Hüseyin Atay Hoca sıradan bir ilahiyatçı değildi; o, yaşadığımız yüzyılın İmam-ı Azam Ebu Hanife’siydi. Türkiye ve İslam dünyası ikinci Ebu Hanife’sini, yeni bir İma-ı Matüridî’sini kaybetti. Saygı değer hocam, mekânın cennet olsun.
Yıl 1971. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ne öğrencilik kaydımı yaptırdıktan sonra iki genç yaklaştı: “Yatacak yeriniz yoksa bugün bizde yatalım, şurada yurdumuz var” dediler. Vakit geçti, Ankara’yı bilmiyordum, teklifi kabul ettim; yakındaki bir binaya girdik. Sabah dersler başlıyordu. Yorgunum deyip yattım. Henüz uyumamıştım, birisi diğerine: “Yarın ilk dersiniz ne, kim gelecek” diye sordu. Cevap; “Kelam. Gâvur gelecek.” Bir başkası, “O gâvur üçüncü saatte de bize gelecek” dedi. İlahiyatta gâvurun işi ne? Yoksa fakülte yabancı bir hocayla anlaştı da ders mi verdiriyor dedim. Kalktım; bu gâvurun adı ne diye sordum.
“Adı Hüseyin Atay” dediler. Ben, “adından anlaşıldığına göre hoca Türk. Kelam dersine giriyorsa Müslümandır” deyince: “Onun nasıl bir gâvur olduğunu sonra görürsün” dediler. Sabah fakülteye varınca sınıfımı filan bulmadım, hizmetlilerden birisine, “Hüseyin Atay diye bir hoca var mı?” diye sordum. “Var” dedi. Buradan geçerken onu bana göster dedim. Hizmetli az sonra “İşte Hüseyin Atay” dedi. Hocayı takip ettim, girdiği sınıfa ben de girdim. Geçip arkaya oturdum.
Hoca kürsüye oturdu, cebinden çıkardığı küçücük bir Kuran ile dersini anlatmaya başladı. Hep Kuran merkezli konuştu. Orada, nasıl olur da bu adama gâvur/kâfir diyorlar diye hayret ettim. Sonra anladım ki, Hüseyin Atay’ı tekfir edenler bir cemaatin elemanlarıymış. Diğer hocalarımın derslerine girmediğim saat ve günler oldu ama Atay Hoca’nın derslerini hiç kaçırmadım. Anlaşılacağı gibi bugünkü yazımın konusu Hüseyin Atay’dır. Uzayacak ama hoş görün.
***
Türkiye’de, “okunan sure ve duaları anlamadan namaz kılmanın yararsız” olduğunu söyleyen ilk ilahiyatçı Hüseyin Atay’dır. Demişti ki: “NAMAZ KILMAKLA İYİ MÜSLÜMAN OLUNMAZ.” Benzer bir sözü de şuydu: “KURAN’I ANLAMADIKÇA TÜRKLER MÜSLÜMAN OLMAZ.” O, ruh ve hayatımızı düzeltmeyen bir namazı zararlı olarak görürdü. Yeri geldikçe derdi ki: “BUGÜNKÜ (gösterişçi) NAMAZ MÜSLÜMANLARIN BAŞ BELASIDIR.”
***
Bilinçsiz namazları sert bir biçimde eleştirdiği için bazı öğrencileri kendisine: “Sen namaz kılıyor musun?” gibi alaylı ve aşağılayıcı sorular sorarlardı. Bu soruya verdiği yanıtı hiç unutmam: “Beni konuşturmayın. Ben çocukken hafız oldum. O günden itibaren kazaya kalmış bir vakit namazım yok.”
***
Klasik bir din eğitimini, kalıplaşmış bir dinî hayatı beğenmezdi. Fırsat buldukça şu kanaatini açıklardı: “OSMANLIYI MEDRESELER YIKTI.”
***
Temelsiz bilgilerle Müslümanlık yapan, İslam’ı siyasallaştıran arkadaşlarımız vardı. İkiye bir hocaya itiraz ederlerdi. Hoca bir gün dedi ki: “Arkanıza yaslanın, size önemli bir şey söyleyeceğim.” Herkes arkasına yaslandı. Sınıfı kontrol ettikten sonra dedi ki: “ARKADAŞLAR, BURAYA EKSİK VE YANLIŞ DİNİ BİLGİLERLE GELMİŞSİNİZ. DOĞRUYU KABUL ETMİYORSUNUZ. KEŞKE SİZ BÖYLE MÜSLÜMAN OLARAK DEĞİL DE İNANÇSIZ KİŞİLER OLARAK GELSEYDİNİZ DAHA İYİ OLURDU. O ZAMAN BEN İSLAM’I SİZE DAHA İYİ ÖĞRETİRDİM…” Sınıf buz kesmiş, kimse konuşamamıştı.
