Yusuf Dülger
Yusuf Dülger

Mustafa Güçlü’nün Ulusalcıları Uzaklaştırması

featured

Ulusalcıları Konya, Aydınlar Ocağı ve Türkiye’den uzaklaştırırsanız; Batı’nın işgali yine başlar. O zaman Konya’ya yeni Artin Cemaller, yeni Mustafa Sabriler gelir. Artin Cemaller mezarınızı kazdırır, Mustafa Sabriler ölünüzü yıkar, cenaze namazınızı kıldırır.

Bugüne kadar, kendini ‘sağda’ gören Türk aydınları genelde Aydınlar Ocağı’na gönül verdi. Bazıları ise Türk ulusçuluğuna (milliyetçilik) mesafeli durdu. Konya Ocağı’nda bunu görüyoruz.

Örneğin, Konya Aydınlar Ocağı Başkanı Mustafa Güçlü bunlardan biri.  Adları bende saklı iki aydınımızın anlattığına göre, ocağın eski başkanlarından M.A.U. görevinden ayrılırken yerine Mustafa Güçlü’yü bırakmak ister, bu görevi üstlenebileceğini ima eden bir iki kişiye: “Durun, size bir yer buluruz” der, Güçlü başkan olur. Millî bilinci canlı üyelerinden bazısı zamanla ocaktan soğutulurlar. Mustafa Güçlü buna sevinmiş olacak ki: “Ulusalcıları uzaklaştırdım” der.

Ben Mustafa Güçlü’nün hasmı değilim. Ben Güçlü’nün başkanlığına üzülmem, hasetlik etmem ama, “ulusalcıları uzaklaştırdım” sözüne, ocağın büzülmesine, nicelik ve nitelik kaybetmesine, ulusalcılık ve Atatürkçülüğün Konya Aydınlar Ocağı’nda horlanmasına üzülürüm. Çünkü biz millî bilinç, millî kimlik, Atatürkçülük ve millî bütünlükle güçleniriz.

 ***

Burada millet, milliyetçilik, Atatürk’ün milliyetçilik anlayışı, milliyetçiliğin Kurtuluş Savaşımıza katkısı, milliyetçilere kimler düşman gibi konularına değinelim.

Millet sözcüğü Arapçadır. Aynı dili konuşan, aynı dine inanan, ortak değerlere sahip olan insan kütlesine millet, milletinin değerlerini benimseyin koruyan kişiye de milliyetçi denir. Türkler Müslüman olduktan sonra Arapçanın etkisinde kalarak millî dil ve kimliklerini bozmaya başladılar. Örneğin, ana dillerindeki ULUS sözcüğünü bile bıraktılar, MİLLET demeye (kimlik kaybetmeye) başladılar.[1] Öyle bir kavşağa geldiler ki, dil ve sosyoloji yoksunluğu yüzünden milleti ümmet sandılar.

Yaratan insanların dil, renk ve soylarını ayrı ayrı yaratmış (Kuran, Rum: 23, Hucurat: 13.); bunu varlığının belirtisi saymıştır. Öyle ise millî/ulusal kimliği yaşatmak gerekiyor. Bu durumda, Güçlü’nün yaptığı ulusalcılık/milliyetçilik anlayışı zararlıdır.

**

Mustafa Kemal Atatürk büyük bir Türk milliyetçidir. Örneğin: “Biz doğrudan doğruya milliyetçiyiz ve Türk milliyetçisiyiz; cumhuriyetimizin dayanağı Türk topluluğudur. Türk milletindenim diyen insan, kesinlikle Türkçe konuşmalıdır” der.[2] Atatürk milliyetçidir ama ırkçı değildir, başka milletlere saygı duyar ve barışçıdır. Atatürk hangi gerekçelerle olursa olsun kimliksizliğe karşıdır. Göktürk Devleti’nden (M. 552-743) sonra, adında ilk kez Türk sözcüğü bulunan bugünkü Türkiye Cumhuriyeti’ni kurması bunun en büyük kanıtıdır.

