakamı, Şanlıurfa valisi İzzettin Küçük açıklamıştı. İstiyorlar ki, her Kürt evinden bir çocuk kaçıralım. Böylece canıyla, malıyla T.C bağlı Kürt vatandaşlarımızı; devlete düşman hale getirsinler
Bu çocukların eline taşıyamayacakları kadar büyük silah verip önce acımasız ve çok zor bir eğitime tabi tutup sonra da, “Hadi aslanım eyleme” diyerek polis ve askerin üzerine gönderilmekte ya da “Canlı Bomba” yapılıp şehirlere salınmaktadır.
Eş başkan S. Demirtaş, F. Yüksekdağ ve diğerlerinin tuzu kuru.
Onlar TBMM’sinde bir elleri yağda öbür elleri balda. Meclisin tüm olanaklarından sonuna kadar yararlanmaktalar. Vatandaşın, Güneydoğu ve Doğu Anadolulu Kürdün çocuğu ölmüş, gebermiş, telef olmuş, hayatı kararmış umurlarında mı?
Terörü ve teröristleri bir kez olsun ağız ucuyla bile kınayamayan Demirtaş kalkmış, ”Kanın durması için kendimizi feda ederiz.” Deme lüksünü göstermiş.
Sıkıyorsa, lafında samimi isen İSTİFA et. Devletin imkânlarını kullanmaktan vaz geçte görelim; niyetinizi ve sözünüzün eri olduğunuzu.
Lafla bu işler olsaydı, “Açılım Süreci” denen süreç bir boka benzerdi.
Niyetiniz saf ve kandırılmış Kürtleri oyalamak, onların çocuklarını zorla dağa kaçırmak ve eylem yaptırmaktır. Sizlerin “FEDANIZ” ise TBMM’inde sefa sürmek, keyif çatmaktır.
Bu mantıkla asla ve asla Türkiye partisi olamazsınız. Marjinallikten de öte gidemezsiniz. Kuru laflara karnımız toktur.
Esen kalınız.