***
Hoca’nın bende çok hatırası var. Bu kadarı yeter. Buraya O’nun düşünce ve kişiliğinin ipuçlarını verecek birkaç cümlesini aktarıyorum:
“EĞER BU DİN ALÇAKLIK DİNİ İSE BEN MÜSLÜMAN DEĞİLİM.”
“MİLLETİN İLERLEMİŞ BİR MİLLET OLARAK VAR OLABİLMESİ İÇİN HER ALANDA YENİ ÖNDERLER YETİŞTİRMESİ GEREKİR. GÜDÜMLÜ MEDENİYET OLMAZ.”
“ATATÜRK’ÜN BU (GENÇLİĞE) HİTABESİ; ONUN TÜRK GENÇLİĞİNİN AMACINI VE HEDEFİNİ AÇIK BİR ŞEKİLDE ORTAYA KOYMUŞTUR. SİYASİLERİN, YÖNETİCİLERİN BUNA HİÇ ALDIRIŞ ETMEMELERİNİN SEBEBİ KENDİLERİNİN BU GENÇLİĞİ TEMSİL ETMEDİKLERİ VEYA BÖYLE BİR GENÇLİĞİ YETİŞTİRMEME SUÇLULUĞU VE EZİKLİĞİNDEN MİDİR? ŞİMDİ BEN SORUYORUM, ATATÜRK’ÜN TÜRK GENÇLİĞİNE HİTABESİNDE HİTAP ETTİĞİ GENÇLİĞİN YETİŞMESİNİ ENGELLEYEN NEDİR? NASIL VE NİÇİN ENGELLENDİ?”
***
O mükemmel bir mantık adamıydı. Kimseyi taklit etmeden, bir siyasi parti veya dini oluşuma yamanmadan yaşadı. Düşünmek, düşündürmek, bilinçlendirmek O’nun temel özelliğiydi.
***
Bilim dünyası, yazılı ve görsel medya O’nu anlayamadı, görmezlikten geldi. Hadi şu sığ kafalı üniversite hocaları, tarikat ve cemaatler Hüseyin Atay’ı gizlemek istediler; “Aydın” dediğimiz kişi ve kuruluşlar, “tarafsız, aykırı” dediğimiz medyaya (Tele 1, Halk TV, KRT, Yeniçağ, Cumhuriyet gibi kanal ve gazetelere) ne oldu da bugüne kadar halkımıza Hüseyin Atay’ı hiç tanıtmadılar?
***
Ya bugünkü Türkiye’nin şu Diyanet ve siyasi yöneticilerine ne demeli? Tam bir gaflet ve dalalet içindeler. Hatırlayın, Atatürk’e lanet okuyan, İngilizlerin ağzıyla konuşan, “Türk-Yunan savaşını keşke Yunanlılar kazansaydı” diyecek kadar akıl ve onurunu kaybeden, hep T.C. düşmanlığı yapan bahtsız bir FESLİ vardı. “Diyanet İşleri Başkanı” denen Ali Erbaş bu meczubu hastanede ziyaret etmiş, kitaplarımızı bağışlamıştı. Yine hatırlayın, bu meczup öldüğünde Cumhurbaşkanından Diyanet İşleri Başkanına, Meclis Başkanından Dışişleri bakanına kadar bir sürü üst düzey makam sahibi o Cumhuriyet ve Atatürk düşmanının ya cenaze namazına katıldı ya da baş sağlığı mesajları yayınladı. Asıl acımız nedir biliyor musunuz? O yöneticiler bugün, Hüseyin Atay gibi bir İslam âlimi ve filozofunun ölümü karşısında sustular. İnsanın insanlık ve İslamlıkla biraz olsun alakası olmalı, öyle değil mi? Atay’ın cenaze namazı Diyanet İşleri Başkanlığı binasının bitişiğindeki Ahmet Hamdi Akseki Camii’nde kılındı ama Diyanet’in başkan ve üst düzey kadroları ile siyasetin büyükleri Atay Hoca’nın cenaze namazına katılmalar. Çok ayıp ettiler. İnsan olan insan, kendi köken ve irfanına biraz saygılı olur. Bu durum akıl alacak, “müminler kardeştir” ayetiyle uyuşacak bir huy değil. Yahu size ayrı bir iman ve ahlak mı aşıladılar? Sizin cenaze duanız öbür dünyada Hüseyin Atay’ın leh ve aleyhine bir değişiklik yaratmaz ama milli birlik ve bütünlüğümüzü bozar. Siz, Hz. Muhammed’in bir Yahudi cenazesine bile saygı duyduğunu öğrenmediniz mi?
***
Son olarak şu düşüncemi de dile getireyim: Hüseyin Atay Hoca sıradan bir ilahiyatçı değildi; o, yaşadığımız yüzyılın İmam-ı Azam Ebu Hanife’siydi. Türkiye ve İslam dünyası ikinci Ebu Hanife’sini, yeni bir İma-ı Matüridî’sini kaybetti.
Saygı değer hocam, mekânın cennet olsun.