Devlet işlerini düzenleme ve yürütme işine siyaset, büyük ve onarımı güç zararlara felâket, bir zorluktan kurtulmaya ve barışa sulh denir. Bu terim ve anlamlardan hareket ederek: Milletsiz devlet olmaz. Milleti yönetenler (siyasetçi), görevlerini belirlenmiş kurallara göre yapmalılar, zorlukları aşmak, barış içinde yaşamak insan ruhu ve insanlığın gereğidir, bir zorunluluktur diyebiliriz.
Bu yüzden: Siyasî yöneticiler toplum işlerini belirlenen kurallara göre yapmakla, uluslarına büyük acılar yaşatmamakla, ülkelerine onarımı güç zararları yaşatmamakla yükümlüdürler. Bunları yapmayan (yahut yapamayan) bir politikacı erdemsizdir. Erdemli bir kişilik ve yaşayışı olmayan bir politikacının ise Yezit denen katilden, kanser mikrobundan, bir şeytandan farkı yoktur.
……..
5-6 gün önce Hulusi Akar, Millî Savunma Bakanı olarak: “Vur de vuralım, öl de ölelim” diye bağıran kişilere: “Gelecek, gelecek, onun da zamanı gelecek, bekleyin” diye yanıt verdi. Kafa ve insanlık yapısı böyle olan birisi bizim millî bütünlük ve varlığımızı koruyamaz. Esasen bu Hulusi’nin bizi koruyamadığını hain FETÖ darbesinden önce FETÖ mensuplarını çevresinde toplamasıyla, darbe sırasında ellerini arkasından bağlatıp yere yatırılmasıyla anlamıştık. Hulusi Akar gibileri TSK ve siyasette söz sahibi olduğu sürece yeni felâketler yaşayabiliriz.
Ramazan Bayramı’nın ilk günü Recep Tayip Erdoğan (RTE), Sultan Ahmet Camii’nin avlusunda yaptığı konuşmada muhalefete saldırınca izleyiciler muhalefeti “YUH”ladılar. RTE konuşmasını şöyle sürdürdü: “YUH YETMEZ! Onları siyasî mevta haline getireceğiz.”
Bir “Cumhurbaşkanı” sıfatıyla, RTE’den duyduğum bu “Yuhlatma- öldürme ahlakı” kanımı dondurdu. Nereye götürülüyoruz, “Türkiye’nin Cumhurbaşkanı” böyle konuşursa, yarın millet neler yapmaz dedim.
Bu tahrik ve huy siyaset değil felâkettir. Aman akıllı olalım. RTE Allah değil ki dinlemeyince günahkâr olalım. RTE Peygamber değil ki peygambersiz kalalım. Bilelim ki RTE’nin bizden hiç farkı yok. Aksine, içimizde öyle güzel insanlar (yahut politikacılar) var ki, huy olarak RTE gibi bin tanesini cepten çıkarır. Ben RTE’nin düşmanı değilim. Benim RTE’yi eleştirmem; kardeşliğimize, sevgi ve saygımıza verdiği zarardandır.
Bir kere, orası bir cami (avlusu). Camide politika yapılmaz. İslam tarihinin en kanlı, en vahşi, en cani cinayetleri, Müslümanları bölen nifak hareketleri önce camilerde görüldü. Halife Ömer camide şehit edildi. İslam dünyasının baş belalarından biri olan Muaviye Kuran sayfalarını kılıçlara taktırarak Müslüman’ı Müslüman’a kırdırtmıştı. Millî Mücadelemizin amansız düşmanları bizi camilerimizde “Allah-Halife” diyerek zehirlemişler, birbirimize kırdırtmışlardı. Bunları unutmamak, yeni tuzaklara düşmemek gerekiyor.
Camiler siyasî şov alanı olmamalı. İster RTE ister bir, başkası kim olursa olsun camide siyaset yapıyorsa, müminlerin birleşme, kardeşlik ve kaynaşma yeri olan mabetleri ayrıştırma ve düşmanlaştırma sahası olarak kullanıyorsa; onda bir ahlak zayıflığı, bir din-insanlık eksikliği var demektir.
“Ben yaratıcı olarak sadece Allah kabul ediyorum” diyen her Müslüman; müminleri ve insanları birbirine düşüren kimselerden uzak durmalılar. Çünkü Allah: “Kuşkunuz olmasın ki müminler kardeştir. Öyle ise kardeşlerinizin arasını düzeltin” (Hucurat: 10), “Ey inananlar! Hep birden barışa girin, şeytanın adımlarını izlemeyin…” (Bakara: 208) diyor. Demek ki İslamiyet barış ve sevgi dinidir. İnsanları bölmek, birbirine düşürmek şeytan işidir.
…
Bugün 23 Nisan Millî Egemenlik ve Çocuk Bayramı. Sömürgeci güçler 1919’un ilk aylarında yurdumuzu işgale başlamışlar, içimizdeki uşak ruhlu ve kaprisli-sözde-devlet ve hükümet başkanlarıyla bir olmuşlar-dini de kullanarak-, halkımızı camilerimizde, tekke-tarikat hücrelerinde zehirlemişler, çıkarttıkları isyanlarla bizi bize kırdırtmaya başlamışlardı.
Biz o yıllarda, Mustafa Kemal’in sağduyusu ve öncülüğüyle düşmanları kovduk, meclis ve millet dinlemeyen, makam ve mevkii adına İngiliz ve Fransızların uşağı olan padişah ve adamlarını kovduk, Ankara’da Büyük Millet Meclisi’mizi açtık.
Bugün Türkiye’de o zamanki kişilerin, o zamanki kültürel, siyasal ve sosyal olayların benzerleri var. 1919-1920’li yılların acılarını tekrar çekmemek için; ön yargısız olarak, kendimizi ve oy verdiğimiz partiyi düşünerek değil; ulus ve devletimizi düşünerek yurttaşlık görevimizi yapacağız.
Ramazan Bayramı ile Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız kutlu olsun!