Yeşil Ermenek’tin sen, karalara bulandın.
Cebinde ceviz taşırdın batırma yapmak için, şimdi bir avuç kömür taşıyorsun be Ermenek!
Üç hafta oldu, dile kolay…
Günler çok çabuk geçiyor. Bastırma yazlarını da geçtik. Kış geldi, çattı. Sen hala gelmedin dile Ermenek.
Bir mutluluk istedik altı üstü.
Bir umuttu bizimki.
Biz çok şey istememiştik hayattan. Azıcık aşım, ağrısız başım derdik.
Yazları batırma yerdik içimizi soğutan; kışın tarhana çorbası, arabaşı içerdik içimizi ısıtan.
29 Ekim günü tepemde helikopterler uçuşuyordu. Biz alışkın değildik, bunlara. Bizler tepemizde Ermenek kekliği görmeye alışmıştık. Keklik ötüşlerini duyardık, pervane sesleri değil. Her taraf güvenlik önlemleriyle dolup taşıyordu. Anlam veremiyorduk olanlara.
Kim, neden korkuyordu?
Kim, neden korunmaya çalışıyordu?
IŞİD’in, PKK’nın olduğu yere geldiklerini sandılar herhalde.
Yanlış sandınız Efendiler; buralar yörükler diyarıdır, buralar bir avuç kömür için kürek sallayanların diyarıdır, buralar helal lokma uğruna ölenlerin diyarıdır…
Ne oldu Ermenek?
Unutuldun işte!
Günlerce bütün kanallarda, canlı yayınlardaydın.
Şimdi neredesin?
Hala 16 evladından ses yok değil mi?
Bu topraklar çok acı çekti, çok zulüm gördü. Kimi zaman geldi devrin başkenti oldu, Karamanoğulları’nın Başkenti, kimi zaman geldi adı duyulmadı. Nice bürokrat, nice siyasetçi, nice iş adamı, nice eğitimci yetiştirdin ve nice bu topraklar için Şehitler verdin: Mahmut Bedir, Murat Başçı, Yunus Berber…
Yetmedi!
Sessizce Alaköprü’ye gömdün kaç işçiyi.
Yetmedi!
Gizlice toprak altına gömdün kaç tane madenciyi!
Doymadın gittin.
Şimdi de 18 madencimiz.
Ve 18’den sadece ikisinin sesini duyabildik DNA’sıyla.
Tanınamayacak kadar bir vahşeti yaşamışlardı çünkü.
Her geçen gün daha da gün yüzüne çıkıyor yaşanılanların büyüklüğü: Kazma saplarının kırıkları, baret kırıkları ve gelen son haberlere, sır gibi saklanan haberlere göre insan uzvunun kopmuş parçaları…
Acımız büyük gerçekten. Bu acı nasıl anlatılır, nasıl dile getirilir bilemiyorum. Sözcükler yetmiyor olanlara. Kimseyi suçlamak istemiyorum artık. Giden gitti, olan oldu. Fakat bu acı nasıl unutulur onu düşünüyorum.
Dünyaya gözlerini babasını görmeden açan, doğduğu gün babasını kaybeden, bundan sonra hiçbir zaman doğum gününü kutlayamayacak olan Hüseyin Arda’yı düşünüyorum!
Ömer Asaf’ı düşünüyorum, maden kurtarma oyunu oynayan Ömer Asaf’ı:
Babasına; “Galatasaray maçı var” diye haber verin!” gelir, diyen Ömer Asaf’ı!
Ayşe Gökçe Ninemi düşünüyorum: “Benim oğlum yüzme de bilmez.” diyen Ninemi!
Düşünüyorum, işsiz kalan hemşehrilerimi düşünüyorum. Teker teker kapanan ocakları düşünüyorum. Ermenek’i düşünüyorum.
Düşünüyorum, sadece gidenleri değil geride kalanları da düşünüyorum.
Düşünüyorum, işsiz kalacak olan memleketimin kömür karasına bulanmış hemşehrilerimi.
Düşünüyorum memleketimi…
Sayın Bakanım Lütfi Elvan; siz de lütfen memleketinize azıcık kulak verin, azıcık memleketinizi düşünün. Gidenleri düşünün, geride kalanları düşünün.
Kapatılacak olan ocakları düşünün. Kapatmak tek çare mi, diye düşünün!
Yok mu bunun çaresi, diye düşünün!
İşsiz kalan hemşehrilerinizi düşünün. Gövde gösterisi yapmak için dolmuş dolusu köylerden taşıdığınız hemşehrilerinizi düşünün. Sadece seçim zamanlarında onları hatırlamayın!
Sadece seçim zamanlarında iş vaatlerinde bulunmayın, bizlere şuan gerçekten iş lazım. Kimse açlıktan ölmez; lakin geçim sıkıntısından nice aile dağılabilir, nice ailenin sonu olabilir…
Kömür karasına bulanan yüzleri unutmayın, sizin umut vadettiğiniz yüreklerin umutlarını tüketmeyin.
SAYGILAR…
fadime-nuran-boztoprak
Diğer Yazıları
Yazar