Bir topluma inancını öğretecek kadar eleman yetiştirirsiniz. Fazlaya kaçarsanız toplumu zarara sokarsınız. Türkiye’de ihtiyaçtan fazla İlahiyat, İmam-Hatip, Kuran Kursu var ama ihtiyacımız kadar mesleki eğitim veren, iş ve para üreten okul yok. İhtiyaçtan fazla olan okul ve kurslar bizim için KATMA DEĞER üretmiyor, katma değerimizi tüketiyor.
Recep Erdoğan iki gün önce, 1923-1924 eğitim-öğretim yılının açılışı nedeniyle düzenlenen bir toplantıda konuştu. Konuşurken bazen Cumhurbaşkanı, bazen AKP Genel Başkanı, bazen Padişah gibiydi.
Dinleyenlerin büyük çoğunluğu İl ve İlçe Milli Eğitim Müdürüydü. Milli eğitim müdürleri görünüş ve davranışlarıyla bile eğitici, öğretici, koltuğun hakkını veren, makam ve mesleğinin onurunu koruyan kişiler olmalı. O toplantıda bunu göremedim. Şahısları ve eğitimcilik adına utandım. Açıklayayım.
Bu adamlar, Recep Erdoğan’ın her cümlesini (evet her cümlesini) alkışladılar. Alkışlamak suç ve ayıp değil ama ölçüsü ve zamanı vardır. Her cümle alkışlanmaz ki. Konuşmacı önemli bir şey söyleyince, konuşmasını Sizde hiç mi ciddiyet ve örnek olma düşüncesi yok? İnsan kendi özgül ağırlığını korumasa bile eğitimciliğin özgül ağırlığını korur. Bunları izlerken dedim ki: Göze bitirince, konuşmacının makam ve söylediğine göre alkışlarsınız. Bu doğaldır ama o müdürler doğal değillerdi. girmek, makamı korumak, daha da yükselmek için çırpınıyorlar.
Böyleleri okul ve öğrencilerimize bir değer kazandıramazlar. Bunlar topluma ve öğrencilere kötü örnek oluyor, zarar veriyorlar. Orada konuşmacı ben olsam: “Durun! Ben padişah ve deli değilim” derdim.
Erdoğan konuşmasının bir bölümünde Okul-Sanayi-Aile üçgeni ile sonradan unutulan bu projenin hatırlanması iyi bir şey. Çıraklık eğitimin önemine vurgu yaptı. Geçmiş yıllarda olup da Zararın neresinden dönülürse kârdır.
Erdoğan başörtüsü sorununu hallettiklerini, okullara Kuran, hadis derslerinin konduğunu söyledi. Demek başörtüsü, türban, Kuran, hadis gibi “malzemeler” vitrin ve raflarda daha çok sergilenecek, oy getirecek.
Bir topluma inancını öğretecek kadar eleman yetiştirirsiniz. Fazlaya kaçarsanız toplumu zarara sokarsınız. Türkiye’de ihtiyaçtan fazla İlahiyat, İmam-Hatip, Kuran Kursu var ama ihtiyacımız kadar mesleki eğitim veren, iş ve para üreten okul yok.
İhtiyaçtan fazla olan okul ve kurslar bizim için KATMA DEĞER üretmiyor, katma değerimizi tüketiyor. Yani paramız, alın terimiz sofralarımızdan KAPMA DEĞER olarak kaybolup gidiyor.
Burada unutmamak ve üzerinde düşünmek gereken bir nokta da Kuran Kursu, İmam-Hatip, İlahiyat Fakülteleri gibi yerlerde öğretilen bilgiler ezberciliğe dayanan bilgilerdir. Ezberci bir eğitim öğretim sistemi insanları düşünme ve sorgulamadan uzaklaştırır, robotlaştırır. O halde, paramıza ve çocuklarımıza sahip çıkacağız.
Erdoğan konuşmasında RABİA işareti yaptı, “TEK MİLLET” dedi. Güzel, bunu destekliyoruz. İyi de bir taraftan “TEK MİLLET” diyorsun, bir taraftan da “MİLLETİN ÇEŞİTLİLİĞİ” esaslı anayasa yapalım diyorsun. Hem “TEK MİLLET”, hem “ÇEŞİTLİ MİLLET”, nasıl olacak bu?
Türkiye Erdoğan’ın, “MİLLİYETÇİLİĞİ AYAKLARIMIN ALTINA ALDIM” dediğini, hukuk kararına rağmen ANDIMIZ’ı okutmadığını biliyor. Türkiye’de bilinen bir şey daha var, o da:
Dinci siyasiler ve kadrolar “millet” kavramını siyasal ümmetçilik anlamında kullanıyorlar, milliyetçiliğe düşmanlık yapıyorlar. Bunu unutmayalım.
Erdoğan konuşmasında hep; “eğitim, eğitim, eğitim” dedi, “MİLLİ EĞİTİM” demedi. Son cümlesinde “Milli eğitimcilerin…” Derken “milli” sözcüğünü kullandı. MİLLİ sözcüğünü kullanmamış olması düşündürücüdür.
Kim ne yaparsa yapsın ne derse desin; Türk milleti ve Türk milliyetçiliği yaşayacaktır.