***

Batılı sömürgeciler bizi bugünkü yurdumuzdan çıkarıp Asya’nın bozkırlarına kovmak, bunu başaramazlarsa Anadolu’da toptan imha etmek için ŞARK MESELESİ (Doğu Sorunu) diye bir plan hazırladılar. Emellerine ulaşmak için yüzyıllarca bizimle savaştılar ama başaramadılar. Biz bu başarıyı millî ve dinî kimliğimize borçluyuz. Bu ikisinden biri olmasaydı, bugün özgür olamazdık.[3]

Batılılar I. Dünya Savaşıyla bize yeniden saldırdılar. Osmanlı’nın yenilmesiyle (1918) yurdumuzu işgal ettiler. Vahdettin ağzını açmadı. Damat Ferit Hükümeti ile içimizdeki azınlık ırkçıları, milliyet ve Türk düşmanı Şeyh’ü-l İslam, bazı hocalar, İngilizlerle bir oldular; Millî Mücadelemizin öncüsü Mustafa Kemal, silah arkadaşları ve Türk milletini yok etmek için harekete geçtiler. Ama yenildiler, çünkü karşılarında millî ve dinî ruhumuz vardı. Burayı biraz açalım.

Mustafa Kemal Anadolu’ya geçip Türk ulusunu “millî ülküler etrafında” örgütlemeye başlayınca İngilizler kuşkuya kapıldılar. O’nu İstanbul’a getirtmek için İstanbul Hükümeti’ne baskı yaptılar. Çok sayıdaki belgeden ikisi şu:

  1. Tarih: 8 Haziran 1918. “İstanbul’da İngiliz Yüksek Komiseri Amiral A. Calthorpe’tan Osmanlı Hariciye Nazırına. Samsun vilayetinde bazı kötü niyetli kişilerin karışıklık yaratmak istedikleri. Bu harekette Mustafa Kemal Paşa’nın öncü rolü oynadığı. Mustafa Kemal’in geri çekilmesi için Karadeniz başkumandanlığınca Türk Harbiye Nezaretine talimat verildiği…”
  2. Tarih: 30 Haziran 1919. İngiltere’nin Karadeniz Orduları Başkumandanı General Milne’den İstanbul’da İngiliz Yüksek Komiseri Amiral A. Calthorpe’a “…8 Haziran’da Harbiye Nezaretinden gönderilen emre rağmen Mustafa Kemal’in geri çekilmediği. Anadolu’daki hareketin önlenmesi, Mustafa Kemal ve Cemal Paşaların geri çekilmeleri için Osmanlı Hükümeti nezdinde teşebbüste bulunulması.”

İstanbul Hükümeti bu baskılara dayanamadı, Mustafa Kemal’i geri çağırdı ama Mustafa Kemal geri dönmedi. Görevden alındı. Ama yılmadı, savaşmak üzere Türk ulusunu örgütledi. Savaş kazanıldı, bağımsız devletimizi kurduk.

Ulusalcıları Konya, Aydınlar Ocağı ve Türkiye’den uzaklaştırırsanız; Batı’nın işgali yine başlar. O zaman Konya’ya yeni Artin Cemaller, yeni Mustafa Sabriler gelir. Artin Cemaller mezarınızı kazdırır, Mustafa Sabriler ölünüzü yıkar, cenaze namazınızı kıldırır.

 

Devamı var

 


[1] Kaşgarlı Mahmut, Divanü Lügat-it Türk (Besim Atalay tercümesi), c.1, s. 62, c. 4, s. 692. Türk Dil Kurumu Yayını, Ankara 1992

[2] Utkan Kocatürk, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, s. 316. Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, Ankara 2007

[3] Şark Meselesi ile ilgili olarak Mustafa Kemal’in Ülkesi kitabımda bilgi var. İsteyenlerin mail adresine gönderebilirim

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!