Dinci politikacılar geçmişimizi; 1-Padişahlar ve Osmanlı, 2-Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti olmak üzere ikiye böldüler.
Dinciler padişahları ve Osmanlıyı çok severler, Atatürk ve silah arkadaşları ile Türkiye Cumhuriyeti’nin değerlerine düşmanlık ederler. Bunun son örneğini AKP Genel Başkanı Recep Tayip Erdoğan’ın (RTE) 26 Ağustos 2021 günü Malazgirt ve Ahlat’ta yaptığı konuşmalarda gördük.
RTE buralardaki konuşmalarda dedi ki:
“Biz Cumhuriyet döneminde yapılanların hepsinden fazlasını 19 yıllık iktidarımızda yaptık. Ahlat’a Cumhurbaşkanlığı Külliyesi (Sarayı), Gençlik Kampı, Millet Bahçesi, Otogar yaptık, otağlar kurduk. Dünyanın saygın bir ülkesi olduk. Cumhuriyetimizin 100’üncü yılı da bizimdir, İstanbul’un fethinin600’üncü yılı da bizimdir, Malazgirt Zaferi’nin bininci yılı da bizimdir, Hicret’in bin 500’üncü yılı da bizimdir.”
Tarihi bir zaferimizin 950. yılını kutlamak için Malazgirt’e gitmiş, Cumhuriyet-AKP çekişmesi yapıyor; “Cumhuriyet az iş yaptı, başarısız” demek istiyor. Bu söze neden ihtiyaç duyuyor, bu hesaplaşma ile kazancı ne? Bir devlet adamı böyle konuşmamalı. Bu huy kimseye bir şey kazandırmaz.
Saray düşkünlüğü padişah hastalığıdır. Saray hastalığı merhametsizliğin, hak-hukuk yemenin, olçumluğun kanıtıdır. Firavun, Karun, II. Abdülhamit, Vahdettin gibi kişiler saraycıydılar. “Hicret de bizim” diyorsunuz ama Hz. Muhammed ve yanındaki muhacirlerin sarayları yoktu, onlar lüksü sevmezlerdi. Onlar sınıfsız yaşarlardı. Onlar engin gönüllü idiler. Kavga, saray ve lüks hayat gibi olumsuzluklar “Hicret” ile cilalanırsa, hicret de itibarsızlaştırılır.
Ahlat’ın mezar taşlarını bahane ederek “Ecdat” diye bağırmak, mezar taşlarıyla övünmek, “Cahiliye kültürü”nü hortlatmaktan başka bir şey değildir. Allah bu kültürü kınamıştır. Geniş bilgi için Tekâsür Suresi’ne bakınız. İnsan geçmiştekilerin yaptıklarıyla değil, kendi yaptıklarıyla gurur duymalıdır.
Taş üstüne taş koymadınız. Cumhuriyet’in kazanım ve birikimlerini erittiniz. Yaptığınız şeylerde üreticilik yok; tüketicilik var. Bahçe, kahvehane ve saraylarla övünülmez. Buna alkış tutanları da tedavi ettirmek gerekiyor.
Devlet adamlığı ile saraylar, uçak filoları, zırhlı araçlar aynı kafada birleşmez. Bunlar birbirine ters düşen şeylerdir. Sizi siz değil, başkaları övsün. RTE’nin Malazgirt için bindiği uçağın halkın yanına çekilişini görmeliydiniz, muhteşem mi muhteşem. Bir tarafta “itibar”, bir tarafta bilinçsiz bağrışlar. Demek insanlar insanî özelliklerini kaybedince, insan suratlı başka bir canlı oluyorlar. Türkiye şimdi Animizm, Totemizm, Putperestlik gibi ilkel inançları resmediyor. Demek önümüzdeki dönemlerde Türkiye’yi yönetecek olanların işleri çok zor.
Biz daha henüz dünyanın saygın ülkeleri arasına girmedik. Askerlerimizin başlarına çuval geçiriliyor. Koruyamadığımız türbelerdeki kemikleri çuvallarla Türkiye’ye taşıyoruz. Servet yahut taahhütlerinin esiri olanların kahırlarını çekiyoruz ama yolumuz çıkmaz sokak değil, yollar yine açılacak, Anadolu’da yeniden Erzurum-Sivas Kongreleri yapılacak.
