Basılı yayın organlarındaki kimi köşe yazarlarının, TV kanallarındaki kimi “yönetmen, yorumcu, uzman, akademisyen, … dönem milletvekili” olarak ortaya çıkanların, emekli 104 Amiral aleyhinde sürdürdükleri linç kampanyası beni bir yazı daha yazmaya zorladı.
Yargı 10 küsur Amiral için tutuklama kararı vermedi; “evlerinizde durun, yurt dışına çıkamazsınız, soruşturma böyle sürecek” dedi ya, yukarıdaki kişilerin çoğu çıldırdı. “Olur mu? Darbelerin ayağı böyle başlar…” Şu vicdansızlığa bakın. Bunlar mürekkep yalamış, insanlar. Hukuka saygı duymak, aydın insan olmak bu değil ki. Öyle ise böyleleri birer saldırgan, birer kin kutusu.
Prof. unvanlı bir beslemenin “serbestler” haberini duyunca rengi uçtuğunu, kahrolduğunu gördüm. Kimlik ve unvanı ne olursa olsun, insan insanlığını kaybedince insan-hayvan arası bir varlık türü oluyor. Sen, ben para kazanırken, o Amiraller (maaşlarıyla da olsa) sıkıntı çektiler, emperyalistlerin karşısına dikildiler, “Mavi vatan” dediler.
104 Amiralin düştükleri bu durumu, onlarla ilgili gelişmeleri duydukça, anlatılanları dinledikçe: Ergenekon-Balyoz tertibinin ikinci dalgası mı yükseldi, yeni bir çuval olayını mı yaşanıyor, soğancı paşalar mutfağa mı geçti demeye başladım. Bekleyeceğiz ve göreceğiz, bunun arkası boş çıkmayacak gibi.
Mustafa Şentop, durup dururken niye Montrö üzerinden bir kapı açtı? Sarıklı-cübbeli bir Amiralin hortlayıvermesi, Astsubay-Subay okulları ile ilgili yönetmeliklerdeki “irtica, çağdaşlık, Atatürk” gibi sözcüklerin yerlerinden sökülmesi neyin nesi? Bunları düşünmenin yeri ve zamanıdır.
“Lozan ve Montrö’yü tartışmaya açmayın, Ordu’yu çürütmeyin, Atatürk’e dokunmayın” istekleri günah mı, suç mu? Bu istek yahut uyarılardan çok rahatsız olmak demek: Yobazlık yol alsın, TSK grip olsun demek değil mi?
Osmanlıcılıkta Lozan-Montrö yok. Osmanlı aklı ile Cumhuriyet aklı aynı kafada birleşmez. Saltanat-Hilafet’te “tebaa”, Cumhuriyet’te özgür yurttaş kültürü bulunur. Osmanlıcılar aydınlık ve özgürlüğe tahammül edemedikleri için Lozan’ı, Montrö’yü ve Cumhuriyet’i tartışmaya açıyorlar.
Bunlar keşke bizi daha iyi günlere kavuştursalar ama ne gezer? Bu imkânsız. Bakın bu kafa var olanı bile koruyamadı. Ege Denizi’ndeki 18 adamız şimdi kimin kontrolünde? Suriye’deki bir türbemizi korumaktan aciz kalıp içindeki insan kemiklerini bez çuvallarla Türkiye’ye taşıyanlar kimler?
Osmanlı kafasında, kazanılmış yurdu korumak diye bir meziyet yok. O kafada; satmak, elden çıkarmak, sonra kaçıp gitmek var. Vahdettin’in İngilizlere sığındığını, Mustafa Sabri gibilerin soluğu Yunanistan ve Mısır’da aldığını unutmayalım. Demek istediğim o ki: “Ecdat! Osmanlı!” edebiyatı iflas etmiştir.
Durum bu iken; sözle çağdaşlık, devrimcilik, Atatürkçülük yapan bazı kişi ve medya organları şimdilerde sicili bozukları aklamaya, milleti onların peşine takmaya çalışıyor. Çağdaş ve Atatürkçü kafaların zihni berrak, ufku açık olmalı. Atatürk demiş ki: “Montrö’de daha iyi şeyler yapılabilirdi…” Ne demek istiyorsunuz? Türkiye’nin sıkıntılarını artıran, dün komşu yahut dindaşımız olan birden çok ülkeyi bilerek kaosa sokan, on binlerce insanın ölümüne sebep olan kişilerin ortamsal laflarına kanalım, yeni sıkıntılar yaşayalım, öyle mi?
Dahası, milleti ayrıştırarak siyaset yapanlar gibi siz de ayrıştırıyor, hukuksuzca suçluyor sinirleri geriyorsunuz. “104 Amiral Baydıncı. Başkaları Amerikancısı…” Yakışmıyor. Ayıp ve günah oluyor. İnsanlar yaş, birikim ve konumlarına göre konuşurlarsa iyi olur. Aynı gemideyiz. Bölücülük her zaman PKK ile olmaz, böylesi politikalar da bölücülüktür. İnsanlar her zaman ABD safında durarak ABD’ye hizmet etmezler, nefret ve ayrıştırma ile de, farkına varmadan ABD’ye hizmet ederler.
Başlığa dönerek konuyu kapatayım. 104 Amiral’in duyurusu üzerine en çok laf üretenler, “dindar” plakalılar oldu. Sıralı gerekçeleri şöyle: “60 ihtilali dahil, hepsinde din düşmanlığı yaşadık. Namaz kıldırmadılar. Başörtüsünü yasakladılar. İmam-Hatipler, Kuran Kursları, camiler kapatıldı. Bir dindarı astılar. Bunları general ve amiraller yaptı. Bunlar din düşmanı…”
“Dindar” ağızlı ne kadar Prof. gazeteci, araştırmacı, siyasetçi varsa hepsi, bir haftadır böyle konuşuyor. İslam dini bu kadar ucuz alınıp pahalı satılmamalı. İslamiyet bit pazarına düşürülmemeli. Dindar insanda da bir düzey olmalı. Piyasa “dindar”larında bu düzey yok; yalan, riyakârlık ve münafıklık var.
“Dindar olduğu için asıldı denen kişi başkasının eşleriyle yaşadı. Dindarlık bu mu? Başörtüsü yüzünden kovuldu dediğiniz kişi, Amerika’da Türkiye karşıtı faaliyetlerde bulundu. Sahiplendiğiniz başörtülü bu mu? Dindar oldukları için ezildiler, kovuldular dediğiniz hocaların kimisi; “Faiz haram” derken bankalardan huzur hakkı aldılar, vakıf ve derneklerden para-arazi aşırdılar. Savunduklarınız bunlar mı? Gerçi sizin onlardan hiç farkınız yok ya. İslam dini sözüyle özü bir olmayana “Münafık” der.