Atatürk’ten sonra ağır ağır, son yirmi yılda süratle, bir millî devlet, millî eğitim, millî kültür düşmanlığı, Arap-Acem hayranlığı başladı. Dikkatlice bakınca, bunun arkasında: Alyuvarları nakil, medrese kafalı, dışa bağımlı “büyük devlet adamı, aydın’ denilen kriptoların olduğunu görüyoruz.
Türkler Müslüman olduktan sonra; ad, anadil, millî kültür gibi özelliklerini Araplaştırmaya başladılar.
Türkler bir yandan kurdukları millî devletlerini (T.C.) güçlendirirlerken bir yandan da kaybettikleri millî kimliklerini elde etmeye başladılar, kısa zamanda büyük başarı sağladılar. AKP’nin arka arkaya iktidara gelmesiyle millî kimlik, millî devlet kazanımlarımız durdu, geri dönüşler başladı.
Bu kayıpların baş nedeni, bazı üst düzey yöneticilerin yetersizlikleriyle birlikte; millî kimlik düşmanlıkları, akıl, bilim ve uygarlık karşıtı olmalarıdır.
Portresini çizdiğim bu yöneticiler bugün sömürgecilerle iş birliği yapıyorlar, kutsal duyguları sömürüyorlar. Dahası, bunlar sıkıştıkça “millîyiz” diyorlar ve ahmak (belki eleman) milliyetçilerin de desteğiyle ömürlerini uzatıyorlar.
Mustafa Kemal’in başını çektiği kurtarıcı ve kurucu kadro, Kurtuluş Savaşı sürerken, millî eğitim, millî egemenlik, millî ekonomi, çağdaşlık ve tam bağımsızlık gibi alanlarda köklü devrimler yaptılar. Medreseleri, tekke ve zaviyeleri kapattılar. Arap alfabesini bırakıp Türk alfabesine geçtiler. Kendi dil ve tarihimizin köklerini araştırdılar. Hilafet ve saltanatı kaldırdılar. İzmir İktisat Kongresiyle millî ekonominin temellerini attılar.
Atatürk demişti ki: “Türk dilinin kendi benliğine, aslındaki güzellik ve sadeliğine kavuşması için bütün devlet teşkilâtımızın dikkatli, ilgili olmasını isterim.” Bu konuda ilk adımı kendisi attı. Dilimize girmiş yabancı kelimeleri bıraktı, Türkçelerini kullandı. Örneğin: Mebus yerine vekil/saylav, tezahürat yerine gösteri, içtima yerine toplantı, muhterem yerine saygı değer, maarif yerine millî eğitim, deruni yerine içten demeye başladı. 1928-1929’lu yıllarında yapılan yasal düzenlemelerle kamudaki tüm yazı, yazışma ve levhaların Türkçe olması zorunlu hale getirildi.
Atatürk’ten sonra ağır ağır, son yirmi yılda süratle, bir millî devlet, millî eğitim, millî kültür düşmanlığı, Arap-Acem hayranlığı başladı. Dikkatlice bakınca, bunun arkasında: Alyuvarları nakil, medrese kafalı, dışa bağımlı “büyük devlet adamı, aydın’ denilen kriptoların olduğunu görüyoruz.
Birileri çıkıyor, “Türkiye Maarif Modeli” adı altında bir model hazırlatıyor ve bu modelin arkasından tarikat ve cemaatler çıkıyor. Soralım: Neden Millî eğitim değil de maarif? Adam, cihannüma (Dünya Haritası) diyor. Ulusları boğan, kendini dünyanın efendisi gören siyonizm’in kucağına itiliyoruz. Bu kafa cihannüma ile iş birliği yapıyor, millî bütçe ve millî eğitimimizi birilerine peşkeş çekiyor.
İki yıl önce, Konya’nın merkezinde, bir Ortaokul-Lisede Atatürk Köşesi’ne Atatürk resminin yerine Osmanlıca bir İstiklal Marşı’nın asıldığını görmüş, ilgililere dilekçe vererek gerekenin yapılmasını istemiştim. Şu günlerde o dilekçemin sonucunu görmek için okula gittim. İstiklal Marşı Türkçe asılmış ama Atatürk resmi yine yok, yerinde 3-4 yaşlarında, başı türbanlı, bir kız çocuğunun resmi, resmin altında: TESETTÜR EDEPTİR yazısı var.
O resimleri aşağıya koyuyorum. Bakın, millî eğitimimiz soysuzlaştırılıyor. Bunun önlenmesi gerekiyor. İnanmayan araştırsın, asılsız yazıyorsam bana saldırsın.