Yurt, kimlik ve inançları (hatta program ve sloganları) aynı olan kişi ve oluşumlar bugün birbirleriyle uğraşıyorlar. “Türk milliyetçiyim” diyen bir partinin başkan ve yöneticileri, kendileri gibi düşünmeyen Türk milliyetçilerini küçümsüyorlar. “Müslümanım” diyenlerin bir bölümü global çevrelerle bir olup birlikte namaz kıldıkları Müslümanları aşağılıyorlar. Yani biz, “Ilımlı Müslüman, ılımlı milliyetçi” projeleriyle buharlaştırılıyoruz.
Ulusal Kurtuluş Savaşı başladığında; karşımızda İngiliz, Fransız, İtalyan, Yunan orduları vardı. Bizim savaşçıların adı Kuvayı milliye idi.
Düşman, bizi birbirimize düşürmeyi planladı. İngilizler İstanbul’da, casus Rahip Frew’ın örgütlediği İngiliz Muhipleri Derneği’ni kurdurdular. Osmanlı’nın Şurayı Devlet (Yüksek Yargı/Danıştay) üyesi Sait Molla dernek başkanı oldu. Dernek hem Millî Mücadele karşıtlığı hem bölücülük yaptı. Şeyhülislam Dürrizade Abdullah; “isyancı, katli vacip” oldukları gerekçesiyle Mustafa Kemal ve arkadaşları için idam fetvası hazırladı. Damat Ferit ve Vahdettin fetvayı imzaladılar. İç isyanlar çıkartıldı, hoca kılıklı bazı kişiler isyanlara ön ayak oldular.[1]
O isyanlardan biri Bozkır-Konya isyanlarıdır. Çumra Alibeyhüyüğü köyünden Delibaş Mehmet bu isyanın öncüsüydü. Delibaş Ege’deki işgalci Yunan askerlerine de katıldı, bize karşı savaştı. Hâlen Konya’da yaşayan, ‘aydın’ kılıklı birisi, “eşim Delibaş’ın torunu” diye övünüyor. İyi mi?
Bir bilgi daha vereyim. Prof. Dr. Caner Arabacı Konya Aydınlar Ocağı’nda yaptığı bir konuşmada: Konya İstiklal Mahkemesi’nin 6.529 kişiyi idama mahkûm ettiğini, bir başka konuşmasında, Türkiye Cumhuriyeti’nin tehditle ilan edildiğini iddia etti. Şu düşünceye bakın, İstiklal Mahkemelerinin idama mahkûm ettiği kişi sayısı abartılıyor, cumhuriyetimizi kuranlar zorbalıkla suçlanıyor.[2]
***
Biz, yıllardır inançlı-inançsız, sağcı-solcu, devrimci-ülkücü diye ayrıldık. Bunun düşman işi olduğunu, hatta düşmanın aynı grubun taraftarlarını kendi aralarında bile ayrıştırdığını, bu yüzden kayba uğradığımızı sonra öğrendik ama hâlâ sağduyulu değiliz, daha fazla ayrışmak için uğraşıyoruz. Bir iki örnek vereyim.
“2 Şubat 1920’de, İngiliz Yüksek Komiserliği yetkililerinden, Damat Ferit’in yakın dostu ve Türk düşmanı olarak tanınmış olan Andrew Ryan, Kemalistlere karşı daha sinsi ve İngilizlerin geleneksel ‘böl ve yönet’ ilkesine uygun bir politika uygulanmasını öneriyordu. Ona göre, ‘İYİ NİYETLİ TÜRKLERLE UZLAŞMAZLAR ARASINDA AYIRIM YAPILMALI, ulusal akıma dahil ılımlıların yardımıyla’, Türkiye’nin geleceğinin Bağlaşık Devletlere bağlı olduğuna inananlardan oluşan bir grup meydana getirilerek ulusal akım ikiye bölünmeliydi… İngiliz Yüksek Komiseri Robeck, Ryan’ın bu önerileriyle ilgili olarak şu yorumu yaptı: ‘Ryan’ın şimdiki durumla ilgili değerlendirmesini desteklerim…’[3]
İngilizlerin siyasetteki ayrıştırma projesi sonuç verdi; o yıllarda yurtsever ve aynı inancın sahipleri değişik siyasi ve dinî oluşumlarla birbirlerine düştüler.
***
Dikkat edersek, dünkü durum bugün de var. Yurt, kimlik ve inançları (hatta program ve sloganları) aynı olan kişi ve oluşumlar bugün birbirleriyle uğraşıyorlar. “Türk milliyetçiyim” diyen bir partinin başkan ve yöneticileri, kendileri gibi düşünmeyen Türk milliyetçilerini küçümsüyorlar. “Müslümanım” diyenlerin bir bölümü global çevrelerle bir olup birlikte namaz kıldıkları Müslümanları aşağılıyorlar. Yani biz, “Ilımlı Müslüman, ılımlı milliyetçi” projeleriyle buharlaştırılıyoruz.
Konya Aydınlar Ocağı’na gönül verenler Türk’tür, Müslüman’dır. Bunlardan bazıları dini yorum ve tarih anlayışında Mustafa Güçlü gibi olmayabilirler. Bu doğaldır. Bunlar Konya Aydınlar Ocağı’ndan soğutulmamalılar, kucaklanmalılar.
Yönetici ve aydınlarımız Türkiye’ye bir FETRET DEVRİ yaşatırlarsa, kendileri dahil hepimiz kaybederiz. Herkes akıllı ve sorumlu davranmalıdır.
***
Kişilerle derdim olmaz ama T.C. ve kurucusu ile uğraşanlarla olur. Bunlar çıkıp: “Biz ulusalcılık, T.C. ve Atatürk konusunda yanılmışız. Yanılgıdan dönüyoruz. Türk ulusundan özür dileriz.” derlerse sevinir, kendilerini kutlarım.
Bekliyorum.
[1] Bilâl N. Şimşir, İngiliz Belgelerinde Atatürk, c.1, s. XXIII, XXVIII, XXIX. Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara 1992
[2] İstiklal Mahkemelerinin idama mahkûm ettiği kişilerin gerçek sayısı ile ilgili olarak, “Konya-Bozkır İsyanları” kitabımda (s. 131-135) ayrıntılı bilgi vardır.
[3] Selâhi R. Sonyel, Gizli Belgelerde Mustafa Kemal, Vahdettin ve Kurtuluş Savaşı, s. 85-86. Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, Ankara 2010