Metin, Türkiye’deki önemli toplumsal ve siyasi sorunları ele almaktadır. Yazar, ülkenin maddi kaynaklarının büyük bir kısmının küçük bir azınlık tarafından kontrol edildiği bir gelir eşitsizliği durumunu vurgulamaktadır. Ayrıca, eğitim sistemindeki diploma sahteciliği ve kamu hizmetlerindeki aksaklıklar gibi konulara değinilmektedir. Yazar, hukukun üstünlüğünün zayıflaması ve siyasi söylemlerdeki ayrımcılık gibi meseleleri de eleştirmekte, toplumdaki ahlaki çöküşün çeşitli örneklerini sunmaktadır. Metin, genel olarak Türkiye’nin karşı karşıya olduğu sosyo-ekonomik adaletsizlikleri ve yönetimsel sorunları gözler önüne sermektedir.
Eski zamanlarda Erzincan‘da olmuş bir olayla bu günkü “Beş Dakika” Eğitim paragrafıma başlamak istiyorum… Benim gençliğimde, Ankara’da da uygulanmıştı. Kırmızı ışıkta karşıdan karşıya geçen yayalara 5 TL ceza kesiliyordu. Bu uygulamaya, Erzincan’da dahil olmuş… Polisler, elde makbuz, yaya geçitlerinde konuşlanmışlar. Bu sırada, köylü kıyafetli bir bacım, ışık falan dinlemeden karşıya geçiyor. Polis arkasından sesleniyor… “Hanım, hanım, nereye gidiyorsun?” Kadın arkasını dönüyor, hayret ve kızgınlık karışımı bir ifadeyle cevabını veriyor… “See ne, gaynıma gidiyem” Eveeet… Bu kimselere ceza yazamazsın. Cezayı, bu insanları eğitmeyen, kadının okuması, işe girmesi haramdır diyenlere yazmak gerekir… Cahilin ferasetini, oya tahvil etmek isteyenlere, duble ceza yazmak gerekir…
Hepimiz, olanları hayret ve ibretle takip ediyoruz diyeceğim ama ne mümkün. Çünkü, hiç de o durumlarda değiliz. Ben sadece, kokusu ne zaman çıkar diye zihninden “Zaman Toto” oynamıştım. Eskiden, karne ile aldığımız diplomalar bu devirde, hiç zahmetsiz ve öğrenimsiz evimize teslim edilmeye başladı… Gel de “Neredeeeen nereyeeee” deme… Tuz kokar mı? Kokmaz ama bu tuz küflendi, Beyler küflendi… Bir gün birileri kırk yıllık tapulu evinizin kapısını çalıp, burası bizim, derse hiç şaşırmayın… Bankadaki üç beş kuruşunuz bir bakmışsınız ki yok olmuş… Sakallı, cüppeli, başı çullu, dini bütün (!!!) Kardeşlerimizin ülkeyi getirdikleri hali görün… Daha nelerin sahtesinin çıkacağını, hayal bile edemem ama bunlar bulur…
Gelelim Ca-Ce’nin(CAnlı CEnaze) kuyuya attığı taşa… Bunak ihtiyar ne demişti, “Cumhurbaşkanının bir yardımcısı Kürt biri Alevi olabilir”… Bu sizce verilmiş bir hak olur mu? Bana göre, ayrımcılık ve bölücülük merkezli hak ihlalidir. Yani, başka bir şey isteyemezsiniz demektir. Ne mi demek istedim, anlatayım… Mevcut sistemde, CB, CB Yrd.sı, TBMM Başkanı, Bakanlar, vs liyakatli oldukları sürece hepsi Kürt veya Alevi olabilir mi? Evet olabilir. Ama Ca-Ce ye göre, birden yukarı çıkamaz. Sadece tek makamla yetinmek zorunda kalırlar… Açık bir hak gaspı değil mi?
Yüreğimizin yarası, sanki yetmiyormuş gibi, üstüne üstlük, dağlayan durumlar da maalesef mevcut. Doğru olup olmadığını tam bilmiyorum ama işsiz olduğunu maddi sıkıntı çektiğini biliyorum. Atatürk’ün kızı ve askeri Ebru teğmenden bahsediyorum. Diğer dört arkadaşı gibi, iş tekliflerini kabul etmedi. Ya subay olurum ya da hiç modunda… Bu evlatlarımızın gururunu ne idüğü belli olmayan kimselerin eline teslim edemeyiz. Bana göre acil olarak bir Millet Fonu kurulmalı. Kimin bağış yaptığı belli olmamalı. Eroğlu Teğmen gibilere verilecek kartlar, İngiltere’deki hakimlerin kartları gibi sınırsız, limitsiz olmalı. Onlar, Mustafa Kemal’in Askeri olana kadar, maddi hiç bir sıkıntıyla karşılaşmamalı.
Paradan maddiyattan, bahsetmişken, Devletin açıkladığı, ilginç bir matematiğe dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Türkiye’nin, maddi kaynaklarının %80’i, 2 milyon kişinin elinde… 87 milyonluk bir ülkede bunun ne anlama geldiğini çok basit bir şekilde değerlendirebilirsiniz. Yani nüfusun %3 ü paranın, %80 ine ; %97 si ise %20 sine sahip. Anadolu’da bir söz vardır… “Biri yer, biri bakar, kıyamet bundan kopar“. Beyler, bu milleti din faktörüyle, daha ne kadar uyutabileceğinizi zannediyorsunuz? Türk Milleti bıçak kemiğe dayanana kadar sabreder ama sonrası maazallah…
Bilmem, hatırlayanınız var mı? İlkokulda sınıfa, bir torba fasulye götürürdük. Bunla hesaplamalar yapılır ve de öğrenimimiz bir gereç kazanmış olurdu. Bazı arkadaşlarımız, fasulyelerle kumar oynarlardı. Mesela, yazı-tura da kaybeden bir fasulye verirdi. Aileler bu işe karşı çıkar, “Kumarbazlık, fasulye ile başlar” diye nasihatlerde bulunurdu… Daha büyük sahtekarlıklarda, ufak ufak meselelerden başlar, toplum alıştırıldıktan sonra, kademe kademe büyütülür. Acele etmeyin, örnekleyeceğim… Finike Portakalı Dünyaca ünlüdür… Pazara gidin, her tezgâh Finike’dir… Bu ülkede, İzmir’den, Yayladağı’na kadar binlerce km.’de portakal yetişir ama pazarda sadece Finike(!!!) vardır... Şu an Kastamonu-Ilgaz’dan yeni döndüm. Hakiki Taşköprü sarımsağı 250 TL. Gel gör ki Datça sokaklarında 100 TL ye hakiki (!!!) Taşköprü sarımsağı satılıyor… Biz toplumun bu tür yalanlarına, hilelerine, sahtekarlıklarına göz yumdukça, iş sahte diplomaya kadar gider…
Şimdilik veda ediyorum ama, nasipse gene geleceğim. Hepiniz Allah’a emanetsiniz. Hoşça kalınız…