Başlığa bakarak yanlış yazdığımı düşünmeyin. Aşağıda ki öyküm tam görünür kaza. İnanmayan okuyunca bana hak verecek eminim.
Her sabah gardı düşmüş bir boksör suratıyla uyanır, gecesini delik deşik eden prostad belası gibi bin yıllık yorgunlukla lavaboya duvarlara tutunarak kısa yavaş adımlarla lavaboya gider ve aynaya hiç bakmazdı. Niye baksın ki? Son yıllarda her gün biraz daha yerçekimine yenik düşen yüzü sarkarken göz kapakları yarısına kadar düşerdi. Bir gece tuvalet ihtiyacı için bozuk klozet yerine alaturka tuvalete çökmüş dakikalarca uğraşmasına karşın kapıyı açıp çıkamamıştı. Sonunda üstü başı tuvaleti silerek kapıyı açıp sürüklenerek dışarı çıkmayı başardı. Dakikalarca duyuramadığı sesini uzun koridorun ötesindeki eşi sonunda duyabilmişti. Uyku sersemi eşinden ‘Gecenin bu saatinde tuvalette ne işi var’ denerek küçükten bir fırça yedi. İnsanın tuvalette ne işi vardı içini boşaltmaktan başka. Sonra mutfağa gider çay suyunu koyardı. Demlenmesini beklerken eşi ve kendisi için birer yumurtayı cezveye koyup ocağın küçük gözüne koyardı. Eşi uyurken her gün hiç aksatmadan yaptığı bu görev bir torba ilaçlarının saatini aksatmamaktı. Sabah sekizde başlayan bir avuç dolusu ilaçlar akşam sekize kadar titizlikle sürerdi. Sonunda yetmiş yıllık midesi de iflas etti. Midesinde çok iltihap ve gastrit varken reflü belası da varmış. Üç vakit üçer ilaç daha eklendi ilaç menüsüne…
Aslında yukardaki sıkıntılı yaşamından fazla şikayetçi değildi. Birçok yaşıtı bu dünyadan ayrılırken o yaz günleri göbekli gövdesini dert etmez ince eğik bacaklarını dizlerine inen uzun şortuyla sokak ve caddelerde gezerdi. Entel sakal, geniş kenarlı şapkası ve pantolon askısıyla onu görenler yaşından on beş yaş küçük gösterdiğini söylerlerdi. Fakat son günlerde prostad belası hepten azmış gece boyu sekiz on kez tuvalete taşınmasına neden oluyordu. Sabahları bu kadar yorgun ve sinirli oluşunun nedende bu Prostad belası. Birde son aylarda sabah uyanırken boğazına yumruk gibi çöken bir balgam belası var ki düşman başına. Her sabah atmak için epey uğraşır bazen midesi bile ters döner içinde ne varsa atardı. Sigara içmeyen birisiydi Allahtan, ya tiryakisi olsaydı ciğerlerinin sökülmesi içten değildi maazallah.. Fakat prostad belası ameliyatla yüz yirmi gram alınmasına karşın pek yarar sağlamamıştı. Contalar eskidi idrar kaçırıyor bu yaşta normal diyenlere hak veriyordu. Vücut hanesinde her gün tuğlalar birer birer düşünüyordu doğanın silinmez yer çekim yasasına uygun olarak. Son günlerde evden çıkarken ve her gördüğü tuvalete bir kazaya uğramamak için ihtiyacı olsun olmasın mutlaka klozette birkaç dakika beklerdi. Tüm bu önlemlere karşın iki kez dışarda kaçırdı idrarın paçasına kadar akmasını önleyemedi. Evden zorunlu ihtiyaçlar olmasa ancak arabasıyla çıkıyordu. Gün boyu oturmaktan yatmaktan güçsüzleşen bacakları ve içinde çivi varmışçasına batan dizleriyle ancak ev içinde veya bahçede turlar atardı prostadı alarm verene kadar.
Her sokağa çıkışta birkaç kez dakikalarca klozet üzerine oturur yine de içinden çıkmayan kuşkularla evden çıkardı. Günler geçtikçe azalan arkadaşlarıyla bir kahvehane veya çay bahçelerinde buluşurdu. Tuvalete en yakın masaya oturmak isterdi. O gün biraz erken gelmişti, şansına istediği yerde bulduğu masaya oturdu. Günlerdir evden çıkmıyordu, ilkbahar tüm güzellikleriyle gelmişti. Yan masalarda kalabalık bir grup konuşmuyor sanki gürültü çıkarma yarışına girmişti. Yerini değiştirmek isterken aklına baş belası prostad geldi ve kaderine razı oldu. Çok geçmeden kalabalıktan balıketinden hallice bir bayan tebessüm ederek masasına yöneldi.
