Biz ve bizden önceki kuşaklar gençleri çok eleştirir. Ben bu gençleri gördükten sonra dedim ki; Biraz susun, biraz susalım. Ülkemizin girdiği karanlık tünele bizleri gençler sokmadı. Aslında biz ve önceki kuşakların beceriksizliği ülkeyi bu hale getirdi. Yaşadıklarımız sadece bir sonuç. 1938 YILI sonrası dönüştürülen ülkemiz… Ülke karanlığa sürüklenirken 1938 yılı sonrası kuşağın sergilediği aymazlık… Gençleri eleştirmeden önce onlara bir özür borcumuz yok mu?
Bir yıldır aşırı halsizlik yaşıyordum. Tahliller bir arıza göstermiyordu(!.).. Bir gün bayılma noktasına geldim. Nabız 37… Kalp tekliyor. Randevu alıp Alanya Alaaddin Keykubat Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne gittim. Sevgili doktorum Özkan Dede EKG’de 38 nabzı görünce endişelendi. Gerekli tahlilleri istedi. Acil holter cihazı takıldı. Bizim kalbin elektrik sistemi arızalı çıktı(!)… Aslında şu anda galiba bedavadan yaşıyorum…
Doktor Cemal KÖSEOĞLU sonuçları inceledikten sonra acilen kalp pili takılması gerekliliğini anlatarak yakın tarihe gün verdi. Başarılı bir operasyonla pil takıldı. Sonra yoğun bakım süreci… Doktorum Cemal KÖSEOĞLU ve ekibine çok teşekkür ediyorum. Yürekleri dert görmesin.
Hastalığım özel bir durum. Bu yazıyı hastalık anlatmak için yazmıyorum. Hastane süreci ve yaşadıklarımı anlatmak için yazıyorum.
Yoğun bakımda bir yatağın üzerindesiniz. Dolayısı ile en ufak bir ihtiyacınız için bile yoğun bakım personelini çağırıyorsunuz. Kardiyoloji yoğun bakım ekibine hayran oldum. Çoğu çok genç. Sabah dokuzda nöbeti teslim alıp, ertesi gün sabah dokuza kadar ayak üzerinde hastalara koşturup duruyorlar. Hepsinin adını bilmiyorum. İki hemşirenin adı aklımda kaldı. Ayşegül ve Ezgi Hemşire… Hepsi o kadar güler yüzlü ki… Yoğun bakımda morale ihtiyacı olan hastalara tedaviye ek ilaç gibiler. Bütün ekip (hemşire, temizlik personeli, yardımcı personel) ayrımsız, birlikte öyle güzel çalışıyorlar ki…
Biz ve bizden önceki kuşaklar gençleri çok eleştirir. Ben bu gençleri gördükten sonra dedim ki; Biraz susun, biraz susalım. Ülkemizin girdiği karanlık tünele bizleri gençler sokmadı. Aslında biz ve önceki kuşakların beceriksizliği ülkeyi bu hale getirdi. Yaşadıklarımız sadece bir sonuç. 1938 YILI sonrası dönüştürülen ülkemiz… Ülke karanlığa sürüklenirken 1938 yılı sonrası kuşağın sergilediği aymazlık… Gençleri eleştirmeden önce onlara bir özür borcumuz yok mu?
Sevgili Kardiyoloji Yoğun Bakım ekibi… Bebeğe bakar gibi hastalara bakan, yüreği güzel gençler, hepinize çok teşekkür ediyorum. Bu güzel duygularınızı hiç kaybetmeyin. Kalbinizi kıranlar olacak. Haksızlıklar yaşayacaksınız ama siz insan kalmaya devam edin. En büyük zenginlik, karanlığa rağmen ışığa tutunup insan kalabilmektir. Çünkü insan kaldığımız sürece güçlü oluruz.
BİR DE ELEŞTİRİMİZ VAR
Çok defa değişik hastanelerde yattım ama bu hastanedeki kadar FECİ YEMEK önümüze gelmedi. Yemek dediysem, sözün gelişi söyledim. Bir hafta bulamaç gibi un çorbası çıkar mı? Un çorbası dediysek, başka bir ad veremediğimdendir. Benim annemim “çorba değil, bulaşık suyu” dediği cinsten. Bir aşçı bu tabldotu yemek diye nasıl çıkartır? Aşçılık mesleği herhalde bu kadar zulüm görmemiştir. Doğal olarak bizim yemekler tuzsuz ama gerçek bir aşçı farklı çeşnilerle bulamaç değil çorba yapar. Unu suya salmak çorba pişirmek değildir. İki günün sonunda yemek yemekten vaz geçtim. Boğazımda uzun süre un tadı kaldı. Bu nasıl yemek dediğimde personel; “biz de aynı yemeğin tuz konmuşunu yiyoruz” dediğinde şaşırıp kaldım. Gerçekten mi, bizi rahatlatmak için mi söylüyorsunuz diye sorduğumda, gerçek dediler. Ayrıca her hastaya aynı yemek-kahvaltı geliyor. Hasta şeker hastası ama kahvaltıda reçel var(!)… Şaka değil, gerçek. Daha önce İbni Sina dahil, birkaç hastanede yattım. Hastaların hastalık durumuna göre yemek çıkardı. Her hastaya asla aynı yemek çıkmazdı. Yemekten kim sorumlu ise, hayatında acaba hiç hastane görmemiş mi?
Bu yemekten sorumlu kim ise O’na anlatayım;
Doktor olmazsa hastane olmaz. Hemşire, yardımcı ekip, teknik personel olmazsa, doktorun ancak muayenehanesi olur. Hastane, doktor, teknik personel, hemşire ve yardımcı personelin ekip oluşturmasıyla hastane olur. Bu ekip var olduğu için satın alma, muhasebe ve Müdür olur. Yani, sizler onlar olduğu için varsınız. Varlığınızı bu sağlık ekibine borçlusunuz. İlk önce bu gerçeği idrak etmelisiniz. Çıkardığınız yemek bu personele verdiğiniz değeri gösterir. Çalışan insanlar değer gördükçe mutlu çalışır. Özverili çalışır. 22 yıl mühendis olarak çalıştım. Türk Telekom’da çalışırken bize çıkan yemekler birinci sınıftı. Ve bizler Türk Telekom’da çalışırken işi kendi işimiz gibi benimser, gecemizi gündüzümüze katardık. Değer verirsen değer görürsün. Sizler siyasi gelirsiniz o koltuklara, çalışanlar emeği ve bilgisiyle gelir. Bu yemekleri o güzel insanlara kim layık görüyorsa, şiddetle kınıyorum. 21. Yüz yılda, insan onuruna yakışır yemek yemek onların en doğal hakkıdır. Gün gelir, koltuklar gider. O zaman sokakta selam verecek adam bulamazsınız. Tecrübe ile yazıyorum. Çünkü koltuktan olunca selam verecek kimseyi bulamayan çok kişi gördük.
Sağlıklı kalın, gülen yüzünüz solmasın.
www.haberiniz.com.tr ekibi olarak yazarımız Sayın Zahide Uçar’a geçmiş olsun der, acil şifalar dileriz.