“Bir atadan gelen kimseler topluluğu”na soy denir. İnsanın soyunu belirleme hakkı yok ama soyuna saygılı olma, soyunu yaşatma görevi var. Bu yüzden, birisinin soysuzluk yahut soy düşmanlığı yapması yanlıştır.
İnsanların büyük çoğunluğunda “soyunu koruma”, azında “soysuzlaşma, soy düşmanlığı” bulunur. Böyleleri genellikle; kanı ve kültürü mikroplu, bir de uşak ruhlu kişilerdir.
İnsanlığın bir soyu olarak Türkler geçmişten günümüze kadar, uzun süre soylarını korudular, soysuzlukla mücadele ettiler. Türkler bu özelliklerini Müslüman olduktan sonra kaybetmeye başladılar. Bunun baş nedeni: “Önemli olan Müslüman olmaktır. Soyun/ırkın önemi yoktur. Soy takibi ırkçılıktır; günahtır” şeklindeki yanlış bilgi ve kasıtlı propagandadır.
Bugüne kadar yaşadıklarımızdan anlaşıldığına göre; soysuzlaşma, biyolojik ve kültürel olmak üzere iki yolla olur. Anası bir milletten, babası bir başka milletten olan bir çocuk, büyüdükçe, bir o tarafa, bir bu tarafa savrulur. Sonra hangi gen yahut kültür ağır basarsa o tarafın adamı olur. Ömer Seyfettin’in “Piç” diye bir hikayesi var. Bugüne kadar okumayanlar bir okusunlar. Orada gene çekimin ne kadar önemli olduğunu görürler. Soysuzluğun nedenlerden birisi de bir kişi yahut ulusun başka kültür; dil, inanç, örf ve âdet, gelenek ve görenekleri benimsemesidir.
SOYSUZLUĞUN NEDENLERİ
İlk ikisi hariç, Osmanlı padişahlarının anaları Türk değillerdi. Bu padişahların anaları soylarını unutmadılar, padişah olacak oğlanlarını Türk’ün soy ve kültürüne ilgisiz (hatta düşman) yetiştirdiler padişah olacak oğullarını Türk kültür ve hayatına yabancı yaptılar. Bu padişahların hoca ve Şeyh ül İslamları genelde soy duygusundan yoksun birer “molla” idiler. Bu yüzden, bu hoca ve Şeyh ül İslamlar da padişah ve yöneticilerini soy bilincinden uzak tuttular. Sonuçta Türk’ün soy ve kültürü Osmanlılar döneminde çok zayıfladı. Dahası, Türkler Osmanlı’da hep aşağılandılar, soy kıyımına uğradılar. Bir örnek: Padişah’ın yakın çevresinden Ahmet Çelebi 16. Yüzyılın başında şunu yazdı: “Sakın Türk’ü insan sanma. Türk’ün başını keserken gam yeme. Baban da olsa Türk’ü öldür.”
Birinci Dünya Savaşı’nın sonuna geldiğimizde Osmanlı coğrafyasındaki Türkler Batı’nın haçlı Hıristiyanları ile Doğu’nun uşak ruhlu ve bilinçsiz kimi Müslüman halkları tarafından birlikte ezildiler. Batı’nın “Şark Meselesi” Anadolu’nun işgali ile uygulamaya kondu.
Anadolu’daki Türk kültür ve düşüncesinin soysuzlaşmasını sağlayan en önemli etkenlerden birisi de “Hoca, İslam Âlimi” dediğimiz kişilerin İslam dini adına anlattıkları yanlışlardır. Kuran’da Allah Aile, kavim/millet, dil, renk, örf ve adet, yurt gibi değerleri (ki bunlar bir milleti millet yapar) kabul ettiği ve “bunlara uyun, bunlara saygı duyun” dediği halde “hoca, İslam âlimi” denen kişiler bize sürekli soy ve milliyet duygusunu kötü, günah olarak tanıttılar. Türkiye’deki soysuzlaşmanın asıl nedeni budur.
