lutfu-sahsuvaroglu
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Üç Tarz-ı Siyaset Arayışından Bugünkü Paçozluğa

Üç Tarz-ı Siyaset Arayışından Bugünkü Paçozluğa

0
Paylaş

a­rın (bu­gün) Türk Ocak­la­rı Ge­nel Mer­ke­zin­de sa­at 14’de Yu­suf Ak­çu­ra­’yı ve Üç Tarz-ı Si­ya­se­ti­’ni an­la­ta­ca­ğım. 

Yu­suf Ak­çu­ra as­lın­da bu üç si­ya­set tar­zı 

mef­hu­mu­nu Hü­se­yin­za­de Ali’­den al­dı. 

Azer­bay­can­lı fi­kir ada­mı Zi­ya Gö­kal­p’­e de il­ham kay­na­ğı ol­muş­tu.

Tür­ki­ye­’de­ki Na­mık Ke­ma­l’­den baş­la­yan ba­tı tar­zı fi­kir ge­liş­tir­me yön­te­mi Zi­ya Gö­kalp gi­bi da­hi­de zir­ve­si­ni yap­tı ama bü­tün Türk ve İs­lam âle­min­de ben­ze­ri ter­kip ya­hut sen­tez ara­yış­la­rı yok de­ğil­di. Meh­met Âki­f’­in pek be­ğen­di­ği Ab­duh ile Af­ga­ni de ben­zer eği­lim­ler için­dey­di­ler. Ab­dür­re­şit İb­ra­him baş­ta ol­mak üze­re Mu­sa Ca­ruly­lah, Ma­can Cu­ma­bay, İs­ma­il Gas­pı­ra­lı, Hü­se­yin­za­de Ali ve da­ha bir­çok Türk dün­ya­sın­dan ay­dın da ayak­ta kal­ma stra­te­ji­le­ri için ba­tı me­de­ni­ye­ti ile mü­na­se­bet ko­nu­sun­da ba­zen pek çe­liş­ki­li ba­zen pek ya­ra­tı­cı fi­kir­ler ser­de­di­yor­lar­dı.

Bu­ra­da­ki mih­ver kül­tür ve me­de­ni­yet kav­ram­la­rı et­ra­fın­da şe­kil­le­nen mil­li ve/ya­hut bey­nel­mi­lel olup ol(a)ma­ma du­ru­mu idi.

Kül­tür ve me­de­ni­ye­ti an­la­dık mı?

Zi­ya Gö­kalp Üç Tar­zı Si­ya­se­t’­in Yu­suf Ak­çu­ra­’dan(da­ha doğ­ru­su Hü­se­yin­za­de­’den) dev­ral­dı­ğı bo­yu­tu­nu ye­ni Cum­hu­ri­ye­tin teo­ris­ye­ni ola­rak kül­tür-me­de­ni­yet ay­rış­ma­sı üze­ri­ne bi­na edi­yor­du. Do­la­yı­sıy­la Os­man­lı­’yı or­ta­dan kal­dı­ran Şark me­se­le­si pro­je­si­nin Ça­nak­ka­le dra­mı ve o bü­yük ci­ha­dı, bü­tün Os­man­lı son­ra­sı Cum­hu­ri­yet nes­lin­de “tek di­şi kal­mış me­de­ni­yet, kah­pe me­de­ni­ye­t”, “Me­de­ni­yet de­ni­len kah­pe ha­ki­kat yüz­sü­z” ka­na­ati mil­li sa­ir­den baş­lı­ya­rak bü­tün Türk mil­le­ti­nin or­tak vic­da­nı ha­li­ne gel­miş­ken; na­sıl olur­du da bü­yük ci­ha­dı ger­çek­leş­tir­di­ği, kur­tu­luş sa­va­şı ver­di­ği o kah­pe­ye kar­şı son­ra­dan âşık ola­bi­lir ve bu aş­kıy­la ne ka­dar mu­kad­de­si var­sa ze­lil eder­di? El­bet­te ki an­cak me­de­ni­ye­ti tek­no­lo­ji, nötr kuv­vet­ler, bey­nel­mi­lel ma­ha­ret­ler ola­rak ifa­de­len­dir­mek za­ru­re­ti var­dı. 

