Bildiğiniz gibi aydın sözcüğü ışıklı ve parlak demektir. Aydın kişi denince aklımıza: Yol gösteren, insanlara öncülük eden, ulusunu geleceğe hazırlayan, zamanının ilerisinde olan, akla değer veren, para-makam hırsı gibi tutkuları bulunmayan kişi gelir.
“Aydınlanma çağı” denen bir dönem var. Bu çağ, buyurucu ve değişmez kurallara karşı düşünce, deney ve araştırmaların öne çıktığı 18. yüzyıldır. Avrupa insanı bu çağda doğmaları yıkmış, sömürü ve zorbalığı yok etmiş, bireyler “yurttaş” olma hakkını kazanmıştır.
Şimdi bugünkü aydınlarımızın karakterlerine (tipine, özelliklerine) bakalım. Türkiye’de yaşı, tahsili, unvanı, makamı, duruşu ve görünüşü ile aydın tanınan, kendisini aydın sayan, her meslekten o kadar çok kişi var ki, bunların söz ve işlerine bakınca, çoğunun aydın olmadığını, her birisinin bir papağan, bir kukla, bir zavallı, bir ekmeksiz, bir çöl bedevisi, bir Ortaçağ soytarısı, bir bukalemun olduğunu görürüz.
Aydın konumundakilerin tümüne olumsuz bakmıyorum, çoğunun diyorum. Her kesimde, gerçek aydınlarımız var. Bunların her biri bir kahramandır, önümüzü açmaktadır. Burada tüm gerçek Türk aydınlarının adlarını saymak mümkün değil ama Turgut Özakman, Muazzez İlmiye Çığ, Hüseyin Atay, Aziz Sancar gibilerinin şahsında hepsini saygıyla anıyorum.
Türkiye’deki aydın görünümlü sıradan kişilerin bazı özelliklerini birkaç madde halinde sıralayayım. Bu adamlar:
1-Taklitçidirler; unvan alıncaya kadar birkaç kitap okurlar, gerekirse düşünce ve emek çalarlar, unvan ve şöhret sahibi olduktan sonra uğraşılarına son verirler. Bunlar düşünce üretmezler, düşünce ve değer üreten kişileri hasetlikleri yüzünden boğmaya çalışırlar.
2-Paracıdırlar, eyyamcıdırlar, idealsizdirler, övülme ve okşanmayı severler. Dekan yahut rektör olabilmek için ilgililere secde ederler, bir hisse kapabilmek için nöbet tutarlar. Milletvekili yahut üst düzey bürokrat olabilmek için siyâset baronlarına fedai olurlar, “bugün, bu yıl, bu dönem kimden ne elde edebilirim”in hesabındadırlar. Bunların vicdanlarında “millet borcu” yoktur, “her ay kaç lira döviz biriktirebilirim, ikinci, üçüncü dairemi kaç yılda alabilirim” rüyasıyla yaşarlar.
3-Siyâsette, sağlıkta, milli eğitimde tüm kamuda; “aydın” denilen, “Dr.” denilen, “yönetici, uzman, eğitimci” denilen bir veya birden çok fakülte mezunu, yurt dışında mastır yapmış çok sayıdaki kişiden birkaçıyla bir iki gün birlikte olabilirseniz, her birinin bir yağcı, bir canlı, bir geri zekâlı olduğunu ve çok kötü yönetildiğimizi anlarsınız.
4-Aydın kesiminin söz, yazı, kitap, açıklama, saç, sakal, bıyık ve giysilerine bakarsanız; ya bir cemâat, ya bir tarikat, ya bir ideolojik örgüt mensubu olduklarını, özgür düşünceyi ve bilimi ittiklerini, bâtıl inanç, doğma ve ön yargıyı öne çıkarttıklarını görürsünüz. Bunlar Türkiye’yi Ortaçağ’a götürür. Ortaçağ’ın Avrupa’sında halk aydınlarının arkasına düşerek aydınlanma dönemine damgasını vurmuştu. Biz de böyle yapmalıyız, Ortaçağ’ın kafasını patlatmalıyız.
5-Yakındığımız Türk aydın tipinin bir başka özelliği, emekli olur olmaz köşesinde inzivaya çekilmesidir. Ülkesi yanmış yıkılmış, bunların umurunda değil. Halbuki aydın güneş yahut ay gibi olmalı, evrenin sonu gelinceye kadar düşünce ve eserleriyle gündüzü ve geceyi aydınlatmalıdır.
6-Aydın olmayan aydınların çoğunluğu “sağcı, milliyetçi, dindar” kesimlerden çıkıyor. Haklarını teslim etmek gerekirse, “sol, sosyal demokrat, komünist” dediğimiz kesimler, diğerlerine göre daha fazla aydın yetiştirmekte, bilim ve düşünceye daha çok hizmet etmekteler. Dünyanın sorunlarını tartıştıran, sömürülere isyan eden öncülerin çoğu sol-komünist kanattandır.
7-“Aydın” kesiminin en büyük özelliklerinden biri Atatürk karşıtlığıdır. Bu aptallık kısmen sol, çokça mukaddesatçı sağdan gelmektedir. Oysa Atatürk, yüzyılımızın en büyük aydınlarındandır. Atatürk demek özgürlük, bağımsızlık, akıl ve bilim demektir. Bu yüzdendir ki Atatürk karşıtlarında bağımlılık, uşaklık, akılsızlık ve bilimsizlik öne çıkıyor.
8-Türkiye’nin aydın listesine baktığımızda, solun, özellikle ulusalcı solun, sağa göre daha aydın, daha birikimli, daha üretken, daha aktif olduğunu görürüz. Bu araştırmaya değer bir konudur.
9-Aydın olamamış aydınların aydın olmaları, ulus ve ülkemize yararlı olabilmeleri için iki tane olmazsa olmaz vardır: Yerli ve evrensel olmak. Yerli olmak demek, ulusal değerlerimizden kopmamak demektir. Evrensel olmak demek, dünyayı kucaklamak, evrensel değerlerle bütünleşmek demektir. Sol ve sağ aydınlarımız bu iki değerle yoğrulmalılar. Tersi yokluktur. Aydınlanma rehberimiz Atatürk, aydın ve başarısından söz ederken, ikiye bir buna vurgu yapar.