MUSTAFA KEMAL’İN ÇIKIŞI
Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda Osmanlı yıkılmış, yurdumuz işgal edilmiş, kimliğimiz/soyumuz unutulmuştu. Tam da bu süreçte Mustafa Kemal çıktı; “İşgalcileri kovalım, hür yaşayalım, kimliğimizi/soyumuzu yeniden kazanalım, çağdaş dünyanın bir parçası olalım” dedi. O’nun öncülüğünde bir “Milli mücadele” verdik. 19 Mayıs 1919, 23 Nisan 1920, 29 Ekim 1923, 30 Ağustos 1922 günleri bu “Milli Mücadele”nin nişan taşlarıdır.
Mustafa Kemal’in bize emanet ettiği Türkiye’de halk genelde Osmanlı geleneği ile yaşadığı, milli bilinçten yoksun bırakıldığı, “Taklitçi Müslüman” olduğu için yakasını soysuzluktan kurtaramıyor.
Recep Erdoğan çıktı; “Milliyetçiliği ayaklarımın altında çiğniyorum. AKP’nin kitabında Türk yok” dedi.
Abdullah Gül, “Türk şart değil” dedi. AKP iktidarı “Türk Kızılay’ı” yazısındaki “Türk” sözcüğüne bile tahammül edemedi kaldırttı.
AKP zihniyeti öğrencilerimizin: “Türküm!… Varlığım Türk varlığına armağan olsun…” andını yasakladı, mahkemenin “Okunsun” kararına rağmen okutmuyor.
Aziz Babuşcu denen bir AKP’li: “AKP ile hepimiz Türk olmaktan kurtulduk” dedi. Mehmet Metiner denen bir başka AKP’li durmaksızın: “Kahrolsun Türkçülük” diye bağırıyor.
AKP Ankara Mv. Adayı Ela Altın sosyal medyada düşüncesini paylaştı: “Bir gün gelecek 29 Ekim’i Yas, 10 Kasım’ı Bayram olarak kutlayacağız.”
Ayasofya’nın ibadete açılması için binlerce kişi 24 Temmuz 2020 günü İstanbul’a çağrılırken; aynı gün (Lozan Zaferi) “Kovit 19 tehlikesi var” gerekçesiyle Anıt Kabir ziyarete kapatıldı.
AKP zihniyeti 26 Ağustos 2020’de Malazgirt Zaferimizi kutlamak için emrindeki zevatı ve milliyet fukaralarını Malazgirt’te toplarken; “Kovit 19” gerekçesiyle 30 Ağustos Zafer Bayramımızın kutlanmasına kısıtlamalar koydu.
Sosyal medyada gördüm, otomobilinin arka camına Atatürk’ün imzasını yapıştıran bir yurttaşımızı Trafik Polisleri durdurdular; Atatürk’ün imzasını kazıtmadan yol izni vermediler.
AKP zihniyeti dün Mustafa Kemal Atatürk’ü “İki sarhoştan biri” diye aşağılamıştı. Aynı zihniyet geçmişte Atatürk’e “Tren yoluna yatmış bir …” diyecek kadar büyük hakaretler etmişti.
Atatürk’ü düşman gören, O’nun kurduğu Cumhuriyet’in temel taşlarını söken, değişik gerekçelerle milli bayramlarımızı kutlamaktan kaçan ve bu milli bayramlarımızı unutturmaya çalışan zihniyet kimlerdir? Siyasal İslamcı, Osmanlıcı, soy/milliyet karşıtı kişi ve kuruluşlardır.
Türk milleti bugün soy karşıtı zihniyetlerin baskısı ve saldırıları altındadır. Soysuzluğun Atatürk’e neden bu kadar düşmanlık ettiklerini böylece daha iyi anlaşılıyor, değil mi?
Soysuzlukla sonuna kadar mücadele etmek zorundayız. Etmezsek bugünkü acılardan çok daha büyüğünü yaşarız. Tarih ve sosyolojinin bize öğrettiği gerçeğe göre: Soyluluk kazanır, soysuzluk kaybeder.
30 Ağustos Zafer Bayramımız kutlu olsun!