Mahmut Acar anlatmaya devam ediyor:
“Yunanlılar bir taraftan camideki insanları yakarlarken bir taraftan da köyde kimi gördülerse öldürmüşler. Bakmışlar bir kadın kucağındaki çocuğu emziriyor. Kadının kafasını kesip gitmişler. Sonra oradan geçerken çocuğun ölü annesinin sütünü emdiğini görmüşler. Bu sefer bir Yunan askeri çocuğa süngüsünü saplamış, götürüp yanan caminin içine atmış…”
Mahmut Acar sağımızdaki şehitlik anıtını gösterdi: “Kadın ve çocuğunun temsili heykelini yaptılar” dedi. Buz gibi oldum. O temsili anıtı bu yazımın sonuna ekliyorum. Mahmut Acar yolun öbür tarafındaki camiyi gösterdi; “Bu cami sonradan yapıldı. Eski caminin yeri hatıra olarak duruyor” dedi. Mahmut Acar ile epeyce bir sohbet etmiş, samimiyeti artırmıştık. Çay ve yemek için evine çağırdı. Zamanım sınırlı olduğu için gidemedim.
Oradan ayrılmadan önce Ana-Çocuk Anıtı’nın önünden çevremdeki dağlara, sisli-puslu dar geçitlere baktım. Dumlupınar, Sakarya, Çanakkale, Kafkas ve Balkan savaşlarımız, mitolojimizde tasvir edilen Ergenekon’dan çıkmak için tırmandığımız geçit vermez boğazlar, ormanlar sıralandı hayalime. Sıkıştıkça çırpınmamız, hürriyet için şahlanmamız, yeni bir yurt arayışımız geldi gözlerimin önüne. Sonra bu yüzyılımıza döndüm, Kurtuluş Savaşımıza; Afyon’un, Eskişehir’in, Aydın’ın dağlarındaki vuruşmalarımıza takıldım. Karşımdaki dağlar bana: Biz Ergenekon’un uzantısıyız, uçlarıyız” diyorlar gibiydi. Kendi kendime: “Uçma, sallama” derken; 20. Yüzyılın ilk çeyreğinde, bizi bu Anadolu’da boğmak veya Asya’nın bozkırlarına kovmak için saldıran Batılıları hatırladım. Boğulmamıştık, kovulmamıştık.
Bunu nasıl yaptık, kiminle başardık?
Birinci Ergenekon’umuz bir mitoloji idi. Onda faraziyeler, “BOZKURT” denen hayali bir öncü vardı. İkinci Ergenekon’umuz mitoloji değildi nesnel olaylar ve zorunluluklar vardı. İkinci Ergenekon’umuzun öncüsü “BOZKURT” da hayali değildi; bu ikinci Bozkurt’un ismi, cismi, eserleri var. Bu ikinci Bozkurt ayağı yere basan usta bir savaşçı, bir bilge, bir büyük devlet adamı idi. Hiç unutmayalım, biz Anadolu’daki ikinci Ergenekon’dan bu kalpaklı “BOZKURT” un öncülüğüyle çıktık. Günümüzde bu öncü Bozkurt’a sataşan insan tipli bir sürü çakal var. Olsun, zaten Türkler ve Türkiye çakalsız kalmıyor.
Mahmut Acar’a dönüp sordum: Şu dağların aralarında evler-köyler var gibi. Oralarda da Yunan zulmü olmuş mu? Cevap: “Evler, mahalleler var Hocam. Hepsi Karatepe’ye bağlı. Yunanlılar o gece oralardaki camileri de yakmışlar, adamları öldürmüşler. O gece buralarda yakılan ve öldürülen insan sayısı 300’ü geçmiş.”
Vedalaşmak için Mahmut Acar’a elimi uzattım: Dedi ki: “Hocam 18 Mart günü burada tören olur. Sizi davet ediyorum. Seneye 18 Mart’ta gelin beraber tören yapalım. Yine sohbet edelim.” Bu isteğini iki üç dakika sonra, 2. kez tekrarladı. Düşündüm, 18 Mart Çanakkale Zaferimizin yıl dönümü. Buradaki katliam 18 Şubat’ta olmuş. Mahmut Acar’a: Sizin olay 18 Şubat’ta olmuş. Kutlama o gün olmalı. 18 Mart ile ne ilginiz var, deyince şu cevabı aldım:
“Bilmem hocam, eskiden böyle değildi. Bir süredir böyle yapmaya başladılar.”
Karatepe Şehitliği’nde yapılan törenin 18 Mart’a aktarılışı çok yanlış. Karatepe şehitleri 18 Şubat’ta anılmalı. 18 Şubat’ın 18 Mart’a aktarılması Karatepe’yi gölgeler. Çanakkale’yi öne çıkarmak, Kurtuluş Savaşımızı küçümser gibi bir kuşku yahut duygu yaratır. Kurtuluş Savaşımızın Başkomutanını kabullenemeyen zihniyet, Karatepe’yi 18 Mart’a taşıyarak Mustafa Kemal’i unutturmak istiyor? Böyle bir şey varsa yanılırlar; çünkü Çanakkale’de de Mustafa Kemal var.
Sekiyur’tan ayrılırken o dağların birkaç resmini çektim. Birisini buraya koyuyorum. Belki size de bir şeyler düşündürür.
Aydın’dan ayrıldım. Sonraki bir zamanda MMA-8 kitabını okudum. Yunan askerleri o gün saat 9’da Sarıahmetler Camisini de yakmışlar, 98 kişi de orada şehit olmuş. 25 kişi yaralı olarak kurtulmuş (MM-A s. 271). Yörede şehit edilen yurttaşlarımızın adları iki mermere kazınmış. Listenin birisini buraya koyuyorum. Öbür listenin altındaki şu mısra duygu yüklü ve ağlatıcı. Bir yolunuz düşer veya fırsatını bulursanız, Karatepe Şehitliği’ni görmenizi isterim.
SİĞİM SİĞİM GÖZYAŞI, OLUK OLUK KAN AKTI,
EHL-İ VATAN ŞAHİTTİR, BİZLERİ YUNAN YAKTI.
Devamı var