Me­de­ni­ye­tin ay­nı za­man­da bir “üst kül­tü­r”, 

bir “ya­şam şek­li­”, bir “de­ğer­ler man­zu­me­si­” ol­du­ğu as­la Cum­hu­ri­ye­tin ilk yıl­la­rın­da di­le ge­ti­ril­me­di, iti­raf edil­me­di.

Me­de­ni­yet, oto­mo­bil­di, trak­tör­dü, ti­ren­di, üre­tim tek­no­lo­ji­le­ri, ula­şım va­sı­ta­la­rı, si­lah­lar, uçak­lar vb. adet-ede­vat, bil­gi ve­ya bi­lim ola­bi­lir­di. Me­de­ni­yet kim­se­nin te­ke­lin­de de­ğil­di. Çağ­daş uy­gar­lık dü­ze­yi idi. Me­de­ni­yet ül­ke­den ül­ke­ye ge­çer ve her­kes on­dan fay­da­la­nır­dı. Kal­kın­mak, iler­le­mek, ile­ri ül­ke­ler­le ba­şet­mek için me­de­ni­ye­ti ol­mak ge­rek­ti. Ama güm­rük­ler­den onu so­kar­ken mil­li kül­tür süz­ge­cin­den ge­çi­re­cek­tik. İs­te­di­ği­mi­zi ala­bi­lir, is­te­me­di­ği­mi­zi al­maz­dık. Bu ta­ma­men bi­zim ira­de­mi­ze bağ­lıy­dı. Har­sı­mı­zı, mil­lî kül­tü­rü­mü­zü mu­ha­fa­za ede­bi­lir, kim­li­ği­miz­den as­la ta­viz ver­me­den bi­zi me­de­ni­yet se­vi­ye­si­ne ulaş­tı­ra­cak her tür­lü ih­ti­ya­cı­mı­zı te­da­rik ede­bi­lir­dik. Me­de­ni­ye­ti ilim di­ye an­la­ma çer­çe­ve­si za­ten di­nî ar­gü­ma­na da da­yan­dı­rı­la­bi­lir­di. Öy­le ya Hz. Mu­ham­med “İ­lim Çi­n’­de ol­sa alı­nı­z” bu­yur­mu­yor muy­du? Me­de­ni­yet se­vi­ye­si­nin kül­tü­rel ve üs­tün­lük an­la­mı­na gel­me­di­ği açık­tı. Kül­tü­rü­mü­ze toz kon­dur­maz­dık. 

Türk ve Müs­lü­man ola­rak ta­rih­ten bi­ze ka­lan mad­di-ma­ne­vi tüm mi­ra­sa sa­hip­tik ve on­lar bi­zim üs­tün de­ğer­le­ri­miz­di. Me­de­ni­ye­tin bi­zi yen­di­ği or­ta­da idi, o hal­de biz de bi­zi ye­nen­le­rin me­de­ni­ye­ti­ne sa­hip ola­cak­tık o ka­dar… Me­de­ni­yet se­vi­ye­si ve kül­tü­rel mi­ras açı­sın­dan bo­ca­la­dı­ğı­mı­zı he­men his­set­me­dik. Me­de­ni­yet­le­rin hep va­rol­duk­la­rı­nı, ma­ne­vi mü­es­se­se­le­ri­nin mad­dî mü­es­se­se­le­rin­den da­ha çok ol­du­ğu­nu da… Me­de­ni­yet se­vi­ye­si ve kül­tü­rel mi­ras kar­şı­laş­tı­rı­la­cak­sa eğer o da M. Ke­ma­l’­in “mil­lî kül­tü­rü­mü­zü mua­sır me­de­ni­yet se­vi­ye­si­nin üs­tü­ne çı­ka­ra­ca­ğı­z” id­di­ası­na da­ya­nan bir ken­di­ne gü­ven psi­ko­lo­ji­si için­de bu­nun ger­çek­leş­ti­ril­me­sin­den baş­ka ne ola­bi­lir­di ki?…

Şim­di­ki Ke­ma­liz­m’­in bu nü­an­sı bi­le ko­ya­ma­dı­ğı or­ta­da… Ata­türk ve Gö­kalp mil­lî kül­tü­rü­mü­zü el­bet­te ki me­de­ni­yet mu­ka­ye­se­sin­de ön­de tu­tu­yor­lar­dı. 

