Tarih 13 Ağustos 1920. Yunanlılar Edirne’yi işgal ediyor. Edirne Müftüsü Hilmi Hoca, Yunan Genel Valisi ve Metropolitiyle Selimiye Camii’ne gidiyor, “VENİZELOS’UN SAĞLIĞI İÇİN” dua ediyor.
Yunanlılar Ege’yi işgal ettiklerinde, Alaşehir’deki camilere dört HOCA geliyor. “Yunan ordusu Padişah’ın emriyle geldi. Sakın hizmette kusur etmeyin” diyerek Yunan ordusu lehine propaganda yapıyorlar. (İlhan Selçuk, Yüzbaşı Selahattin’in Romanı 2. Kitap, s. 91. Remzi Kitabevi İstanbul 1981)
Batı Cephesi’nde savaşımız sürerken Mustafa Kemal donatım, teftiş gibi nedenlerle Konya’ya geliyor. İki MÜDERRİS Mustafa Kemal’i medreselerine davet ediyor. Müderrisler medresede Mustafa Kemal’e: “Bizim gençleri askere alma” diye rica ediyorlar. Niyetleri anlaşılıyor; mollaları savaştan alıkoymak.
Savaş kazanılıyor, zaman geçiyor, Türkiye güçleniyor. Gelinen noktada, görüyoruz ki, yeni türeyen hoca-hacı kesimine eskilerin ruhu hulûl etmiş; ellerinden gelseydi Diyanet Akademisi vb. kurumlarda okuyan gençleri askerlikten muaf tutacaklardı. Çevrenizdeki HOCA takımını bir öğrenin; “Vatan savunması, nöbet şöyle sevap, böyle kutsal” dedikleri halde, “Paralı askerlik, sağlık raporu” gibi yollarla asker kaçakçılığı yapıyorlar.
Bunların öncüleri dün Allah’tan korkmadan, utanmadan Ayasofya’da, Atatürk’e lanet okudu. I. Dünya Savaşı’ndan beri İngilizlerin hiç sevmediği kişi Mustafa Kemal Atatürk’tür. Peki, İngilizlerle, bizdeki Atatürk düşmanlarının farkı ne?
Türkiye’nin bir de “abi, dava adamı” denen politikacıları var. Bunlardan birisi “İzmir’in kurtuluşu 9 Eylül, kim demiş? Müstevliler alacaklarının birkaç kat mislini aldı” dedi Kurtuluş Savaşımızı, Mustafa Kemal’i, zaferlerimizi inkâr etti.
Biz Yunan ve İngilizlerle savaşırken Zeynelabidin adındaki HOCA İngiliz Muhipleri Cemiyeti’nin başkanı ajan RAHİP FREW ile görüştü, Bozkır-Konya isyanları çıkartıldı. Delibaş’ın eşkıyaları İslam bilgini, Müdafaa-i Hukuk’un Konya’daki öncüsü Sivaslı Ali Kemali Hoca’yı şehit ettiler. Onlar ve bugünkü ardılları zehirli çayır mantarı gibiler. Temas ettikleri her insanı zehirliyorlar. Bu zehirlenmenin dünyada başka bir örneği yok. Zehirden kurtulmanın yolu, bu zihniyetle savaşmaktan ve kaynağını kurutmaktan geçer.
İstanbul’daki İngiliz Yüksek komiseri Amiral Calthorpe’tan İngiltere Dışişleri Bakını Curzon’a 23 Haziran 1919’da bir tel gönderiliyor. Telde, “Çanakkale Savaşı’nda ün yapan, Samsun’a ordu Müfettişi olarak gönderilen Mustafa Kemal Paşa’nın kendisini milliyetçi akımın merkezi haline getirdiği, geri çekilmesi istendiği halde sonuç alınamadığı, İstanbul’a dönmesi için yeniden emir verileceği” belirtiliyor. (Bilâl N. Şimşir, İngiliz Belgelerinde Atatürk C.I, s. XXVI. Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara 1992)
***
Şu itiraf İngiltere’nin Başbakanlarından Lloyd George’un:
“Arkadaşlar, yüzyıllar nadir olarak dahi yetiştirir. Şu talihsizliğimize bakın ki, o büyük dahi çağımızda Türk ulusuna nasip oldu. Mustafa Kemal’in dehasına karşı elden ne gelirdi?” (Selahaddin Çiller, Atatürk İçin Diyorlar ki, s. 135. Kaynağıyla birlikte, Varlık yy. İstanbul 1981)
İngiliz yazar Lord Kinross Mustafa Kemal’ şöyle değerlendiriyor:
“Asker Atatürk, Avrupalı güçlerin düzenlerine, o zaman hiç kimsenin göze alamadığı bir ataklıkla karşı koydu. Böylece ülkesinin tarihini değiştirdi.”
Yunan tarihçisi Thomas A. Vaidis, Atatürk’ü şöyle değerlendiriyor:
“O, Türk ulusuna bozgunun eşiğinde ve ulusal bir çöküş anında ulusal bilinci aşılamıştır. Türkiye’ye, kendisini ileri ve çağdaş bir devlet aşamasına eriştiren kuruluşları getiren de O’dur.” (Sabahaddin Çiller, a.g.e. s. 53)
Gerçek bu iken, bunlar hep T.C. ve Mustafa Kemal’e kurşun sıktılar, Batılıların düdüğünü çaldılar. Kanıt mı istersiniz? ABD askerlerini Irak’a sokanlar, onların “sağ salim memleketlerine dönmeleri için dua edenler”, İngiliz ajanı Şeyh Nazım Kıbrisi’ye müritlik yapanlar bunlar değil mi? Öyle ise bunlar samimi Müslüman değiller, İngilizci Müslümanlar.
Sonuca gidelim. Bunlar nutuk atarlar, efelik yaparlar ama korkaklar. Bunların Vahdettin ve Mustafa Sabrilerden farkları yok. Biz Millî Mücadele ruhunu diriltince göreceğiz ki, bunlar İngiliz-Amerikan gemileriyle Türkiye’den kaçacaklar.
Bunlardan kurtulmanın en etkili yolu örgütlü mücadele ve eylemdir.
Bugün Türkiye’de: “CUMHURİYETÇİ, ATATÜRKÇÜ, MİLLİYETÇİ” gibi adlarla kurulmuş parti ve dernekler var ama konuştukları ve görüldükleri gibi değiller. Eğer bunlar adlarının ve iddialarının sahibi olsalardı:
Milliyetçiliği çiğneyenlerin çizmesi olmazlardı.
Cumhuriyet yıkılırken birbirlerine düşmezlerdi.
Atatürk kurşunlanırken ufacık bir adım atarlardı.
Onlar bunu yapmıyorlarsa, sığınmacılardan farksızsalar; biz yapacağız. Atatürk’ün on sekiz kişiyle yola çıktığını, sonuçta başardığını hatırlayalım yeter.
Bilinçli, ilkeli ve eylemli olmak zorunluluğu var. Yoksa bu İngilizci “Müslüman” ağızlılar yarın yine isyan ederler, kafa keserler.