Yöredeki Kurtuluş Savaşımız hakkında bilgi-belge edinmek amacıyla 7 Eylül 2018 günü öğleden sonra İzmir’den Aydın ilimize doğru yola çıktım, yolda, Efes Müzesi’ni gezdim, Selçuk İlçesi’ne saptım. Selçuk’ta, “Avrupa’nın 3. Büyük Etnoğrafya Müzesi” dedikleri müzeyi gezdim, geceleyip dinlenmek düşüncesiyle M.E.B.’na bağlı Selçuk Uygulama Oteli’ne yerleştim.
Uygulama Oteli, eğitimcilerin yönetimindeki öğrencilerimizi hayata hazırlamak için açılmış bir eğitim-öğretim işletmesi olmasına rağmen oldukça bakımsız. Devletine ve ulusuna iyi yurttaş yetiştirmekle görevli kişilerin bu tutumu içler acısı. Biz, yetiştirdiğimiz gençlerde devlet kadar birey ve toplumu, birey ve toplum kadar da devleti düşünen/koruyan kuşaklar yetiştirmedikçe, önümüzdeki yıllarda büyük sıkıntılar çekeceğiz. Bazı Öğretmenevleri ile Selçuk Uygulama Oteli’nin işleyişleri bende: Bizim öğrencilerimizi iyi yetiştirmeden önce öğretmenlerimizi iyi yetiştirmek zorunda olduğumuz kanaatini bir defa daha ve kuvvetle uyandırdı. Nerede bizim İlçe-İl Milli Eğitim Müdürlerimiz, Kaymakam ve Valilerimiz? Böyle yerleri hiç gezip görmezler mi? Nereye baksak yahut dokunsak döküldüğümüzü görüyoruz.
Sabah kalkınca 8 Eylül gününün “Selçuk’un Kurtuluş Günü” olduğunu öğrendim. Hemen, Kaymakamlığın önündeki tören alanına koştum. Güzel konuşmalar dinledim, Egemizin folklor gösterilerini, Efelerimizin oyunlarını izledim, coştum, Selçuk ilçesi halkı ile birlikte kurtuluşun sevincini ben de yaşadım. Selçuk Belediye Başkanı’nın törendeki konuşmasından öğrendiğime göre, Selçuk’ta yaşayan Rumlar İlçe’yi terk ederlerken: “Kahrolsun Venizelos! Yaşasın Mustafa Kemal!” diye bağırmışlar, yiğidin hakkını yiğide vermişler.
Tören alanında “Selçuk Gaziler Derneği”nin Başkan ve yönetim kurulu üyeleri de vardı. Törenin bitmesiyle, birlikte derneklerine gittik. Gazilerimiz Kıbrıs’taki savaş anılarını anlattılar, maaşlarının düzeltilmediğinden, bazı uygulamalarla ayrıma tabi tutulduklarından, beklemekten başka çarelerinin olmadığından yakındılar.
Kıbrıs Gazilerimizle yaptığım sohbetten sonra İlçe’de gezilip görülmesi gereken başka yer var mı yok mu diye sordum. “Kent Belleği’ni gör” dediler. “Kent Beleği neymiş” diye düşünerek gittikten sonra İlçe’nin Kültür, Tarih, Sanat Müzesi/Evi ile karşılaştım. Güzel, zengin ve bakımlı bir müze. Burasını gezerken, bir taraftan, az önce düşünceme “ters gibi” gelen BELLEK sözcüğü düşüncemde netleşmeye başladı, acayip/yabancı gibi düşündüğüm bu sözcüğün hiç de öyle olmadığını, aksine; bellemekten türeme bir sözcük olarak çok güzel olduğunu anladım.
Bir düşünün, MÜZE, HAFIZA gibi sözcükler her ne kadar kafamızda yer etmiş iseler de; analarımızdan öğrendiğimiz dilin ürünü değiller, bir kapalılıkları var, çağrışımları canlı/diri değil. Ya bellek? Kısa süre sonra öz dilimiz olduğu için alışıveriyoruz. Türkçemizdeki yabancı sözlükler her ne kadar zamanla Türkçeleşmiş gibi olsalar da illaki bir yabancılıkları oluyor. Öyle ise biz, bir taraftan yabancı dillerin baskısından kurtulmaya çalışırken, bir taraftan da öz dilimize/ana dilimize yöneleceğiz.
Devamı var