17 Kasım 2021 günü cenaze için Üçler Mezarlığı’na gittim. Çoktandır dışını gördüğüm halda için görmediğim görkemli İRFA (İrfan Medeniyeti Araştırma Ve Kültür Merkezi) binasının içini gezmek istedim.
Büyük kapıdan grince Müdür odasının önündeki sekretere: Burayı merak ediyorum. Varsa müdür beyle görüşeyim dedim. Sekreter girdi çıktı. Az sonra 40-45 yaşları arasında gür sakallı müdür kapıya çıktı, ne istediğimi sordu. Merkeziniz hakkında bilgi almaya geldim. Bana sözlü veya yazılı bilgi
verebilir misiniz, müsait iseniz biraz konuşalım dedim. “Hoş geldiniz, kimsiniz” bile demeyen müdür: “Telefon görüşmesi yapacağım” dedi. Ben bekleyeyim. Telefon görüşmeniz bitince gireyim deyince, “Görüşme bitmez, uzun sürer, bekleme” dedi, odasına girdi.
Sekretere, Bir broşürünüz falan yok mu, burada başka kimler var, görüşsem dedim. Küçücük bir broşür varmış onu aldım. Atölyede çalışanlar var dedi. Binayı gezmek serbestmiş. Tahmini 40-50 odalı, büyük salonları olan iki kat İRFA binasını tek başıma gezmeye başladım.
Gördüklerim ve broşürde yazılanlar şöyle: Sadece bir odasında (8-10 metre karelik) el işi diyebileceğimiz cep defteri ve kitap kapağı yapma, süsleme gibi işlerle uğraşan üç kişi gördüm. Yani İRFA’da müdür dahil beş kişi vardı. Gelmişken bir hatıra alayım dedim, elime 4×8 cm ölçüsünde (tahmini 20-25 yapraklı) bir cep defteri aldım, fiyatını sordum. El kadar bu deftere “15 lira” dediler. Pahalı deyince birisi, “bekleyin” deyip gitti. Az sonra müdür geldi, “10 lira olur” dedi. Ben pahalı deyince bir çalışan: “Bunun hepsi el emeği” dedi. Kağıdı siz mi imal ettiniz deyince, “Yo” dedi. Kapaktaki küçücük renkli motif matbaa işiydi. Bu motifi siz mi yaptınız, bu matbaa işi deyince sustular.
İRFA’nın dışı kadar içi de muhteşem. Pahalı eşyalarla donatılmış odalar, tablolar var ama odalarda kimse yok, bomboş. Bir şey var, o da, her salon, kat yahut duvardaki ekrandan kapalı devre ney çalan, dinleyicileri duvarlar olan bir neyzen. Baktım neyzen müdür. Zaten sekreter, “müdür neyzen” demişti.
O gün İRFA’yı yazmayı düşündüm. Ancak, yazmadan bir hata yapmayayım, ben gördüğümde kimse olmayabilir, gidip bir daha göreyim dedim. 18 Kasım 2021 günü İRFA’yı bir daha girdim. Görüntü aynı. Şu farkla ki, odanın birisine iki kişi daha gelmiş, iki artış var. İRFA’nın bitişiğinde Panorama Konya Müzesi var. Bir de burasını gezeyim dedim, 27 Kasım 2021 günü burasının da içini gördüm. Çok paralarla yapılmış müzede insanı kültür sahibi yapacak ciddi bir belge, bilgi, tarihi eser vb hiçbir şey yok. Birkaç basılı kitap, el çalışması resimler, Türkiye’deki Mevlevihaneler hakkında kısa bilgiler ile bunların kesitleri var. Hepsi bu kadar.
Buraya kadar yazdıklarım konunun hikâyesi. Şimdi esasa gelelim.
1-Resmini çektiğim İRFA’nın dıştan görünüşüne bakın. Mimari tarzı ile üstüne oturtulan geometrik yapı (kubbe) birbiriyle hiç uyuşmuyor. Binanın mimarisi Selçuklu-Osmanlı, üstteki geometrik yapı Japon, Çin (Uzakdoğu) mimarisine benziyor, birbiriyle uyumlu değil. Elbette bir mimar sırf kendi yapı tarzımızı çizmeyecek, başka yapılardan da yararlanacak (evrenselliğe dikkat edecek) ama böyle “sırıtıp kalan” bir ucube yaratmayacak. Yani bu yapı kompozisyonu yönüyle kendi medeniyetimizin değil, beceriksizliğin ve irfansızlığın kanıtıdır. Dünkü medeniyetlerimizde böylesi bir körlük yok.