Me­de­ni­yet bir zo­run­lu­luk­tu ve kül­tür vaz­ge­çil­mez­di, me­de­ni­yet dış­sal şart­la­rın bi­ze gös­ter­di­ği bir va­rol­ma apa­ra­tı idi kül­tür ise as­la terk ede­me­ye­ce­ği­miz iç­sel du­yar­lı­lı­ğı­mız, var­lı­ğı­mız, kim­li­ği­miz…

Bi­zim için 20 yy. bu di­lem­ma­nın ya­şan­dı­ğı 

bir yüz­yıl­dı. Mil­li kül­tü­rü­müz ve mua­sır me­de­ni­yet se­vi­ye­si…

Bi­zim de 20.yüz­yı­lı­mız, 19.yy’­dan bü­tün dün­ya­da ol­du­ğu gi­bi ya­rım kal­mış me­se­le­le­rin dev­ra­lın­dı­ğı bir dö­nüm, dö­ne­meç ve ba­zen kı­sa, ba­zen uzun bir de­vir­dir.

Üç Tarz-ı Si­ya­set bir tür­lü ev­ren­sel-ci­han­şü­mul bir dü­şün­me tar­zı­na bir fel­se­fe­ye ulaş­tı­rıl­ma­mış; dev­let-i ali­’yi kur­tar­ma gay­re­ti­nin ifa­de şek­li 

ola­gel­miş­ler­dir.

Bu üç dü­şün­ce-si­ya­set tar­zı­nın ya­tay düz­lem­de li­be­ra­lizm, mu­ha­fa­za­kâr­lık ve sos­ya­lizm gi­bi da­ha yay­gın ve da­ha ev­ren­sel ben­zeş­me­le­ri tea­ti edi­lip zen­gin­leş­ti­ri­lip vur­gu­la­na­bi­le­cek­ken di­key düz­lem­de­ki ay­rım­lar te­ba­rüz et­ti­ril­miş; ba­riz sı­kın­tı­lar da in­san­dan çok dev­le­te yö­ne­lik ol­du­ğun­dan dev­le­ti ko­ru­ma ve kol­la­ma aş­kı­na fi­kir­le­rin kul­la­nıl­ma­sı ge­le­ne­ği yer­leş­miş­tir.

Fi­kir­le­ri­miz dev­le­te ko­ru­ma ve kol­la­ma alış­kan­lı­ğın­dan kur­tul­du­ğu ve ci­han­şü­mûl ol­du­ğu za­man ger­çek “kı­zı­lel­ma­” ufuk­ta be­li­re­cek­tir.

Ayak­ta kal­ma stra­te­ji­si

Me­de­ni­ye­tin kül­tür­den ay­rı­la­ma­ya­ca­ğı­nı, kül­tür ve me­de­ni­yet ay­rı­mı­nın ge­liş­me­si dur­du­rul­muş top­lum­lar için ken­di ken­di­ni kan­dır­mak­tan baş­ka bir işe ya­ra­ma­dı­ğı­nı geç an­la­dık. Hâ­lâ da an­la­ma­yan­la­rın ka­hır ek­se­ri­yet­te ol­ma­la­rı ve da­ha çok 

bü­rok­ra­tik ya­pı­yı iş­gal et­me­le­ri ya­şa­nan id­rak ge­cik­me­si­nin da­ha san­cı­lı ol­ma­sı­nı sağ­la­mak­ta­dır.

Zi­ya Gö­kal­p’­in “a­yak­ta kal­ma stra­te­ji­si­” ola­rak ge­liş­tir­di­ği kül­tür-me­de­ni­yet ay­rı­mı ya­pa­rak zım­nen ba­tı me­de­ni­ye­ti­nin üs­tün­lü­ğü­nü ve ona tes­li­mi­ye­ti ifa­de et­mek­te­dir ama bir kar­şı du­ruş da ih­ti­va et­mek­te­dir. Bu stra­te­ji, Ba­tı­’ya “sen güç­lü­sün ve ben 

bu­nu tes­lim edi­yo­rum fa­kat ha­yat gö­rü­şüm, 

fel­se­fem, inanç­la­rım, de­ğer­le­rim sen­den üs­tün­dür ve ben bu kim­li­ği­mi, fark­lı­lı­ğı­mı mu­ha­fa­za 

ede­ce­ği­m” de­mek­te­dir.