-Ooooo kimleri görüyorum.
Biraz etrafına bakındıktan sonra kadın tekrar konuşmasına devam etti.
-Merhaba Hamit. Seni yıllar sonra görmek ne güzel.
Hamit Bey şaşkınlığını atlatamadan önünde ki sandalyeyi çekip oturdu.
-Okuldan sonra birkaç kez tesadüfen karşılaşmıştık. Yıllar senden çok şeyler götürmemiş. Hala iyi gözüküyorsun. Elmas Hanım iyi bakmış belli. Bende üç sene önce baba yurduna döndüm. Eşim Mali Müşavir Hilmi’yi o yıllarda kaybedince İstanbul’da kendimi milyonlar içinde yapayalnız hissettim. Torunlarda büyüyünce orada kalmanın bir anlamı kalmadı. Buraların gözünü seveyim, trafik derdi yok, gürültü yok. En güzeli de eski arkadaşları yıllar sonra yeniden görmek.
-Sen Mahmut Bey ile evli değil miydin?
Kadın saçlarını savurarak gülümsedi.
-Epeydir görüşemedik seninle, Mahmut Beyi kanserden kaybettim, ondan sonra yaptığım kısa bir evlilik sonrası son eşim Hilmi ile evlendim.
Kelimeler ağzından nefes almadan çıktığı için Hamit Bey dinlerken takip edemiyordu. Arada bir başını sallayıp evet diyordu.
-Arkadaşlardan kimleri görüyorsun. Bir Ferda vardı bütün sınıf onu sevdiğini fakat cesaret edip açılamadığını bilirdi. O’da sana boş değildi, senden umudu kesince üst sınıflardan Talip ile nişanlandı. Mezun olduktan sonra herkes evlenecek diye beklerken ayrıldılar. Oğlanın bir sevgilisi varmış…
-Üzüldüm iyi kızdı.
-Kader işte…Birde Göbek İsmail vardı. Arkadaşlar on sene önce kalp krizinden öldüğünü söylediler. Çok sakin ve temiz arkadaştı üzüldüm…
Hamit Bey bu sesin kesilip arkadaşların gelmesini dört gözle beklemeye başlamıştı. Arkadaşları birer birer gelirken davetsiz misafir Şehnaz hala aynı tempoyla konuşmasını sürdürüyordu.
-Birde lise son sınıfta birlikte okuduğumuz 199 Mualla vardı. Babası subaydı, tayin olunca buraya gelmişler. Çok zeki ve hırslı kızdı Kültür Bakanlığında müsteşar olmuş. Eşi de Bakan yardımcısı olmuş. Sahi sen neler yaptın bunca yıl. Kaç çocuk ve torun var.
Hamit Bey ağzını açıp tek laf etmeden kaldığı yerden aynı tempoyla devam etti.
-Benim iki kızım üç torunum var. Kızlardan büyüğü Öğretim görevlisi oldu beyi aynı Fakültede Doçent, bir çocukları var. Küçük kız Feryal bir bankada müdür, eşi bu yaz Albay oldu. .Büyük evlenmedi, Kanada’da yaşıyor.
Arkadaşları birbirine bakıp çareyi kaçmakta bulurlarken, Şehnaz nefes molası verirken birkaç saniye buldum.
-Arkadaşlar kalkmayın lütfen. Hanımefendi kalkmak üzereydi. Tekrar görüşelim Şehnaz.
Şehnaz verilen mesajı üzerine almamış olmalı ki gittiği yurt dışı gezilerini anlatmaya başladı.
+Paris’i gördünüz mü tam bir aşk şehri. Eyfel’den Paris’i seyretmek harika bir duygu. Biz turla gitmiştik Roma‘ya gittiğimiz gibi. İspanyol Merdivende yeni aşıklar gibi oturmak insani gençleştiriyor. Aşıklar Çeşmesi..
Birden prostad aklına geldi. Hain prostad aklındakini okumuşçasına sıkıştırmaya başladı. Yerinden doğrulup Şehnaz’ın daha Barselona’yı anlatacaktım sözlerine aldırmadan beş adım atmamışken tutamadığı idrar sol dizinden sızıp yere doğru ılık ılık aktı. Bir an yerinde çakılıp durduktan sonra arkasına bakmadan tuvalete doğru koşarak uzaklaştı. Ne kadar kendini tuvalete kapattığını bilmiyorken Kenan’ın sesini duydu.
-Hamit yakındaki mağazadan bir eşofman altı getirdim.
-Şehnaz çalçenesi gitti mi?
-Ben görünmeden geldim. Son gördüğüm Halis’in dilaltı hapı aldığıydı. İnşallah onu da kaybetmeyiz.
-İnşallah. Zaten şurada kaç kişi kaldık.