2-İrfan; bilme, anlayış, güçlü seziş, görgü ve sezişten gelen uyanıklık, bir tür kültür gibi anlamlara gelir. Kapınıza birisi gelmiş, boşsunuz, medeniyet ve kültürünüz hakkında bilgi almak istiyor ama siz, “Müdür” ve “Neyzen” olarak, 3-5 dakikanızı ayırma nezaketini göstermiyorsunuz. Bu nasıl bir İRFAN VE MEDENİYET mirasçılığı? Bu muamelede İRFAN yok görgüsüzlük ve bedevilik var. Hanı “Gel, gel” diyen anlayışın sevdalıları idiniz?
3-İRFA’nın broşürüne baktım; “Sema mukabelesi, Tekke musikisi meşki, Derviş çeyizi” gibi şeyler yazılı. Bu sözcük ve uğraşılar dil ve zihnimizi kirletiyor, bedenlerimizi tembelleştiriyor. Burada dil ve kültürümüzü geliştirmeye, bizi zenginleştirmeye yönelik hiçbir uğraşı yok. Bize durmadan tekke-zaviye aşısı yapılıyor, dilenciliğe alıştırılıyoruz.
4-Panorama Konya Müzesinde de Sema gösterişi (Mevlevi ayini) için yapılmış güzel bir salon var, boş duruyor. Şimdi dikkat edin: Burada, birbirine bitişik yahut az bir ara ile Mevlana Müzesi ve müştemilatı var ve bu müzede Mevlevilik ve Mevlana’yı tanıtan eşyalar, giysiler, resimler, maketler, … var. İRFA’da, Panorama Konya Müzesi’nde ayin salonları var ve bunların hemen yanında Mevlana Kültür Merkezi var ve burada da Sema Salonu, Mevlevilik ve Mevlana ilgili resimler, kitaplar, vs var. Demek istediğim şu ki: Ne bu ölçüsüzlük ve bilinçsizlik yahu? İnsan biraz aklını kullanır da, aynı yerdeki aynı salonlara yapacağı yatırımın parasını bir başka ihtiyacımız için kullanır. Bu kirli zihniyetin yaptığı Nasrettin Hoca’nın misafirlerine ikram ettiği tavşan etinin suyunun suyuna çorbaya benzedi. İnsanın, özellikle yöneticilerin göz, kulak ve akılları biraz olsun dünyaya, bilime ve ekonomiye açılmalı.
5-Konya’da vakıf, dernek gibi çok sayıda sivil toplum örgütümüz var. Bunların elverişsiz binalarda, kira sıkıntısı çekiyorlar. İRFA ve Panorama Müzesinde boş duran odalar toplumumuz için bir şeyler yapmaya çalışan bu örgütlere tahsis edilse iyi olur. Siz bizim paramızı toprağa gömmek için mi varsınız? Konya’nın merkezini gezdikçe görüyoruz ki, yandaşınız olan vakıf ve derneklere hepimizin malı olan güzel binaları tahsis ediyor, onlara maddi- manevi destek veriyorsunuz ama diğerlerini ayırıyorsunuz, içimizde ideolojik savaş yaratıyorsunuz. İnsanlık ve medeniyetimizde böyle bir kural yok.
6-Bu kabalık ve tarafgirliği bırakın. Kapınız herkese açık olsun. Ölü yatırım yapmayın. Yaptığınız yatırımları iyi değerlendirin. 25-50 kuruşluk bir kağıt 10-15 liraya satılmaz. Kendi ürününüz olmayan bir cisme “biz yaptık” diyerek milleti aldatmayın. Gerçekçi olun. Ayağınız yara bassın. Boş duvarlara ney dinleterek bir yerlere varamazsınız.
Konya’da bataklık var. Bu bataklık kimi zihin ve bedenleri içine çekmiş kokutuyor. Konya’daki bataklığı anlatmaya devam edeceğim.