“Zihnin Hız Tuzağı” başlıklı analiz, aşırı düşünme olgusunu analiz ederek, bunun toplumsal olarak yanlış anlaşılan bir takıntı değil, yüksek zekânın yönünü şaşırmış bir refleksi olduğunu öne sürmektedir. Yazar, beynin aşırı hızının doğru yönetilmediğinde, prefrontal korteksin stratejik işlevinin amigdalanın alarm sireniyle kısa devre yaptığını, bunun da zihni tekrar döngüsüne hapsettiğini açıklar. Bu döngü, beynin belirsizlik karşısında güvenlik arayışıyla tetiklenir ve ironik bir şekilde asıl zekâyı devre dışı bırakır. Metin, bu kısır döngüden çıkış için büyük değişimler yerine küçük ritüellerin önemini vurgular. Önerilen yöntem, uyumadan önce günün çözülemeyen belirsizliklerini yorumsuz bir şekilde yazıya dökerek beyne kontrolün sağlandığı mesajını vermektir. Sonuç olarak, metin aşırı düşünceyi bir kusur değil, komuta edilmesi gereken bir güç olarak tanımlayarak, zihni susturmak yerine ona yeniden doğru komutu vermenin gerekliliğini savunur.
Bazı insanlar düşünmez, düşüncelerin içinden geçer; bazıları ise düşüncelerin içinde sıkışır. Aşırı düşünmek çoğu zaman yanlış anlaşılan bir olgudur. Çevre, bunu “takıntı” ya da “zayıflık” diye okur; oysa mesele çoğu kez zekânın yetersizliği değil, beynin aşırı hızıdır. Fakat hız, doğru bölge tarafından yönetilmediğinde insanı ileri değil, olduğu yere çivileyen görünmez bir mekanizmaya dönüşür. Prefrontal korteksin stratejik ışığı, amigdalanın alarm sireniyle kısa devre yapar; zihin üretmek yerine tekrar döngüsüne mahkûm olur.
Belirsizlik, beynin kadim düşmanıdır. Açıklayamadığı her olay, her bakış, her cümle zihinde yeniden sahnelenir: “Ya yanlış anladıysam?”, “Peki ya öyle değilse?” Bu tekrarlar, çözüm aramak için değil, güvenlik aramak içindir. Ancak işin ironisi şudur: Beyin kendini korumaya çalışırken zekâyı devre dışı bırakır. Her tekrarda prefrontal korteksin kapısı biraz daha kapanır; odak söner, yaratıcılık buğulanır. Zihin hızlıdır ama yanlış bölge yönetimdedir.

Oysa kimi zaman büyük değişimler büyük eylemlerle değil, küçük ritüellerle başlar. Uyumadan önce yapılan bir “zihinsel kapanış protokolü” — günün çözülemeyen üç belirsizliğini yalnızca yazıya dökmek — beynin alarma değil, sakince devretmeye inandığını gösterir. Yorum yok, çözüm yok, sadece kayıt. Beyin bununla şunu fark eder: “Tehlike yok, mesele kontrol altında.” Amigdala sessizleşir, prefrontal korteks yeniden devreye girer. Zihin artık savunma modundan üretim moduna geçer.
Aşırı düşünmek bir kusur değil; yönünü şaşırmış bir zekâ refleksidir. Doğru yere bağlandığında ise insanın iç dengesi sessizce değişir. Asıl mesele zihni susturmak değil, ona yeniden komuta vermektir. Çünkü hız, düşman değil; doğru elde tutulmadığında rotasını kaybeden bir güçtür.