Ye­ni Cum­hu­ri­ye­tin yük­sel­di­ği ulus-dev­let çiz­gi­si ve kül­tür-me­de­ni­yet fark­lı­laş­ma­sı­na da­ya­nan kon­sep­ti Ba­tı­’nın za­ten Os­man­lı­’nın çö­kü­şüy­le tat­min olan yü­zü­nün bu yor­gun ve mağ­lup ama hâ­lâ mağ­rur olan im­pa­ra­tor­luk ba­ki­ye­si ya da ka­zın­tı­sı in­san­la­ra hoş gel­me­si­ne yol aç­tı ve bu­nun so­nu­cu ola­rak da es­ki düş­man­lar da­ha zi­ya­de­siy­le dost­luk gös­te­ri­le­rin­de bu­lun­du­lar ve dost-müt­te­fik söy­lem­le­ri ge­liş­tir­di­ler. Ama M. Ke­mal, At­ti­la İl­ha­n’­ın da ıs­rar­la vur­gu­la­dı­ğı gi­bi hiç­bir za­man em­per­ya­list Ba­tı­’ya bu­gün­kü­ler gi­bi tam tes­li­mi­yet içi­ne gir­me­di hiç ol­maz­sa söy­lem ola­rak bu­na as­la te­ves­sül et­me­di. 

O’­nun ağ­zın­dan as­la bu­gün­kü ke­ma­list­ler gi­bi % 100 Ba­tı me­de­ni­ye­ti­ne il­ti­hak he­ves­kâr­lı­ğı­nı te­ren­nüm eden bir ve­ci­ze çık­ma­dı.

Cum­hu­ri­yet fil­min­de­ki M. Ke­mal o yüz­den mil­let ta­ra­fın­dan be­ğe­nil­me­di ve mil­let bu Ata­tür­k’­e hiç ben­ze­me­yen ti­yat­ro­cu­nun mil­le­tin­den ta­ma­men ko­puk ta­vır­la­rı­nı Ata­tür­k’­e ya­kış­tır­ma­dı. Ata­türk hiç “Var­lı­ğı­nın ve mev­cu­di­ye­ti­nin ye­gâ­ne te­me­li bu­du­r” der miy­di? “Mev­cu­di­ye­ti­nin ve is­tik­ba­li­nin ye­gâ­ne te­me­li bu­du­r” sö­zü na­sıl olur­du da var­lı­ğı­nın ve mev­cu­di­ye­ti­nin di­ye ay­nı an­lam­da iki ke­li­me­nin peş pe­şe sı­ra­lan­dı­ğı bir her­ze­ye dö­nü­şür­dü. Ko­nu­muz ta­bi­i ki Cum­hu­ri­yet fil­mi de­ğil fa­kat yüz­yı­lın son yı­lın­da ya­pa­bil­di­ği­miz ve övünç­le ek­ran­la­ra ta­şı­dı­ğı­mız ye­gâ­ne ya­kın ta­ri­hi de­ğer­len­di­ren ya­pım o… Hâ­lâ Ata­tür­k’­ü, dö­ne­mi­ni, dü­şün­ce akım­la­rı­nı an­la­ya­bil­miş de­ği­liz.

Her iki­si de ken­di pi­ya­sa­la­rı­nı ko­tar­ma­ya ça­lı­şan ya­pım­cı­la­rın ma­ri­fe­ti­… Yük­sek fi­kir ve kop­ya ol­ma­yan bir dram ne ya­zık ki iki­sin­de de yok­tu.

Film­le­ri­miz böy­le de fi­kir adam­la­rı­mız ne mer­kez­de?

100 yıl ön­ce­si­nin fi­kir akım­la­rı bi­le bu­gün­kü­ler­den da­ha se­vi­ye­li ve hiç ol­maz­sa ken­di inanç­la­rı çer­çe­ve­sin­de sa­mi­mi idi­ler. Ne ya­zık ki bu­na rağ­men bu top­rak­la­rın hem bu­gün­kü, hem o za­man­ki fi­kir­le­ri ne ya­zık ki ev­ren­se­le ka­nat çır­pa­ma­mış ye­rel ara­yış­lar ola­rak kal­mış­tır.

20. yüz­yıl ta­ri­hi­miz kor­ku ve ve­him­le­ri­mi­zin ta­ri­hi­dir.

