Sağlanan metin, Dr. Alper Sezener’in “Bir Kitabın İçinde Kaybolmak” başlıklı denemesinden alınmıştır ve okumanın dönüştürücü gücünü ele almaktadır. Yazar, kitapların okuyucuyu gündelik kaygılardan uzaklaştıran ve içsel bir evrene açılan kapılar olduğunu savunur. Metin, bir kitabın içinde “kaybolmanın” olumsuz değil, aksine kişinin kendini anlama ve geliştirme yolculuğunun en verimli yolu olduğunu belirtmektedir. Son kısım ise, okuyucunun empati, sabır ve hayal gücünü geliştiren bu yolculuğa başlaması için edebi değeri yüksek beş farklı kitap önerisi sunmaktadır. Bu önerilen kitaplar; varoluşsal sorgulamadan toplumsal eleştiriye kadar geniş bir yelpazeyi kapsayan eserlerdir.
Bir kitabın kapağı, aynı zamanda insanın aklına, o aklın en kuytu köşelerine de açılan bir kapıdır aslında. O kapı bir defa açıldı mı, dış dünya geri çekilir; telefonun titreşimi, şehrin gürültüsü, gündelik kaygıların telaşı silinir. Kâğıtla mürekkebin kurduğu o basit birliktelik birdenbire sonsuz bir evrene dönüşür. Her sayfa bir eşik, her cümle bir yol işareti gibidir.
Kitap okurken yalnızca bir başkasının anlattığı hikâyeye tanık olmayız; kendi içimizde saklı duran düşünceleri, duyguları, izlenimleri takibe de başlarız. Bazen bir karakterin gözyaşında kendi kırılganlığımızı buluruz, bazen bir kahramanın isyanında yıllardır içimizde taşıdığımız sessiz öfkeyi. Bu yüzden kitaplar kendimizi anlamamıza da aracılık eder.
Kaybolmak, çoğu zaman olumsuz bir çağrışım taşır. Buna karşın, bir kitabın içinde kaybolmak, kaybolmanın en bereketli hâlidir: kim olduğumuzu, nerede durduğumuzu hatırlatır.
Her kitap, insanın zihninde küçük bir devrim yaratır. Kimi zaman bir cümlenin yalınlığı hayatı daha basit görmeyi öğretir, kimi zaman uzun bir paragrafın ağırlığı bizi varoluşun derinliklerine çeker. Kitapla geçirilen saatler, aslında içsel bir eğitimdir: sabır, dikkat, empati ve hayal gücü… Bu dört kapıdan geçmeden bir kitabın gerçek yolculuğu tamamlanmaz.
Dahası, kitaplar sayesinde başkalarının gözlerinden dünyaya bakmayı öğreniriz. Hiç gitmediğimiz coğrafyaları tanır, hiç duymadığımız sesleri işitir, hiç hissetmediğimiz duyguların eşiğinde bekleriz. Böylece, kendi dar çevremizden çıkıp insanlığın büyük ortak hikayesine katılırız.
Kitaplar, insanı hem içine çeker hem dışarıya taşır hem yalnızlığa alıştırır hem kalabalıklara hazırlar.
***
Kitaplar birer kapı, eşik ve yolculuktur. Bu yolculuğa çıkmak isteyenlere bugünlük beş kitap önerisi:
- Satranç (Stefan Zweig): Kısacık bir metin ama yoğunluğu bir romanı aşar. Nazi döneminde tutsak alınan bir adamın zihinsel direnişini satranç oyunu üzerinden anlatır. Burada oyun, yalnızca bir oyun değildir; akıl sağlığını koruma çabası, insanın kendi içindeki uçurumla savaşıdır. Satranç, kaybolmanın aslında içsel bir direnişe dönüşebileceğini gösterir.
- Aylak Adam (Yusuf Atılgan): Modern Türk edebiyatında bir dönüm noktası. C. Karakterinin aylaklığı, aslında bir başkaldırıdır: kalıplaşmış hayata, sahte ilişkilere, yüzeysel mutluluklara karşı sessiz bir isyan. Atılgan’ın keskin gözlemleri, şehirdeki yalnızlığı ve bireyin içsel çatışmalarını çarpıcı bir şekilde görünür kılar. Kitapta kaybolmak, aynı zamanda kendi ötekiliğini fark etmektir.
- Görünmez Kentler (Italo Calvino): Marco Polo’nun anlattığı hayali şehirler okurun zihnine kurulmuş düşlerdir. Her şehir bir arzunun, korkunun, zamanın ya da hatıranın farklı bir yüzünü temsil eder. Bu kitap, mekânı bir düşünceye dönüştürür; insanın iç dünyasının şehirler gibi kurulup yıkıldığını gösterir.
- Yabancı (Albert Camus): Meursault’nun kayıtsızlığıyla başlayan hikâye, insanın anlam arayışını ve varoluşsal sorgulamalarını sarsıcı bir yalınlıkla dile getirir. Duygularını, toplumsal beklentileri, hatta ölümü bile “yabancı” bir gözle karşılayan karakter, aslında hepimizin içindeki boşluğu işaret eder. Kaybolmak burada, hiçliğin kıyısında bir yürüyüşe dönüşür.
- Saatleri Ayarlama Enstitüsü (Ahmet Hamdi Tanpınar): Zamanın yalnızca saatlerle değil, toplumun çelişkileriyle de ayarlanabileceğini gösteren ironik bir başyapıt. Hayri İrdal’ın gözünden, modernleşme sancıları ve bireysel çatışmalar mizahi bir dille anlatılır. Tanpınar’ın ustalığı, kitabı hem hüzünlü hem de derin bir ayna haline getirir.
Sonuçta, bu beş kitap bize şunu hatırlatır: kaybolmak sandığımız şey, aslında yeni yollar bulmaktır. Her biri farklı bir kapı, farklı bir yolculuk. Ve belki de en güzeli, bu yolculukların hepsi hâlâ elimizin altında; bir kütüphanede, bir rafta ya da belki çoktan tozlanmış eski bir kitabın arasında bizi bekliyor.