Kaynaklar, İslam tarihinde “Mutluluk Çağı” olarak bilinen Asr-ı Saadet döneminin gerçekten de iddia edildiği gibi bir refah ve huzur dönemi olup olmadığını sorgulamaktadır. Özellikle Peygamber dönemi ve Dört Halife döneminde yaşanan şiddet olaylarını, suikastları ve iç savaşları Beni Kureyza olayı, Hayber’in Fethi, Asma bint Mervan’ın öldürülmesi gibi örneklerle ele almaktadır. Ayrıca Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali gibi halifelerin suikast sonucu öldürülmesi ve Cemel, Sıffin, Kerbela gibi büyük Müslüman iç savaşlarında yaşanan kitlesel ölümler vurgulanmaktadır. Metin, Arap ve Fars tarihçilerinin bu dönemi “Mutluluk Çağı” olarak adlandırmadığına dikkat çekerek, bu tabirin Cumhuriyet dönemi din eğitimi kitaplarında yerleşmiş idealize edilmiş bir Türk anlatısı olduğunu öne sürmektedir. Toplamda yaşanan can kayıplarının dönemin dünya nüfusuna oranla yüksek olduğu belirtilerek, bu dönemin “saadet” kavramıyla bağdaşmadığı sonucuna varılmaktadır.
Tarih kitaplarımızda ve vaaz kürsülerinde sıkça duyduğumuz bir tabir var: Asr-ı Saadet. Yani “Mutluluk Çağı.” Ama bu çağ, gerçekten öyle mi? Peygamber dönemi ve hemen sonrasına baktığımızda, huzurdan çok kan, suikast ve iç savaş görüyoruz.
Arap tarihcileri bu döneme “Mutluluk Çağı” demez. Onlar kendi tarihlerini iyi bilirler. Fars tarihçileri ise daha inanılmaz rivayetler ileri sürerek anlatırlar.
Bu tabir, esasen Cumhuriyet dönemi din eğitimi kitaplarında ideal bir dönem tanımlaması olarak yerleşmiş bir idealizasyon. Yani Asr-ı Saadet, romantize edilmiş bir Türk anlatısı… “Nasıl olsa saftirik Türkler inanır.”
Dücane Cündioğlu’nun yorumu:
> “Asr-ı Saadet masalı modern bir hurafedir. İran, Araplar ve Kuzey Afrika’da bu tabir kullanılmaz.”
Ama işin içine tarihî gerçekler girince, bu “mutluluk” tablosu oldukça farklı görünüyor.
Hz. Muhammed Dönemindeki Çatışmalar ve Şiddet Olayları
Beni Kureyza Olayı (627): Hendek Savaşı sonrası Medine’de yaşayan Yahudi Beni Kureyza kabilesi, ihanet suçlamasıyla kuşatıldı. Rivayetlere göre yüzlerce erkek idam edildi, kadın ve çocuklar esir alındı.
Hayber’in Fethi (628): Hayber Yahudilerinin kalesi kuşatıldı, direniş kırıldı. Kale reisi Kinane işkenceyle öldürüldü, eşi Safiyye ganimet olarak Hz Muhammed’le evlendirildi.
Zeyneb bint Haris Olayı (628): Hayber’den bir kadın olan Zeyneb, Hz. Muhammed’e zehirli et ikram ederek öldürmeye teşebbüs etti. Hz. Muhammed kurtuldu ama sahabelerden Bişr bin Berâ öldü. Zeyneb ise idam edildi.
Asma bint Mervan’ın Öldürülmesi (624): Hz. Muhammed’i eleştiren bu kadın şair, tarih kaynaklarında sahabe Umeyr bin Adiy tarafından gece evinde öldürüldü.
Dört Halife Dönemindeki Suikastlar
Hz. Ebû Bekir (632–634): İki yıllık hilafetin ardından hastalanarak öldü; bazı kaynaklarda zehirlenme iddiaları yer alsa da kesinlik yoktur. Zaten çok kısa bir halifeliği vardır ve “Ömer’in çadır olayı” bağlamında, sağlık durumu dikkate alınarak sonrasına hazırlık yaptığı söylenir.
Hz. Ömer (634–644): Medine’de sabah namazında, vergisine itiraz eden Müslüman birinin kökeni İran olan kölesi tarafından hançerlenerek öldürüldü.
Hz. Osman (644–656): Kur’an okurken evine giren Müslüman isyancılar tarafından öldürüldü. Gerekçe olarak, akrabalarının (Ebu Süfyan ailesi) yönetimde kayırılması gösterildi.
Hz. Ali (656–661): Kufe’de sabah namazına giderken Harici bir Müslüman tarafından zehirli kılıçla yaralandı ve üç gün sonra vefat etti.
Müslümanların Birbirine Kırdırıldığı Savaşlar
Cemel Savaşı (656): Hz. Ali ordusu ile Hz. Âişe, Talha ve Zübeyir’in ordusu karşı karşıya geldi. Talha ve Zübeyir öldürüldü; bu sahabeler “cennetle müjdelenmişti” ve onları öldürenler yine “cennetle müjdelenmiş” Hz. Ali’nin taraftarlarıydı. Garabete bakın: Ölen de öldüren de cennetlik… Bu savaşta yaklaşık 20 bin Müslüman hayatını kaybetti.
Sıffin Savaşı (657): Hz. Ali ile Muaviye orduları çarpıştı; tahminen 70 bin Müslüman öldü.
Kerbelâ (680): Hz. Peygamber’in torunu Hüseyin ve yakınları katledildi. Kardeşi Hasan ise daha önce zehirlenmişti.
Kayıpların Boyutu
7. yüzyılda dünya nüfusu tahminen 200–210 milyondu. Cemel ve Sıffin savaşlarındaki toplam 90.000 ölüm, o dönem nüfus oranına göre yaklaşık %0,045’lik bir kayba denk gelir. Bu oran, 20. yüzyıldaki I. ve II. Dünya Savaşları’nın küresel nüfusa oranıyla kıyaslandığında oldukça yüksektir.
Gerçekleri gördüğümüzde, şu soru insanın aklına geliyor:
Saadet bunun neresinde? Ve Türkler neden bu kadar çabuk inanıyor?