Yir­min­ci yüz­yı­lı an­la­mak te­mel al­dı­ğı­mız ba­kış açı­sı­na gö­re de­ği­şik baş­lık­lar­la bü­tün­cül bir çer­çe­ve­ye ve ona bağ­lı ola­rak bir ta­ri­he sı­kış­tı­rı­la­bi­lir.

20. yy. Ba­tı­’nın 19. yy’­da ge­liş­tir­di­ği “şark me­se­le­si­”nin ne­ti­ce al­dı­ğı bir yüz­yıl­dır. Böy­le­ce Os­man­lı İm­pa­ra­tor­lu­ğu­nun da­ğıl­ma­sı ile baş­la­yan bu yüz­yıl, 21. yy eşi­ğin­de böl­ge­sel bir ira­de ha­li­ne gel­di­ği Clin­ton ta­ra­fın­dan da “o­na­y”­la­nan dö­ne­meç­te bek­le­nen de­ği­şi­me uğ­ra­ya­cak­tır. Do­la­yı­sıy­la 20. yy. glo­bal çer­çe­ve­de 1850’ler­den son­ra pi­şi­ril­miş kriz­ler­le 1. Dün­ya Sa­va­şı­’na ka­dar uza­nan bir uzun ha­zır­lık dö­ne­mi­ne sa­hip­tir; ye­rel çer­çe­ve­de de Os­man­lı­’dan Cum­hu­ri­ye­t’­e ka­dar uza­nan ma­ce­ra­dır bu baş­lan­gıç dö­ne­mi… 

Bu yak­la­şım 20. yy.’ın çok uzun bir yy. ol­du­ğu­nu be­nim­se­mek­te­dir. 2000’li yıl­la­rın baş­la­rın­da da de­vam ede­ce­ğe ben­ze­mek­te­dir.

Baş­ka bir yak­la­şım ise 20. yy.’ın çok kı­sa ol­du­ğu ile­ri sür­mek­te­dir. II. Dün­ya Sa­va­-

şı­’nın bi­ti­min­den 1945’den baş­la­mak­ta ve Ber­lin Du­va­rı­’nın yı­kıl­ma­sı ile de ni­ha­ye­te er­mek­te­dir. Bir an­lam­da so­ğuk sa­va­şa, Bir­leş­miş Mil­let­le­r’­e, iki ku­tup­lu Dün­ya­’ya; Blok­laş­ma­la­ra, bö­lün­me­le­re, bir­leş­me­le­re da­yan­mak­ta­dır.

Di­ğer bir ba­kış açı­sı ise uzay ça­ğı­dır, uç­mak ve aya ayak bas­mak ça­ğı­dır. İlk uçu­şun ya­pıl­dı­ğı 1903’den baş­lar ve­ya ha­ber­leş­me ça­ğı­dır. 1901’de­ki Mar­co­ni­’nin mors al­fa­be­si­ne da­ya­nır; Si­ne­ma­’dır, TV’­dir, Bil­gi­sa­ya­r’­dır, İn­ter­ne­t’­tir. Eins­te­in ça­ğı­dır; me2’dir; Hi­ro­şi­ma­’dır, de­ni­zal­tı­dır.

İde­olo­ji­ler ça­ğı­nın zir­ve­ye eriş­ti­ril­di­ği ve bu­nun da so­nu­nun ha­zır­lan­dı­ğı bir yüz­yıl ay­nı za­man­da 20. yy. İş­te İs­lam âle­mi­nin hal-i pür me­la­li­… Bü­tün asır­la­rın­dan da­ha zil­let içe­ri­sin­de­…

He­le ka­pi­ta­lizm hül­ya­sın­da kim­li­ği­ni sa­de­ce saç­ma bir eti­ket ola­rak al­nı­na ya­pış­tır­mış 

Müs­lü­man­lar pa­çoz­lu­ğun her tür­lü­sü­nü de­ne­me is­ti­da­dın­da­lar. Bir de me­de­ni­yet ta­sav­vu­run­dan vaz­ge­çip yap­tık­la­rı ko­mik ro­bot­la­ra say­gı di­len­mi­yor­lar mı? Bu tam bir put­pe­rest­lik­ti­r… 

Ya­hu in­san bi­raz ki­tap oku­r…

Giriş Yap

Haberiniz ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

KAI ile Haber Hakkında Sohbet
Sohbet sistemi şu anda aktif değil. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.