Diyanet İşleri Başkanı (DİB) yapılan Ali Erbaş’ı hatırlarsınız, geçenlerde: “Türk-Yunan Savaşını keşke Yunanlılar kazansaydı” diye sayıklayan Püsküllü Deli’yi ziyaret etmiş, o adama Diyanet’in (aslında bizim) yayınlarını hediye etmişti.
DİB’in bu tutumu beni günlerce rahatsız etti. ‘İl Müftülüğü’ne gideyim, DİB’in İle gelmesi söz konusu mu öğreneyim, o gün kendisine varayım: “Senin bu yaptığın ayıp, makamına ve sana yakışmıyor, bir daha böyle düşüncesizlik yapma” diyeyim dedim. Müftülüğe vardım, beni ERKEK FETVA ODASINA yönlendirdiler. “Oraya sor biz bilmeyiz, belki oradakiler bilir” dediler.
İçeride iki fetvacı varmış. ‘Ben fetva sormaya gelmedim, Ali Erbaş gelecek mi, bilginiz var mı’ dedim. Birisi dedi ki: “O’nu ne yapacaksın, derdin ne?” Konuyu anlattım. Birisi: “Gıybet olur, bunu konuşmayalım” dedi. ‘Böyle yapmasa gelmezdim, o da iyi düşünseydi’ dedim. Bana hemen: “Sen kuşluk namazı bilir misin” dedi. ‘Bilmem’ deyince, “Sana öğreteyim mi” dedi. ‘Öğretme’ edim. Ardından: “Öğren. Kılarsan. Sevap kazanırsın. Böyle şeylerle uğraşma.” dedi. Hemen cevap verdim: “Olan sevaplar yeter, fazla sevabı ne yapayım. Çoğunu taşımak zor olur..” Dikkatlice baktılar.
Ben lafı yine Erbaş’a getirdim. Birisi: Püsküllü’yü kastederek: “O büyük tarihçi. Çok kitap okur. Çok kitap yazdı. Elinde belgeleri varmış. Cumhuriyetin ilk yıllarında 70.000 insanı suçsuz yere asmışlar. Şimdi açıklanmıyor ama belki ileride..” dedi. Öbürü tekrar: “Başkan hasta ziyaretinde bulundu.” dedi. Ben de: “Hastanede ben de yattım, niye ben ziyaret edilmedim” deyince: “Biz hastanelerde hasta ziyareti yaptık. Ağır hastalara TEYEMMÜM TAŞI verdik. İbadet kolaylığı sağlıyoruz..” dedi. Çayımızı içtik, oradan ayrıldım.
Çıkınca “teyemmüm taşı neymiş ki” diye düşünmeye başladım. 8-10 gün sonra bunu sormaya gittim. Bir başkası varmış. Kendisine: “Teyemmüm taşı veriyormuşsunuz, bir de bana verin, icap ederse teyemmüm edeyim.” Dedim.’ Fetvacı hoca bana: “Şimdi yok, el gibi bir taş bul veya bir kiremit bul yahut bir ufak TOPRAK TESTİ bul. Hastaneye giderken içine su doldur. Hem içindeki suyu içersin, hem de dışına teyemmüm edersin. Ama kiremit yahut testi tozlu olsun” dedi. Gülmeye falan kalkmayın, yalan yazdığımı düşünmeyin, konuşmalar aynen böyle geçti. “Hocam yıkayıp gitsem, tozsuz olsa olmaz mı” dedim. “Olmaz. Tozlu olacak. Toz yüzüne ve kollarına bulaşacak” dedi. Hoşça kalın dedim, çıktım.
HİLYELİ AKİK TAŞI:
Geçenlerde TV kanallarını gezerken Nihat Hatipoğlu Hoca Efendi Hazretlerine rastladım. AKİK TAŞI üzerine yazılmış HİLYE-İ ŞERİF’in faziletlerinden söz ediyordu. O hilyede ne mucizeler, ne kutsallıklar varmış, bir bilseniz. Sihirden berekete, Huzursuzluktan başarıya varıncaya kadar her derde deva imiş. Bu gün yine bir kanalda, bir başka hocadan, Akik Taşı üzerine yazılmış Hilye’nin bin bir çeşit yararını (?) duydum.
ERDOĞAN:
Bugün AKP Genel Başkanı Recep Erdoğan’ı dinledim. Portakal’a, Kılıçtaroğlu’na, İstanbul’daki bir camiye ayakkabılarıyla girenlere bindirdi. Ortadoğu’yu düzene koydu, maneviyat dolu konuşmalarıyla Konyalıları coşturdu.
YORUM VE SONUÇLAR:
Şu anlattıklarımın çoğu var, azı yok. Gelin bunları kısaca yorumlayalım, sonuçlar çıkaralım:
- Ali Erbaş gerçekten çoğumuzu, ölünceye kadar unutmayacağımız şekilde üzmüştür. Sizi bilmem ama ben, o tutum ve sözünden dolayı bizden özür dilemesini bekliyorum.
- Ben şimdiye kadar yaptığım ve yaptırdığım din eğitimi-öğretiminde bugünkü fetvacıların buluş ve anlayışları gibi bir TEYEMMÜM TAŞI’nı bilmiyordum. Anlaşılan Diyanet’in fetvacıları 700-800 yıl öncesinin fıkıh/ilmühal kitaplarını iyi tarıyorlar, çağımız Müslümanlarının dertlerine deva oluyorlar.
- Kiremit veya testi tozsuz olursa olmazmış, illa ki tozlu olacakmış; tozlar yüzümüze ve kollarımıza bulaşacaklarmış. Aman Allah’ım!… Ya şu içi su dolu testiye ne dersiniz? … Ne diyecekseniz soru işaretinin önüne koyduğum boşluğa yazınız.
- Püsküllü belayı konuşursam GIYBET etmiş olurmuşum, konuşmayacakmışım. Görüyor musunuz Müslümanların/müminlerin itiraz etmesini, akıllarını çalıştırmalarını nasıl, hangi gerekçe ile önlüyorlar? İstiyorlar ki, sürü gibi bir toplum oluşsun, aklını kullanmasın, işleri kolaylaşsın.
- Püsküllü Kadir çok âlimmiş, çok kitap yazmış, elinde 70.000 Müslüman’ın haksız yere öldürüldüğünü gösteren “belgeler” varmış. Bu iddiaya bir başlık koyacak olarsak şu yazılır: MÜFTÜLÜKLERDE VE DİYANET’TE ÇOK PÜSKÜLLÜ VAR.
- Akik Taşı üzerine yazılan HİLYE İNANCI ve reklamı; Diyanet’in DİBE vurduğunu, İmam-Hatiplerin, İlahiyatların, Dini Vakıf ve Cemaatlerin çürüdüğünü, MUTLAK KUDRET SAHİBİ TEK ALLAH inancının bozulduğunu, FETİŞİZM’İN geri geldiğini gösterir.
- Dikkat ettiyseniz Recep Erdoğan için AKP Genel Başkanı dedim. Çünkü bir Cumhurbaşkanı gibi kucaklayıcı konuşmuyor. Konya’daki konuşmasında bari “Hoşgörü abidesi” Mevlana’nın kapısı önünde iteleyici değil kucaklayıcı olmasını isterdim, bunu yapmıyor, kutup siyaseti yapıyor. Ayrıca kendisinin bir iki aydır konuşmalarına bakınız: Din, cami, alkol diyor, değerlerimizi sütre/siper ediniyor 31 Mart’a bu taktikli gidiyor. Muhalefet ve seçmenimiz bunu asla unutmamalı; oyuna gelmemeli, buna göre doğru politika üretmelidir.