1071’den beri Anadolu’da yaşıyoruz. Acı tatlı günlerimiz oldu. Büyük devletler kurduk, kendi medeniyetimizi yarattık. Bölündük, tekrar bütünleştik, yıkıldık, yeniden doğduk. (Büyük Selçuklu, Beylikler, Osmanlı, Türkiye Cumhuriyeti). Bu süreçlerin hepsinde devletimize ve devlet adamlarımıza sahiplenin yahut sahiplenmemenin, devlet adamlarımızın millî değerlerimizle birleşip ayrışmalarının payı oldu. Onların kişilik ve kültürleri bizi ya üzdü ya sevindirdi.
Yazdıklarım bugün için de geçerli. Yine sıkıntılarımız var. Sıkıntıların çoğu yönetici kaynaklı. Zenginlik yahut fakirliğimizin, nefret yahut sevgimizin baş etkeni yöneticilerdir. Yirmi yıllık AKP yönetimi bunu gösteriyor. Yirmi yıl öncesine göre daha fakiriz, daha çok bölünmüş, birbirimizden daha çok uzağız.
Yirmi yıl öncesinde bizim birlikte kutladığımız bayramlarımız vardı, şimdi yok. Yirmi yıl öncesine kadar biz millî/ulusal bayramlarımızı Başbakan ve Cumhurbaşkanlarımızla yan yana, Atatürk anıtlarının önünde, stadyumlarda birlikte kutlardık. Bu güzellik, bu erdem şimdi yok, başsızız, tabii ki üzülüyoruz.
Baştakiler ve insanlarımız birbirlerine saldırıyorlar, kavga için sebep arıyorlar. Hz. Muhammed: “FİTNE UYKUDADIR UYANDIRANA LANET OLSUN” demişti. Hz. Muhammed kolay kolay kızmaz, lanet okumamış ama: Fitne (insanların arasına açmak, toplumu ayrıştırmak, sorun yaratmak) çok kötü ki, böyle demiş.
AKP zihniyetinin öncüleri, iktidara gelinceye kadar: Demokrasi, Cumhuriyet, Atatürk, çağdaşlık gibi değerlere saldırdılar, “İslam, ahlâk, maneviyat” dediler. Milleti bölme, devleti gözden düşürme projelerini hayata geçirmek için kutsal değerleri silah olarak kullandılar, bu yolla iktidar oldular. Çok kişi: “Devletin başına geçtiler. Sorumluluk alınca akıllı hareket ederler. Devlet yönetimi bunu mecbur kılar. Devlet düşmanlığı yapacak, milleti bölecek halleri yok ya!” dedi. Siyasal İslamcılığın yapısını bilmeyenler, yanıldıklarını gördüler.
AKP’nin üst düzey beyinleri bizi dağıtmaya ulusal bayramlarımızla başladı. Hatırlayın, Abdullah Gül ve Recep Tayip Erdoğan 29 Ekim 2004 (Cumhuriyet Bayramı) günü bizimle değillerdi. Roma’da, Türk ulusunun düşmanı Papa X. İnnocenzio’nun heykeli önünde, Papa’nın kartal pençesi gibi açılmış elinin altında (Roma’da) idiler. Aşağıdaki resim bunun gösteriyor.
Huyları değişmedi, ulusumuzun büyük kahramanı Mustafa Kemal Atatürk ve millî bayramlarıyla hala kucaklaşamadılar. Bazen kulakları ağrıdı, bazen grip oldular, bazen “Covit 19” dediler. Malazgirt’e gittiler ama Sakarya ve Kocatepe’ye gelmediler. Atatürk ve Cumhuriyet’e küfreden, “İstiklal Savaşı’nı keşke Yunanlılar kazansaydı” diyen nankörü hastanede ziyaret ettiler ama Anıt Kabre uzak durdular. 23 Nisan 2022’ye geldik, hala aynılar. Bu bayramı da başsız kutladık. 23 Nisan günü ataşız, anasız gibiydik. Aslında Büyük ATAMIZ, bizi kucaklayan ANAMIZ (Anadolu’muz) var ama bir arıza yaşadık. Bu arızalar geçecek.
Bir atasözümüz der ki: “Orucu bizimle tuttu, bayramı başkalarıyla yaptı.” Bizim ilin bir deyimi var, onu da yazayım: “Düğünümde oynamayanı, ölümde ağlamayanı ben ne yapayım.” Umutsuz değiliz. Nice 23 Nisanlara…
Devamı var.