Yazı disiplinime uyduğumu bilirsiniz. Eskiden günlük olanları, sadece ct. pz. günlerine çevirdiğimde, emeklilik yaşamında fazla sıkıntıya girmemek için tercih ettiğim, malûmunuzdur… Yoksa veya profesyonel olsam günde iki yazı da çıkarabilirim… Her neyse. Olağanüstü durumların adresi ” İlave baskı ” bugün de gerekti… Hepinize merhabalar olsun. Türkiye birden büyüktür…
Senelerdir; BOP Projesi çerçevesinde sıranın İran’da olduğunu, daha sonra da bize geleceğini, sürekli yazmıştım. Dediklerim neredeyse milimi milimine gerçekleşiyor. Etrafımızda cereyan eden ve de bizi her yönden adeta kuşatan olayların dışında kalmamız mümkün değil. Bu yüzden her an her şeye hazır olmamız gerekiyor… Acaba öyle miyiz? Milli birliğimizin ve bütünlüğümüzün en üst seviyelerde olması gerekirken, çoğunluk haline gelen kesimlerin, kumpaslarla mağdur edilip, kutuplaşmaların oluşması, sizce kimlerin işine yarar… Yangın yerine dönen çevremizden kaçacakların oluşturacağı göç dalgalarına “ Ensar-Muhacir “ yaklaşımı, beka sorununa sebep olmaz mı?
Gelelim medyanın durumuna. Haber almanın çileye dönüştüğü başka bir Ülke var mıdır bilemiyorum ama kesinlikle yoktur… Deprem Mafyasından şükür kurtulduk derken, savaş mafyasının eline düştük. Adının altında , ” Ortadoğu uzmanı, strateji uzmanı, emekli bilmem ne paşa ” denilen zerzevat, bizleri esir aldı ve abuk sabuk yaklaşımlarıyla, haber alma özgürlüğümüzü kısıtladılar. Televizyonu açmaya korkar olduk. Karşımıza bir yaş bakla çıkıyor hepimizi bloke ediyor… Trump ve Binyamin’ in yakınmaları haklı… Adamlar, karar almadan önce Türkiye’de ki bu değerli mahlûkatı arayıp danışmaktan, fikir almaktan, taktik almaktan dolayı, harekâta motive olamadıklarından şikâyet ediyorlar. Haksız da sayılmazlar…
Devletlerarası, ne ebedi dostluklar ne de ezeli düşmanlıklar vardır. Sadece menfaatler vardır. Bu çerçevede, olup biten herŞeyi, menfaat terazimizde tartarak değerlendirmek zorundayız. Bir zamanlar Marksist-Leninist bir terör örgütü olan PKK nın, Amerikan köpeği oluşu gibi. Bu ve bunun gibi birçok olayı dikkate alarak, değerlendirmemi ona göre okuyunuz… Ben İsrail-İran arasındaki savaşı, iki itin kapışması olarak değerlendiriyorum. Kazançları, kayıpları, elde ettikleriyle ilgilenmiyorum bile. Benim için tek önemli olan şey, Güney Azerbaycan’ın, kuzeyde ki, Bağımsız Azerbaycan’la birleşme ihtimalinin ortaya çıkışıdır. Bu ihtimalin hayata geçmesi için, İsrail’in üstün gelmesi gerektiğini, hepiniz gibi bilmekteyim. Bilmem, istemem taraftar olmam anlamına gelmez, biline… Ayrıyeten Pakistan sınırındaki Beluci’leri de unutmayalım. Onlarda ayrılmak istiyorlar ve çok zor durumdalar. Başkentleri Bam Şehrinde başıma gelenleri bir ben bir de Allah bilir… Bizim için nihai netice sadece parçalanmış Azerbaycan Türk’lerinin birleşmeleri değil İran’da ki sapık rejimin’de ortadan kalkmasıdır. Kurulduğu, daha doğrusu Humeyni Papaz’ının , Ülke’ye gelişinden sonra , komşu devletlere rejim ihracını yapılan işlerin baş sırasına oturmuştur. Bu habis ur temizlenerek İran Halk’ının gerçek demokrasi ve islamla tanışması en kısa zamanda sağlanmalıdır.
Çoğunuz unuttu gitti ama, benim yüreğim halâ sızlar. Bize göre uzun olabilir ama Milletler tarihine göre kısa sayılabilecek bir zaman öncesi, ASELSAN denilen yerde çalışan mühendislerimiz öldürüldü… Isparta yakınlarına düşen uçaktaki bilim adamlarımızda, uzun süre gündemde kaldılar. Olayların Kaza (!!!) olup olmadığı epey tartışıldı… Nereden mi aklıma geldi. İsrail, ilk nokta atışlarını, İran’da uranyum zenginleştirme işinde çalışan bilim adamlarına yaptı. Dokuz tanesini öldürdü… Bu durumda , bizim katiller kendini ele vermiş olmadı mı?.. Dışımızda yaşanan her olayı, değerlendirip mutlaka tecrübe hanemize ilave etmeliyiz. Unutulmamalıdır ki , ” Su uyur, Düşman uyumaz ”
Benim, itlerin dalaşı için söyleyeceklerim şimdilik bu kadar. Hepinizi Yüce Yaradan’ıma emanet ediyorum. Hoşçakalınız…