Kaynak metin, Yusuf Dülger’in “Yaşatmak Ve Yakmak” adlı eserinden alınmıştır ve yaşatma ile yok etme arasındaki temel farkı vurgulamaktadır. Yazar, Türkiye’nin çeşitli iç ve dış tehditler nedeniyle bir “ateşin içinde eridiğini” iddia etmektedir. Metin, mevcut yöneticilerin ve bazı kesimlerin ulusal değerleri, ekonomiyi ve doğayı nasıl tahrip ettiğini örneklerle açıklamaktadır. Ayrıca, orman yangınları üzerinden çözüm önerileri sunarak, topyekûn bir seferberlik ve bilinçlenme ile ülkenin geleceğinin kurtarılabileceğine işaret etmektedir. Yazar, Türkiye’yi bir cennete dönüştürmenin vicdanlı, sorumlu ve korkusuz adımlar atmakla mümkün olduğunu belirtmektedir.
Canlılara destek vermeye yaşatmak, onları ateşle yok etmeye yakmak diyoruz. Ruh ve beden sağlığı yerinde olan insanlar ölmek istemezler, yaşamak isterler. İnsanlar kadar hayvanlarda da yaşama içgüdüsü var. Bitkiler bile yaşama tutunuyor. Bir süre sonra ölecek bile olsalar, insanlar yaşamak-yaşatmak için uğraşmalıdır.
Türkiye’deki makam, servet ve buyruk sahibi olanların çoğu maalesef yakıcı. Türkiye’de bir de ulus devlet karşıtları, Orta Çağ kafalılar var, onlar da yakıcı, aynı zamanda yıkıcıdırlar.
Türkiye Cumhuriyeti ve Türk ulusunun yakıcı ve yıkıcısı çok ki, devlet ve ulus olarak çok yönlü bir ateşin içinde eriyoruz.
Başımızdaki bazı yöneticilere bakın, inanç ve duygu sömürüsü yaparak yağımızı sızırıyorlar. Bunlar millî eğitimimizden millî kültür ve ekonomimize, tarım, hayvan ve madenlerimizden ormanlarımıza kadar nemiz varsa söküyor, kurutuyor ve yakıyorlar. Tarla, bağ ve bahçelerimiz boş, çoğumuz sadaka ile geçiniyor. Sultanlık kapıda. Tekli yapımız, millî egemenlik ve kimliğimiz komada.
Emperyalistlerin destek ve kışkırtmasıyla 40-50 bin insanımızı (asker, öğretmen, korucu, çocuk, genç, ihtiyar demeden) öldüren katiller bağışlanıp içimize salınacak. Bunu “dindar, milliyetçi, devrimci, halkçı” denenler yapıyor. Diyorlar ki: “Barış gelsin. Kucaklaşalım. Öcalan önder. Açılıma karşı çıkanlar bozguncu.” Şu terbiyesizliğe bakın; Abdullah Öcalan vb. caniler iyi, Türk halkı kötü.
Düne kadar devlet ve ulus düşmanlığı yapanlar, katil ve bölücülerle saf tutanlar bugün kurtarıcı, bilge, devlet adamı edalarıyla Türk ulusunu kandırmaya çalışıyorlar. Bu uşak, kimliksiz, meçhul ve dönekleri etkisiz kılmazsak, değil millet ve ormanlarımız, kayalarımız, topraklarımız, ırmaklarımız bile yanacak.
Orman yangınları üzerinden bir çözüm üretelim. Yöneticiler yangınların sıcaklarda artacağını düşünerek yeteri kadar yangın uçağı, helikopter hazırlasalardı, ihtiyaç fazlası uçaklarını yangın uçaklarına dönüştürselerdi, büyükten küçüğe kadar; öğrenci, öğretmen, yaşlı, genç, esnaf herkes yangına karşı bilinçlendirilseydi, hepimiz birer yangın gönüllüsü yapılsaydık/olsaydık, yangınlara sebep olan otları yiyerek besin üreten küçük baş hayvanlarımızın sayıları artırılsaydı, yer altı zenginliklerimiz dört-beş vicdansıza peşkeş çekmeseydi, Türkiye cehenneme dönüşmezdi.
Görevliler ehil kişilerle birlikte orman yapılması gereken alanları, oralar için elverişli fidanları belirleseler, fidanlıklar oluştursalar, Türkiye’de bir orman seferberliği başlatılsa, herkes her fırsatta ve sürekli ağaç dikse, diktiğimiz ağaçları sulasak, korusak; Türkiye elli yıl sonra cennet olur. Diğer alanlardaki yangınları önlemek için böylesi özel düşünce ve projeler üretebiliriz.
Yanan orman arazilerini yeşertmek, ağaç ve ormanlarımızı artırmak için yönetici ve yurttaşlar olarak hepimize düşen görevler var. Öncelikle yöneticiler daha fazla dürüst ve samimi olacaklar. Hepimiz daha çok özveride bulunacağız. Bu bir anda olmaz, uzun süreli bir eğitim-öğretimden geçeceğiz. Parti ve düşüncemiz ne olursa olsun, beceriksiz, görevini ihmal eden çıkarcı yöneticileri uyaracağız. Dinlemezlerse, “GİT” diyeceğiz, kovacağız.
Yıkıcı ve yakıcılardan kurtulmanın, cehennem yapılan Türkiye’yi CENNET VATAN yapmanın ilk adımı vicdanlı olmaktan, sorumluluk taşımaktan, korkusuz ve örgütlü olmaktan, adım atmaktan geçer.