***
2018’de rütbeli bir askerimizden öğrenmiştim, Mustafa Kemal Atatürk Büyük Taarruz’u bilerek 26 Ağustos’ta başlatmış; “Alparslan bugün savaşı kazandı, ben de savaşı bugün başlatayım” demiş. Atatürk’teki şu tarih bilincine bakın. Şimdikilerde böyle bir kültür ve deha yok. Günümüzdekiler, bir taraftan Atatürk’ün bıraktıklarıyla yaşarlarken bir taraftan da Atatürk’ten kaçıyorlar.
26 Ağustos günü Malazgirt ve Ahlat’ta Türk tarihinin ana hatlarını çizen, Halife Ömer’e kadar ilgili kişilerin adlarını andığı halde, Anadolu’nun işgal’den kurtuluşunu sağlayan, bize bağımsızlık ve hürriyet kazandıran bir büyük kahramanın (Atatürk’ün) adını anamayan kişiler bizi huzursuz ediyorlar.
Sakarya ve Başkomutanlık Savaşları yapılmasaydı bugünkü Türkiye olmaz, bugünün Atatürk ve Cumhuriyet düşmanları Girit, Beyrut, Kahire, Londra gibi şehirlerin varoşlarında yaşayan “sığınmacıların cılız ve melez çocukları” olurlardı.
Ağustos ayının 25-26’sı oldu mu dincilerin siyasi öncüleri Malazgirt’e koşarlar, hamasi nutuklar atarlar, bizim için bir anlamı olmayan, bize hiç katkı sağlamayan kişileri övmekle bitiremezler, gerilere ağıtlar yakarlar ama hepimizin namusunu kurtaran Büyük Lider’den kaçarlar. Yazıklar olsun size. Bir kez olsun Kocatepe’ye çıkın. Kocatepe’ye çıkmayanların bir İngiliz, bir Yunan, bir Amerikalıdan farkı yoktur.
Mustafa Kemal düşmanlığı ve cahilliği kelimenin gerçek anlamıyla, dört dörtlük bir ahmaklıktır. Bunu kim yaparsa yapsın, sonuç aynıdır, değişmez.
Garp Cephesi Komutanlığı’nın Kurmay Başkanı Kâzım Özalp hatıralarında anlatır, zaferin kazanılmasına bir iki gün kalmış, askerlerimiz ve başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere tüm komutanlarımız iki üç gündür açlar. Köyün birinden tedarik edilen cılız bir tavuk pişirilir, Atatürk ve diğer komutanların önüne konur. Atatürk elini sofraya uzatmadan sorar:
-Erlere ne verdiniz?”
–Kavrulmuş buğday…
Atatürk:
-Erlerim aç iken ben bu tavuğu yemem” der, sofradan kalkar.
Tabii ki bütün komutanlar da kalkarlar, tavuk yenmeden kalır.[1]
Başkomutan dediğin böyle olur işte.
Bir elleri yağda, bir elleri balda olanlar, kum çuvallarının arkasına gizlenenler, “Komutan” olamazlar. Atatürk gibi gerçek bir komutan olabilmek için ön saflarda savaşmak, zeki olmak, bilgili olmak, kanmamak gerekiyor.
Atatürk düşmanlığı ile yatıp kalkanlara bir tarihi olayı daha anlatayım.
Başkomutanlık Savaşı kazanılmıştır. Yunan Orduları Başkomutanı Venizelos bir kısım askerleriyle birlikte esir alınmış Ankara’ya getirilmiştir. Bazı Yunan askerlerinin ellerine birer kazma-kürek verilmiş, Çankaya’nın yolları yaptırılmıştır.[2] Şu kadir-kıymet bilmez Atatürk-Cumhuriyet düşmanlarına bakar mısınız, hem Atatürk’ün Yunanlılara açtırdığı Çankaya-Ankara yollarında sefa sürüyorlar hem de hem de nankörlük ediyorlar.
Böylesi gün ve olayların Atatürk karşıtları için bir uyanma fırsatı olmasını dileyelim. Eğer inat ederler, hala “gavur uşaklığı” yaparlarsa, onlara diyelim ki:
Ekmeksizler! Siz ne zaman adam olacaksınız?
Atatürk ve tüm şehitlerimizi saygıyla anıyoruz.
[1] Asım Gündüz, Hatıralarım (Derleyen İhsan Ilgar) s. 83. Kervan Yayınları İstanbul 1973.
[2] Salih Bozok-Cemil S. Bozok, Hep Atatürk’ün Yanında s. 116. Atatürk Vakfı Yayınları İstanbul 2019.